Salı, Aralık 11, 2018

Ağlarsam sesimi duyar mısınız?

Duyamazsınız! Duymanızı isterlerse duyarsınız ancak.

Blog yazmadığım son 5 senede ülkemin gidişatı yeni yapılan korkunç binalarla boyuna doğru epey uzadı; ama bakınca burdan geri kalan herşey azaldı, herşey kısaldı ya da sonlandı...

Sizi bilmem ama düşününce bana en çok nefes alamama hissi veren kayıp basın oldu...Herşeyi sineye çekmeye uğraşıyorum ama özgürce fikirlerini ifade edebileceğin, farklı bir görüş görebileceğin bir yayın organının olmaması beni gelecekten umutsuz yapıyor.Tek haber kaynağımız sadece sosyal medya artık.Onda da doğru mu yanlış mı araştırıp durman gerekiyor.
Ülkemde yayın yapan gazete ve tv lara bakarsak herşey aynı ; bize ne verilmek isteniyorsa aynı şeyler dönüp duruyor!

Mesela başınıza bir şey geldi ve kesin haber değeri var ve geniş kitlelere ulaşmak, tüm ülkeye duyurmak istiyorsun ya da bir yerlerde dünyada ya da ülkemde haksızlıklar , çaresizlikler ya da herhangi bişiler yaşanıyor...Eğer izin yoksa yukarıdan asla haber alamazsın olandan bitenden....Asla haber olamadığın gibi...

Dün kapatılması bir yılan hikayesine dönen, ne zaman nasıl kapatılacağı kimse tarafından bilinmeyen ama kesin kapatılacak olan Atatürk Havalimanındaydım...Malum yeni havalimanı var artık İstanbul'un...O koskoca yılların Atatürk Havalimanı, yetmedi bize diye kapanacak...Koskoca bir mazisiyle Atatürk Havalimanı eğer değişmezse, son haberlere göre yeni moda millet bahçesi yapılacak.Çünkü biz öyle refah içinde bir ülkeyiz ki, elimizin tersiyle yılların yatırımlarını, hazır kurulu Avrupa'nın en çok işleyen havaalanını kapatır bahçe yapabiliriz.Yerine de şehrin epey ucunda, hatta şehrin epey bir bilinmezinde aşırı farklı hava koşullarına sahip bir alanda yeşilliğe çok ihtiyacımız varken yüz yıllık ormanları keserek yeni bir havalimanı yapabiliriz.
Nasıl olsa eskisine tatlı yeni minik ağaçlar dikip, kel bir yeşillikle bahçe yapacağız ya...

Neyse işte, ben dün yani Aralık 2018 in bir pazartesi günü, yıllanmış emektar havaalanında bir derin hüzün gördüm.Ama aynı zamanda koca da bir karmaşa ve soru işareti, çoklukla ümitsizlik...
Orada çalışan onlarca insan ve esnaf yeni havalimanına önlerine konulan acaip imkansız şartlar sebebiyle geçemediği gibi yıllardır ekmek yediği iş yerlerinin küt diye kapanacak olması sebebiyle şaşkın...Aynı zamanda kapanmayacak mı acaba diye de meraklı!  Kapanacaksa ne zaman kapanacak, devam edecekse hangi şartlarda edecek...Kimse bilmiyor! Öyle bir bilinmezde doların artmasıyla astronomikleşen ve asla TL ye çevrilmeyen kiraları ile düşmekte olan yolcu sayısı ile doğru orantılı iş kaybı ile bir bilinmezde mücadele ediyor insanlar...

Neresinden bakarsan haber değeri olan, 30-40 yıllık eski kiracıların asla yeni havalimanına alınmadığı ama eskisinin de sonlandırılması ile işsiz kalacak bir dünya insanı barındıran bu olay asla bir gazetede ya da tv da yer alamaz ama...Yeni havalimanında aşırı zor şartlarda çalıştırılan işçilerin ojbektif olarak yer almadığı gibi...

Yapılan ve yapılacak olan icraatlerin aleyhine konuşanların direk hain ilan edildiği, objektif gözle haber yapmaya çalışanların suçlu bulunup hapis cezası aldığı ülkemde aslında her yer açıkhava hapishanesi gibi...
Düşüncelerini yaşadıklarını yaşadığın ülkenin insanına anlatamadığın ulaştıramadığın sürece hep tutsaksın ki...

Dolayısıyla bir kaç grup insan modeli oluştu Yeni Türkiye'de...
Korkanlar ve susanlar
İşim bozulmasın aman ben de alkışlayayımcılar
Bu ülkeden gidicem oğlum benciler
Ne olacak bu ülkenin hali diyip üzülen ama yine susanlar
Ne oluyor ki herşey harika diyip inanarak alkışlayanlar
Hainler
Yandaşlar
Aşırı muhalif olup muhalifliği düşmanlığa çevirip aklını kaçıranlar...

Bir tane normal insanın kalmadığı ülkemde bu kadar ahlak kumkuması ve din sömürücüleri aşırı serbest ve en popüler dönemini yaşarken ahlaksızlık, çiğlik de en üst düzeyde yaşanıyor artık...

Kendi insanımı tanıyamadığım, zaten elimi salladığımda iki elime birden artık kendi vatandaşımdan çok Arap insanının çarptığı , tabelalarda Arapça yazan, radyolarda Arap şarkıları çalan, ülkenin en büyük GSM operatörü müşteri temsilcisinin yaptığımız telefon görüşmesinde Allah'a emanet olun diye telefonu kapattığı çok değişik bir memleket oldu burası...

Yani diyorum...
Ağlasam...Sesimi duyamazsınız.
Duysanız da pek umursamazsınız...




Pazartesi, Aralık 10, 2018

biz büyüdük ve kirlendi dünya

''Kapıyı hafif araladım ve kendime gelemedim uzun süre.
Korunaklı, izole hayatımdan çıkıp ilişkilere, insanlara bakınca ne kadar geride kalmışım, kendime şaşırdım.Hala masum, saf ve olduğu gibi olan insanların varlığına inanırken, saflığıma güldü arkadaşlarım.

Herkes kirlenmiş olamaz.Olmamalı.Ama tanıdığım bekar tüm kızların bile duyguları nasırlaşmış, hemen hepsi olan biteni kanıksamış, kadın erkek ilişkilerinin geldiği -bence- vehametten hiç etkilenmez olmuş.

Kolay elde etmek herkesin problemi sanki.Kolay,hızlı, anında tüketmek. Nereye kadar peki?
Ne oldu gözlerine bakınca kalbe saplanan ağrıya, ne oldu ki elini tuttuğunda ister istemez oluşan o çarpılma anlarına?  Allah aşkına aşka nooldu?
Biz evlenip çoluk çocuğa dalınca aşk da bavulunu alıp gitti mi? Son aşık nesil biz miydik?
Bu kadar kirlenmiş bir dünyada, artık insanlar aşkı değil başka değerleri mi istiyo ki?
Aşk o kadar heyecan verici ve aynı zamanda ızdırap verici de ondan mı yanaşmıyo kimse yanına? Zor geldiği için belki de tüm yaşattıklarını kontrol etmesi?

Kimsenin kimseyi tanımakla çok fazla zaman kaybetmeye tahammülü yok.Herkes hop hemen hemen olsun istiyor ne olacaksa.. Kafamı bir çeviriyorum , bir arkadaşım dün tanıdığı bir adamın onunla zorla ilgilenmesini sağlamak için türlü yollar deniyor. Ama ortada daha adamın a sı yokken, allem kallem ertesi gün yemeğe gitmeyi başarıyor! Hepsi hepi topu 2 günde oluyor...

Sonra nerede heyecan, nerede yoğun duygular, nerede iki insanın birbirini tanırken yaşadığı anlar, anılar?

Yorulmadı mı bu insanlar bu hızdan...Yorulmadı mı bu sürekli değişen yüzlerden...Hayatlarına almadan  sadece kenarından sürünerek geçtiği diğer hayatlardan ? Yorgunluk bilmeden, dur durak...sonsuz hazza ulaşma derdi mi bu ki, ne ki bu? ....''

diye taslakta bırakmışım bu yazıyı 2014 senesinin temmuzunda sanırım...

yazmak o kadar iyi gelirken bana kendimi vakitsizlikten instagramın foto altı yazılarında ifade ettiğim neredeyse bir 5 sene geçmiş...

Ortalık çocuğu ile o tanıtım bu tanıtım koşan instamomlar, bloglarından ünlü olup reklam alan yazarlarla dolmuş...E nerde kaldı bizim taaa 2005-2006 larda samimiyetle yazdığımız asla reklam içermeyen tatlı içten bloglarımız...Reklam alırsan özgür kalamazsın ki a akıllım!

Ben biraz adım atayım bakayım buradan yine...Aklıma gelenleri biraz dökeyim kelimelere özgürce...Belki yine samimiyet moda olur belli mi olur!
Bekle bakiim blogger.com, Kristıl biraz içini açmaya geliyor!





Pazartesi, Ağustos 18, 2014

kırıntısı yeter



Her canlı bir kere aşkı yaşar herhalde. En azından bir kere…

Ben genç kızlığımda yaşadım mesela bir tane…Sarılırken titrerdik birbirimize.Her günümüz beraber geçerdi de; birlikte olamadığımız saatlerde birbirimize mektup yazardık.O derece yoğun, o derece delilik ve tutkunluk arası bir hallerdi yaşadığımız.'Aşık oldum işte' dediğim anı da hatırlıyorum! Gerçekten!
Gece yarıları bitmek tükenmek bilmeyen saatler süren uzun telefon konuşmalarımız olurdu hani sevgililerimizle…O zamanlar cep telefonları yeni çıkmıştı, ev telefonlarından konuşmak hala daha popülerdi.Ev telefonun telsiz değilse, çok zordu işin, o gece konuşmalarında. Kablosu uzun bir telefonun olması en sağlıklısıydı yatağın içine annen,babandan gizli o ahizeyi sokabilmek için!
İşte o uzun gece yarısı ne konuşabildiğimizi hatırlamadığım telefon seanslarından birinde, daha ilk zamanlarıydı ilişkimizin, gece saat kaç bilmiyorum ama bana bir şey oldu.Böyle içim ürperdi, kalbim sarsıldı telefonun ucundaki o çok sevdiğim , bana birşeyler söylerken.Dedim 'bana birşey oldu', böyle bir sessizlik…'İçime bir şey düştü' dedim. O da; 'ben de hisettim bana da oldu' deyince, tamam dedim aşk işte bu! Biz aşka düştük!
Saatler boyu süren telefon konuşması sırasında uykusuzluktan içimiz geçmiş de olabilirdi belki o düşme hali! Ama biz düştük aşka, o gün veya daha sonra…Ve sonra çok aşıklık halimiz böyle 2 sene kadar sürdü o aşkta…Kimseyi gözün görmez, çok mutlusundur sadece iki başına…Aslında iki değil, tek bir kalp olur o iki kalp beraber.Öyle acaip şahane bir kafa. Arada böyle kıskançlıklar,kavgalar, ama sonu hep sevgi,hep sarılma,hep mutluluk…
Ben işte o zaman; çok mutlu,karşılıklı aşkı yaşadım. Sonra bir gün bende bitti o aşk, ya da aşık olmak hali. Ben de gittim.
Ama gittikten sonra da aslında hep dönmek istedim o şahane aşk hissine. Bir daha da kimse ne beni onun gibi sevdi, ne bana o yoğun duyguları hisettirdi.O aşktan sonra zaten öyle sayısı çok fazla da ilişkim olmadı, uzun sürerdi benim sevgililiklerim çünkü…Sonra çok sevdiğim bir  adam oldu, iyi bir insandı, beni de çok sevdi, tam da beni dengeleyecek bir karakterdi.Yani ben çılgın, o sakin…Ben gezgin, o dingin…Dedim tamam arkadaşlarımın çoğu da evleniyor o dönem…Evleniverdik gitti!

Mantık ve sevgi içinde oldu evliliğim evet.Ama ben bu kadar duygu insanıyken ne mantık yetecekti, ne de sevgi….Eğer duygularınız davranışlarınıza mantığınızdan daha çok hakimse hayatta, evlilik için tek gereken; aşk olmalı dostum!
Çünkü evlilik öyle şahane bir şey değil, tüketiyorsun,tükeniyor o kurum da bir yerde…Aşk varsa inan ne kadar tükenirse tükensin, mutlaka kırıntıları kalıyor.Ve bence, o kırıntı bile hayat boyu bir ilişki sürdürmene yetebiliyor.

Benim evliliğim de bitti ya aslında bitmezdi. Bitti, aşk zaten yoktu, sevgimiz de didikleye didikleye hallaç pamuğu gibi olmuştu.Dila ile beraber mutlu bir aileydik aslında.Ama bir takım dış etkenler, bazı zorunluluklar bizi öyle bir noktaya getirdi ki dedim kısmet bu demek artık zorlamayalım.İkimiz de karı koca iyi insanlarız.Kime sorsan bizi , cami yaptırmadık ama bence derler yani 'ooo çok şahane insanlar , çok iyiler, çok şekerler' diye. Öyle valla;  kalbimizde kötülük yoktur bizim, hatta saflık ,aptallık derecesinde iyiliklerimiz var bizim.
Ama işte karı ve koca olarak olmadık biz birbirimize. İyi gelmedik. Yani şu yanlıştı aslında, ben çok enerjiğim, o sakin, yok zıt kutup..Bunlar olmaz, tamam mı bak daha evlenmemiş arkadaşım!  Evlilikte; hadi aşık olmadın, sevdin çok, mantık da kuruyosun madem, peki ama o zaman aynı şeylerden zevk aldığın birini bul  bak öyle çok nasihat etmem, tek edebileceğim tavsiye de budur sana, söyleyeyim.

Biz birbirine iyilik,saflık dışında hiç benzemez iki insan, eninde sonunda olmadık, olamadık.
Ama mutlaka bir sebebi var olamamızın.Yanlış yaptık belki ama ortaya çok doğru bir şey çıkardık.Doğru olarak kalması da şu an tek ortak amacımız belki de. Dila, bu süreçte  bence bizden daha iyi idare eden bir tavır sergilemekte. Zor ama üstesinden gelinecek bir hal bu boşanma, çocuk için de anası, babası için de. Tek düşündüğün en nihayetinde çocuğun olursa, orta yolu bulabiliyorsun sanki.Bunu tecrübe ettikçe göreceğiz elbet.

Dedim ya, mutlaka bir sebebi var olmamamızın.Yoksa ben, asla, hele de çocuk sahibi olduktan sonra dul bir anne rolüne gireceğimi düşünmezdim hayatta.
İnsanın başına düşünmediği herşey de geliyormuş, bunlarla büyüyormuş işte demek insan. Olmadık biz çünkü iyi insanlardık, olmadık ki gerçekten olacak olanlar hayatımıza girsin ve gökten elmalar düşsün,kızım için, benim için, iyi insan, eski eş,her daim akrabamız, kuzunun babası için ve hayatımıza girip bizi mutlu edecek ve mutlu olacak diğerleri için…

Devam edecek….:)

Perşembe, Şubat 27, 2014

SIRRI FOBİK

Ben sır tutamıyorum arkadaşım.Baştan söyliim.Bence sır diye bişi de yok zaten.Sır en fazla kendi içinde tuttuğun duygular,bilgiler,düşüncelerdir.Sen bunu gidip bir başka ağzı olan dili olan beyni olan birine söylediğinde, o sır olayı bitmiştir.O ağzı olan dili olan beyni olan bi gün bi anda o bilgiyi veya adı her neyse 'sırrını' direk başka bir ağızlı, dilli, kişiye iyi niyetli veya yanlışlıkla veya gayet kötü amaçlı olarak söyleyebilir...İnsan çünkü, her an o senin sır zannetiğin duygu,düşünce,bilgi paylaşılmaya hazır bir tehdit unsurudur artık!
Dolayısıyla birinin bilmesini istemediğin neyse o şey, söylemiceksin kimseciklere, içinde tutacaksın...he dayanamadın içini yedi o bilgi ya da his, söyledin birine...o zaman unutacaksın artık, o senin özelin artık genele girmiştir anacım!
Yani ben zaten sır diye bişi taşımıyorum hayatımda, taşımak da istemem, inşallah öyle durumlar yaşamam...ama bana gelip de aman bunu ona söyleme, aman bunu buna deme...diyip bilgi veriyosunuz ya...vermeyin.ben unuturum.unutuyorum! hatta tembihlenince daha çok söyleyesim geliyo içten içe sanki..
böyle kırdığım potlar ,sonra da o potları kurtarıcam diye çektiğim eziyetler, o sır bile olmaya utanan aslında gayet basit bilgi kirliliklerinin bende yaşattığı stresler var ya ne film olur bi bilsen!

Sır yok bu hayatta haberin olsun.
Bende sır yok en azından.
Sende varsa bana gelme.deme bana.
açık ol, ciğerimi ye!
benden de bişi saklamamı bekleme.
iyi günler.

Perşembe, Aralık 12, 2013

yüzünü dökme



Kolay ağlarım aslında.Küçükken Kemal Sunal'ın filmlerine ağlardım ben.Üzülürdüm Kemal Sunal bi salaklık yapınca,filmde konu gereği üzülünce; ağlardım hemen...Salak derecesinde saflık taa o zamanlardan!
O kadar kolay ağlarken o bebe çağımda, sonra da yaşadığım her duygu dolu anda hemen yaşlar süzülüverdi benim hep...
Fakat şimdi farkettim ki, yıllar geçtikçe, üzüldüğümde değil sinirlendiğimde de daha çok ağlar olmuşum...Haksızlık mı oluyor, ben gereken cevabı veremiyor muyum, o cevabı vermeye çalışırken bile gözlerimden akar oldu yaşlar...Çok kötü bi huy; olmaması gereken...Çünkü bu kadar ağlak bi ruh halinde ben,  bi de güçsüz insan sevmem!Tezatlardan tezat beğen zaten benim karakterimde.

Bu gece de; uzun zaman sonra beni hönkürte hönkürte ağlatacak şarkıyı bulmanın sarhoşluğundayım, evet.
Son derece ağlak ben, uzun zamandır şöyle doya doya haykırarak ağlayamıyordum...Hep içime aktı gözyaşlarım son günlerde.Hep güçlü durdum ben son yaşadıklarımda. Ne biçim bişi oldum böyle ; ana olunca! Anayım ben ana :) Ama işte bunlar hep annelik! Anne olunca oldum böyle, iyice sağlam durma derdinde bi tipleme...
Mayıstan beri çok güçlü duruyorum.Büyük bir şokla aniden gelişen hastalıklar serisinde, babamı hiç hasta görmemem, annemi hiç anlayamamam, hep de bir telaş, hayatı hızla yaşamaya çalışmam, güçlü durma derdimden.Babam hep iyi olacak benim.Hasta hiç değil. Geçecek.Babam hasta değil o kadar.Erkekler hastalıkta hep zayıftır ya ondan o bütün halleri.Naz bazen bunlar .Geçecek.Babam zayıfladı ama yine geri gelecek kiloları.Hepsi olmasa da alır bazısını geri.Yemek de yiyor, annem çok iyi bakıyor.O kadar çok iyi bakıyor ki bana hep kızıyor.Beni hiç içine almıyor o hastalığın annem.Hastalık dışındayım ben. Müdahele hakkım yok.Konuşma hakkım hiç yok. Bi tek annem çok yoruluyor.Üzülüyor.Evet çok yoruluyor.Ama beni hep dışarıda tutuyor.Ben de girmiyorum o hastalık kapısından içeri.Düzelecek babam.Geçecek.Ne bekliyorduk ki. Bu bir süreç.Tedavi olacak, geçecek.Gittikçe değişiyor yaşam kalitesi , düşüyor...Hayır geçecek.Bu bir süreç.Hep olumlu bakıyorum ben.Babam iyileşecek.Üzülenlere kızıyorum.Anneme kızıyorum.O hep yanında babamın.Ben değilim.Ben işteyim, ben Dila'nın yanındayım,ben çarşıdayım,ben arkadaşlarımlayım.Ben belirli saatler yanlarındayım.Babam istiyor, benimle konuşmak istiyor,iş konuşuyoruz.O zaman çok iyi oluyor babam.Ofise geliyor bazen; son zamanlarda her geldiğinde daha yavaş yürüyor.Kızıyorum babama.Naz yapıyor diyorum.Solunum aleti portatif,hep yanımızda.Hep yanında.Bazen onsuz da duruyor, o zaman işte kendimle gurur duyuyorum.Biliyodum! Biliyorum çünkü babam iyi olacak.İşte düzeliyor.Annem boşuna kızıyor bana; boşuna şaşırıyor bu kadar sakin kalmama.İyileşecek babam , biliyorum.İş konuşuyoruz babamla, iyi ki açtım bu ofisi ben.İyi ki açtık bu işi baba.Daha bir sürü fikrin var, o yüzden o oksijen aletini çıkartacaksın baba!Buna ihtiyacım var benim.Benim sana ihtiyacım var.İyi olacaksın.iyi olacaksın.Toparlanacaksın!

Hep konuşuyorum son günlerde ben.Gerekli gereksiz çok konuşuyorum bu ara.Hep birşeylerden birşeylere geçiyorum.Aynı anda ofiste yılbaşı hediye paketleri yaparken, mayıs ayında fransaya mı gitsek diye thy ile görüşüyorum.O sırada yeni bilmediğim şarkılar var, onları dinliyorum,yeni kitaplar var okumadığım , yeni yazarlar, yeni olaylar, onları bulmaya, anlamaya çalışıyorum.Dila'nın okul arkadaşlarının anneleri ile mesajlaşıyorum.Yeni insanlar; onları tanıyorum.Sonra Begüm'e kurabiye tarifi lazım o sırada onu da halletmem gerek, akşama Begüm'e gitme planı yapıyorum.Ödemeler var şirketin, bankaya giriyorum ,internet bankacılığı ile hemen bitiveriyor işler...Sonra Aslı ile kahve içiyorum , bu ara en çok o iyi geliyor bana.Ben de ona iyi geliyorumdur herhalde diye içimden geçiriyorum.
Hep konuşuyorum bu ara.
Eskiden de konuşurdum.Bu kadar çok telaşta değildim sanki ama.
Şu an sadece içimi dinlememek için konuşuyorum.Bi durup düşünmeyeyim diye.Bi sessizlik olur da düşüncelere dalarım diye.Dalarsam, çıkamam derine çöker,boğulurum diye.
Hep telaşla koşturuyor ve konuşuyorum.

Bu akşam; on küsür gün sonra hastaneden çıkıp evde ilk gününü geçiren babama gidince, annem yine bütün gün içinde yaptığımız telefon konuşmalarında bana hep kızınca, babamı evde öyle halsiz,sessiz,umutsuz,mutsuz görünce, anneme 'doktor ne diyor,niye bu ağrılar,hangi doktora sorsak 'diye bi ümit sorduğumda , yine bana kızınca; koşarak dışarı attım kendimi.
İlk defa korktum bugün.
Çok üzülmekten korktum bugün.
İlk defa ümitsizliğe düşmek üzere hissettim bugün.
Koştum, eve;  koştum dışarıya.Kar yağdı üzerime, soğudu biraz korkularım.

Ve uzun zaman sonra, hiç aklımda bile yokken aldığım cd 'deki şarkının sözleri, söyleyen Sezen'in sesi ve tüm bunların içime işlemesi ...ağlıyorum ben bugün.Doya doya hem ağlıyor, hem de aklıma geleni yazıyorum bugün...
Geçecek.Bekliyorum.
Babaların küçük kızları babalarını hasta görmezlerse babalar iyileşir,inanıyorum...

Cuma, Kasım 22, 2013

İzolasyondan çekomastiğe

20li yaşlarda başladığım bu blogda, gayet izole hayatımda yazmış durmuşum.Yani başıma gelmiş bişiler  ve onları anlatmışım eskiden.Koca yeni o zaman, çok taze herşey,heyecan dorukta.Tek derdim evi nasıl süslesem, kiminle nereye gitsem,haftasonu nerde yesek ne giysem...Böyle nefis bi hayat...Yok çok da kopuk değildim, halkını seven, kimin ne derdi var bilen, gayet bilinçli ,iş hayatından evlenip çıkmış kokoşluğu seven hayat dolu bir tiptim..Yani maaşlı çalışmayı da yaşamışım ama hani ekonomik zorluklar boynumu bükmemiş, evine ekmek götürme derdini acı bir şekilde tecrübe etmemişim Allaha şükür.Ama ne biliim, böyle olan herkese gönlüm açık, yardıma sonsuz niyetli, kendi halinde son derece saf da bir tiptim ben bu blogu ilk yazarken.
O zamanlar;  herkesin evlenip mutlu olacağına inanır, aldatmanın, kötü kadınların, bilerek isteyerek kötülük yapan insanların da filmlerde olduğunu sanırdım.Düşün bak yaşım 26-27 o zamanlar! O yaşta bendeki saflığa salaklığa bak!
Hoş saflığım yıllar içinde biraz azalma gösterse de, tam da çıkmadı içimden.Bazen bakıyorum da yaptığım hatalara, kızıyorum kendimdeki bu sonsuz insan sevgisine! Herkes iyi, herkes güzel olamaz ki...Ama iyi düşününce başına çok da kötü şeyler olmuyor, bunu biliyorum.Kalbin temiz olduğunda, mutlaka koruyor seni yaptığın ve düşündüğün güzellikler. Arada seni silkelemek için ortaya çıkan insan ve olaylar olsa da, mutluluk çok uzak olmuyor güzel yüreklerden.

Ne diyodum...işte böyle izole, sevgi dolu harika mutlu yıllar geçirirken biz sabah şekeri tadında; yıllar geçip, bir takım değişiklikler başlayınca hayatımızda, şekerin yoğunluğu azalmaya, buruk tatlar kalmaya başladı ağzımızda..Her yaşadığın acı,sıkıntı,şok eden bir sürü olay...Tüm bunları paylaştığın zaman kolay oluyor kaldırması. Paylaşmayı unuttukça, uzaklaştıkça paylaşman gerekenlerden zamanla, bir kopuş başlıyor hayatında.

Anlatacak bir dolu hikaye ve ders alacağım uzuuuuun bir bitiriş yaşadım ben.Hayatımdan, saçımın içine eden kuaförümü bile zor çıkaracak kadar becerksizim ben bitirişlerde.Tek çocukluk konusunda yazmıştım bi yazıda,yıllar önce belki...Tek çocuklar biraz da yalnız kalmak istemediklerinden daha da sarılır etrafındaki insanlara...Herkes daha da kıymetli olur yanında...İşte ben o karaktere sahipken, bayaa bitirişlere giriştim son dönemde.

Sonra kafamı toz pembe dünyamı yaşadığım delikten dışarı bir çıkarayım dedim. Ağırlığı hala üzerimde o gördüklerimin.Gideceğim yolun zorluğu da korkutmuyor değil.
Biz evlenip çocuk büyütüp yılları bir bir yolcularken maziye, dışarda epey haşin bir dünya bırakmışız.
Teknolojinin gittiği noktada insanların her türlü bakış açısı,yaşamı maneviyatı dahi değişmiş,daha bir yozlaşmış herşey.

Ben bloğu yazarken sosyalleşme araçları hala icq ve mirc falandı.Sonra bir anda facebook ortaya çıktı,derken twitter ve bir dolu devamı...O zaman da anlayamadım aslında bu kadar fazla sosyalleşmeyi, bu kadar alenen herkesin herkese iletişivermesini...

Sanatçı denen tipin bir ağırlığı vardı eskiden biz küçükken..Şimdi 'noooldu yavruumm şiştt kocan nerdee'  ya da 'o etek seni şişman yapmış be canııım' gibi korkunç dialoglara muhattap olan gayet ünlü,sanatında ya da ne iş yapıyorsa onda başarılı insanlar ...Şaşırmam bitmeyecek bu konuda...Halkınla kaynaşmak güzel de, bu denlisi nereye götürecek bilemem bizi...
Tabii ki süper yönleri var olmaz mı, harika bir tarihi dönem geçirdik sayesinde o sosyal medya araçlarının...Muazzam bir birlikteliğe sahne oldu, Gezi Direnişinde , medyamız tamamen satılmışken...

Ama ne biliim; biraz ipin ucu kaçmış durumda bence...
Duygusal açıdan en azından.
Kadın erkek ilişkileri için ya da...

Evet eskiden de  İcq dan kız kaldırmak(!) , ya da yeni heyecanlar bulmak durumları vardı.Fakat yıllar çok acımasız olmuş iyice bu teknolojik dünyada..Artık kimsede sabır kalmamış, herşey çok hızlı tüketilir olmuş.

Ben gördüm ki ; hele de yalnız olduğunu öğrenince karşı taraf, iletişimin bu denli basite indirgendiği zamanda, senin merhaba demen ile karşılıklı bir şeyler içebilmen arasında bırak günü, saati, dakikalar bile uzun kalır olmuş!!!

Son bir anımı anlatarak bu gittikçe uzayan konuyu bugünlük kapatayım ben canım günlük...

Ben böyle izole hayatımı hala devam ettirmeye çalışırken, ama bitirişlerimi de yapmışken..Facebookta her gün gelen arkadaşlık isteklerinde tanımadıklarımı,iş yaptığım insanları,ya da sokakta görürsem merhaba demeyeceğim kimseyi listeme eklememe halindeyken; bir adamın teki beni listesine eklemek istemiş...Baktım adam dişçi, ortak arkadaşımız da benim canım eski dişçim...Böyle belki 10 dakika baktım ki acaba daha önce tanıştık mıı, acaba 20 yaş dişimi çeken doktor muydu falan ama ne alaka da diyorumm...Sonra baktım fotoğraflarda adamcağız evli barklı,hanımı manımı...Tanımıyorum da...kapattım gittim isteğini,adamı da kendi facebook hayatına uğurladım böylece...
Neyse sonra aradan biraz zaman geçti, geçenlerde , epeyyy büyüük bir veli organizasyonundayız (bir de böyle birşeyler var artık hayatımda ,analar,danalar buluşmalar,veli olma halleri,manyak,sorumlu bir sürü anne tiplemeleri, onları da anlatıcazz elbet.) Neyse güzel bir kafede akşam saati buluştuk biz analar grubu, öğretmenler günü için hediye konuşulacak...Tam oturduk, hemen arkamızdan bir adamla kadın geldi karşı masamıza...Ben adamı nasıl tanıyorum iyi, ama anında hatırladım!! Bu bizim dişçi abi! Beni listeye eklemek isteyen! Yanındaki kadına baktım hemen , o kadar iyi hatırlıyorum ki çünkü olay daha yeni, hanımını da hatırlıyorum fotolardan..Yokkk..yanındaki abla, maalesef hanımı diil...Adam tam karşımda, gözgöze geldik, ben kafamı çevirdim, o da tabii...Eminin hatırlamadı beni...listesine girmedim ben kendisinin çünkü! Ama karşıdaki abla listeden belli! Ekli!!!

O zaman dedim ki wellcome to real world beybi!!!...Temiz kalmak bu dünyada; epey meşakkatli!

Kristalin gerçek dünyayla imtihanı diyebiliriz belki bundan sonrasına...hoşgeliyorum,bekleyin beni anacımm!


Çarşamba, Kasım 20, 2013

Sonrası Tufan...



Tamam şimdi başlıyorum.Deniyorum en azından.Hayatım gerçekten yeniden başlıyor şu an.
Bir Kristalin hayalleriydi eskiden.Sonra anne Kristalin kaybettiği hayalleri oldu. İşte şimdi yine hazırım.
'Yalnız anne' Kristal olarak...
Yine hayallerim var ve içimde de hala aynı enerjim..Gerçekten var o enerji; hala o eski, kendi kendini şarj edebilen halim. Allaha şükür var!
Başıma neler gelecek bilmiyorum bu yeni çıktığım yolda.Ama şimdi yolumu sürdürürken, daha da güzel bir yolu olsun diye uğraşacağım bir de çok harika insan yavrusu var yanımda.
Zor olabilir, bazen üzücü olabilir, şaşırtıcı olacağı kesin bir çok yaşayacağımın.Çünkü böyle, ben enteresanlıkların,komikliklerin ve bir dolu acaip rastlaşmaların içinde olmalıyım. Son iki yılda çocuk ruhumun son derece terbiye olduğu bir dönemi de yaşasam, sabırsız hallerim gayet hayat tarafından törpülense de; hala telaşlı, hala heyecanlı, hala içi içine sığmama durumundan halliceyim.
Enerjimle dünyayı delerim! İnan delerim...
Ruhumun bir yerlerinde bir kara delik oldu bu zaman içinde ama olsun.Tamiri mümkün;boşluğu doldurabilme ihtimali hep mevcut.
Yeter ki üzerimdeki o ölü toprağını atayım bir ben...Ben yine eski bana yakın şekle dönerim!
Sonrası da tufan!

foto: Bu Kristal kişisinin hayatında olan bitenlerle ilgili Aydınlanma dönemine girdiği turdan; Hasankeyf hatırası!