Perşembe, Mart 30, 2006

Telli telli tellii şu telli turnaaaa

İnsanoğlu boş kalmaya görsün muhakkak ki kafasına takacak bişi,uğraşacak bi mevzu buluyor hayatta..Yani en azından ben,şu ara sadece ev insanı modunda olduğum için ve yapacak en önemli aktivitem diet ve yürüyüş olduğu için sokakta yürürken önüme çıkan ve merak ettiğim bişiyi kafama takıp sonra o merakımı sürdürmenin saçma olduğuna karar verip nasıl olsa zamanım var ki ,işim ne ki benim diyip direkman olaylar zincirinin akışına bırakıveriyorum kendimi...

Olaylar zinciri aslında tek bir olay üzerine kurulu ama benim 3 saatimi almış bişi olduğundan ve hayatıma büyük bir yenilik getireceğinden ve önümüzdeki 8 ay falan boyunca gündemimde olacağından önemli bişi haline geldi.

Diyetim süper gidiyor,bugün 4.gün ve aksatmadan devam ediyorum kendisine, 6km olmasa da günde en az 3 km yürüyorum .Ayrıca koşu bandında yürümem dışında hava bugüne kadar güzel olduğundan kendimi sürekli parklara bahçelere,yollara atıp yürüdüğümden o dışarıda yaptığım yürüyüşlerin ölçüsünü bilmek açısından dün süper bi icat olan pedometre den aldım kendime..Pazara gittik biz dün bi arkadaşımla,güneş tutulmasını alık alık seyrederken gözüm öyle kamaşmıştı ki kör olmama ramak kala çin malı mallar satan bi kardeşin tezgahında geçici körlüğümü yatıştırmaya çalışırken gördüm pedometreyi,evet o körlük hissinden sonra gördüğüm ilk şeyi de kendisine şükran duygumla alıverdim doğal olarak.Adımlarımı sayıyo o bit kadar alet,hem de kaç kalori yaktığımı,kaç km yürüdüğümü de hesaplıyo,3 güne kalmaz bozulur hissi verse de,şu an için çalışıyo ve ben evde bile belimde pedometreyle yürüyüp mutfakla salon arasında 20 adım attığımı belgeleyen bu minik zımbırtıyı pek sevdim doğrusu:)

Neyse, konuma geleyim, pedometreyi alıp deneme amaçlı pazardan sonra bizim evin civarında yürüyüşe çıkıp adımlarımı sayarken ben, önünden geçtiğim bi apartmandaki ortodondist tabelasına gözüm takıldı.Orada yazan doktorun adını duymuştum daha önce,giden arkadaşlarım da olmuştu.Ama ben yıllarca 4 adet yamuk çıkmış dişimi nasıl olsa çok gözükmüyor bi de tel takıp kendimi iyice şahbaz yapmiim saçmalığıyla ergenlikten beri bu yaşıma kadar ortodonsitlerden kaçan bi kişi olarak pek dikkat etmemiştim bu tabelaya..Fekat,niyeyse,sanırım işte o boşluk duygusu ve aklına geleni uygulayabilme rahatlığı ve vakit bolluğu mantığıyla pedometre belimde, birden yıllarca kaçtığım bir ortama kendimi atıvermiş buldum. İlk amacım sadece tel yerine başka çözüm var mıdır dişlerime diye sormak olup,ilk muayenenin de ücretsiz olduğunu öğrenince hemen muayene olmaya karar verdim oracıkta, nerden bilebilirdim ki 3 saat süreceğini ve ücretsiz olan bişiyin devamı olacak aktivitelerinin bir servet edebileceğini..

Önce,muayeneye karar verince, hemencecik ön kayıt olarak,yürümekten terlemiş ve kafama yapışmış saçlarım ve kızarmış suratımla benim resmimi çektiler..Bu uygulama garip gelse de poz vermeyi sevdiimden bi ebleh sırıtmış resmim oldu kendilerinde.Sonra form falan doldurdum vee 3 tane uzman doktorun kurmuş olduğu bu diş kliniğinde ilk randevum ortodondistle başladı, kendisinin çok genç ve başarılı bir doktor olduğunu duymuştum,üzücü bi kaza geçirip tekerlekli sandalye kullandığını da..Ancak duymak ile görmek pek aynı olmuyor, karşımda genç,pırıl pırıl bi adamın o sandalyeyle olması zaten duygu manyağı olan benim içime üzüntü,hayatın acımasızlığına karşı isyan,sonra kendim ve yakınlarımın sağlığına şükür duygularını tek tek içime işledi orada..
''Hemen'' dedi doktor beycim, ''hemen röntgenler çekilecek, sonra poz poz resimler çekilecek,sonra ölçü alınacak''..Ben bir anda kendimi uzun bi maceranın içine girmiş olarak buldum..Hayatımda ilk defa gördüğüm radyasyonu yüzde bilmem ne kadar azaltılmış değişik makinelerle yandan,önden,iskeletten türlü türlü röntgenler çekildi suratımın,çenemin..Sonra bu sefer yine poz verme işlemleri,ağzımın içi ve dişlerim ve dahi küçük dilim manken oldular fotoğraf makinesine..Sonra garip bi karışım ve kalıpla ölçüler alındı üst ve alt dişlerimin..Ve en nihayetinde, tekrar buluştuk doktorcumla, ancak benim sadece ortodonti değil ondan önce komple bi ağız bakımına başlamamın vakti gelmiş olduğuna karar verdiler ve diğer uzman diş doktoru bey de muayene etti beni..Meğer 30 yaşına gelicem nerede kaldı bu 20 yaş dişlerim diye üzülürken been, 4 denesi de çıkmış ama yarısı içerde kalmış bu ızdıraplı 20 yaş dişlerim..Zaten ağzıma zor sığan,4 tanesini de sığamamaktan çarpılan dişlerim bir de bu 20 yaş dişlerinin baskısı altında kalmış mıı...E pes,ben niye hiç anlamadım bu ağzımın içindeki savaşı,ilginç tabee...Ayrıca bir de yanlış kanal tedavisi ve dolgudan apse de olmuş mu başka bi dişin altında...Tüm bu durum benim boynumda ara ara çıkan ve hatta beni lenflere bişi oldu,ölüyorum galiba diye geçen sene tetkiklerden tetkiklere koşturan ama sonuçta bişi çıkmayan bezelerin sebebini açıklamış oldu!
2 doktorcum ve 1 ben olarak, 1 saat boyunca nasıl ve ne çeşit bir tedavi uygulanacağını konuştuk güzel güzel...Önce 4 tane 20 yaş dişim ameliyatlı olarak alınacakmış,nası bişi bu ben hala ürküntü içindeyimm...Sonra bi kaç dolgum değişecek,sonra genel bi temizlik vee bana tel takılacakkkk:)) Bu tel işi meğer o kadar kolaymış ki benim diş yapım için, en geç 8 ayda bitecekmiş ve son 20 yıldır inat edip yaptırmadığım bu işlem bu kadar çabuk sonuç verecekmiş...Sonuç derken ağzını gere gere açan bi kıristıll..Bir heyecanlan ben,bir moda gir, öylemesine yürüyüş yaparken daldığım o muayenehanede(bu ara amma yazıyorum bu kelimeyi!) yeni bir hayata girr...Vay dedim gene kendime:)
Bu arada,doktor ile yine o kadar iyi anlaştık,bir anda benim profil resimlerin üzerinde oynamalara başladı doktor,benden aldığı oh estetik de mi yaptırsam gazıyla:), ay dedim acaba çenemi de 3 milim öne mi alsak,ay gıdımı da mı toplatsam :) O benim çeneyi öne çekip düzelltikçe resimde, ben moda giriyorum iyice, sanki ajda pekkanım mübarek,hergün estetik yaptırıyorum da bi çenem kalmış 3 milim oynayacak..tövbe tövbee:) Neyse, en azından biraz heyecan oldu o ara hayatımda:) Değişiklik yapmış olduğu resimler de maille bilgisayarıma girmiş oldu,arada bakıp gülüyorum:)

Tabi, ben diş çekimleri,dolgu değişimleri,temizleme ve sonra şeffaf yani porselen yani metal olmayan tellerin takılmasıyla oluşacak ödeme kısmını öğrenince çeneyi ,gıdıyı unuttum, sahneye de çıkmayacağım için en azından bu sıralar:), sadece dişlerimi şekle sokabilme ihtimaline ağırlık vereyim dedim ama büyük bir ağırlık da gidecek bizim hesaptan! Aman dedim, şu devirde jinekolog veya diş doktoru hadi o da olamıyosan diyetisyen olmak lazımmış,sırtın yere gelmez Vallahi...

Akşamdan beri kocayla hesap kitap yapıyoruz,koca da beni sorguluyor tabe, evlendikten sonra dişlerimi kafama takmamın ona karşı kişisel bi saldırı olabilme ihtimalini:) Hayır,hepsi kocam için,ona daha güzel gülebilmek için...Yoksa kendim için bişi istiyorsam namerdim!

Ek not: Bu arada, ben, yine çok fena bi pot kıran kişisi olarak, dün yine çok üzüldüğüm, bi pot kırdım...Dilimin kemiği yok,beynim bazen istem dışı dilime hakim olamıyor..Bir muhabbet,bir şen sohbet ile benim röntgen,resim inceleme ve ne yapılacağına karar verme sırasında , talihsiz bir kazayla tekerlekli sandalyede olmak durumunda kalan o çok tatlı Doktora, şuursuz bi şekilde, kilo aldığımı ve diyete başladığımı anlatırken,ama şimdi yürüyorum vercem bu kiloları,yürümek en güzel bişi dedim yaa...Doktorcum hiçbişi demedi,evet falan derken tam benim o montofol kafamın ettiği laf kafamda çııın çııın çınlamaya başladı..Nasıl toparlayacağımı ne diyeceğimi bilememenin yarattığı şoktan oradan ayrılana kadar çıkamadım..Verdikleri fiyatlara bile çok itiraz edememem bundandı sanırsam...

Artık elim mahkum,tel taktırıcam ben...Ama şu an cumartesi başlayacak olan diş çekme operasyonlarından korkuyorum sadece...Sanırım çok ve şok maceralar gelişecek sırasıyle!

Salı, Mart 28, 2006

tıp dilinde yuh :)

Bi heyecan dün sabah uyandım erkenden,saat 7de..Hızla evi topladım,duşumu yapıp paldır küldür çıktım evden, fekat 10 dakikalık mesafedeki deniz otobüsüne yetişmek için sabahları 1 saat önceden yola çıkmak gerekirmiş,saat 9 daki deniz otobüsünü kaçırınca anladım bunu da..Arabayı almiim,trafiğe çıkmiim dedim, yine de deniz otobüsüne giderken bile trafiğe yakalanıyosun bu araba popülasyonunun Çin'in nüfusunu geçtiği şehirde..Neyse gecikmeli de olsa,keyifli bi çay içerek deniz kıyısında,bir sonraki deniz otobüsüyle ulaştım karşı tarafa. Sakin sakin kitabımı okuyarak ayaklarımı uzatarak yaptığım bu yolculuktan sonra İstanbul'da en iyi ulaşımın deniz ulaşımı olduğuna,arabayı kullanmanın eziyet olduğuna bi kez daha karar verdim..Doktorun muayenehanesi(muayanane,muayinane ayy ne zor yazması ya:)) yakın diye düşünüp yürüdüm ,sağlıklı hayata sabahtan başladım yane:) Neyse doktorla karşılaşmam acıklı ve bi o kadar da utanç verici oldu tabe haliylen:)
Gerçi beni çok özlemişler, bi sevinçle karşıladılar kapıda,hani para verdiğim için bu sevinç normal diiceim, adama tekrar para kazandıracak bi hasta daha geldi diye seviniyolar normal ama bunun dışında, ben oraya gidince heyecandan, kaç kilo verdim aldım mı,nooluyo len heyecanından çeneme vuruo,iyice bi komiklikler, espriler gırla gidio,ondan bi pozitif enerciii saçıyorum etrafıma, o açıdan pek severler beni bu tarz yerlerde..hatta doktorum beni azarladıktan sonra, sen kalsana kıristıl burda,hiç gitmesene falan dedi...Bi an cazip gelmedi diil, zayıflayana kadar doktorun muayananesinde yaşamak, ancak hemen silkelendim ve kendime geldim tabee..
Neyse, bi laf kalabalığı,bi gülmeler, vakit geçirmeler doktorun yanında, hani belki tartıya çıkmayı unuturuz diye, ne salaklık, adamın işi bu ,tartıdan para kazanıyo, tabi ki büyük bi sevinçle beni çıkardı tartıyaa..Ben umutsuzca ağırlığımı vermemeye çalışarak,( nası olcekse bu elektronik tartıda) böyle mümkün olsa nefesimi içime çekipp,bi kaç kilo fazlalığı içimde tutmaya çalıştım,hani göbeği içeri çekersin de tartıya bi etkisi olmuyo bu durumun:) Vee korkunç tablo tartının ekranına yansıyıverdi hemencecikk..Doktorum konuyu şööle özetledi efenim : Sevgili Kıristıl biz buna tıp dilinde YUH diyoruz ..:)))) aynen bööle dedi adamcaız:) Tabi o bunu dedikten sonra, koptum ben,sinirden gülüyorum,kahkahalar durmuyo bende krize girdim gülmekten..
Sen soktun kıristıl bu duruma kendini sen çıkarırsın diyerek kendimi motive ettim, ve gayet ciddi moda girerek doktorcumla yeni diyet listemi konuşup,aldım listeyi..Sonra koşu bandım olduuunu kendisine bildirdim, bana sizin köpek vardı di mi diye sordu bunun üzerine..Ben de şaşırdım, aa nerden biliyo acaba geçen bizim Bapsiyi ,biz zihni sinir karı kocanın bantın üzerine koyup yürütmeye çalıştıımızı,köpeciimiz kalp krizi geçiriodu korkudan, bi türlü beceremedi yürümeyi o bantta,sanırım sahipleri gibi lapacı oldu Bapsicaız:) Halbuki yürüse,biz kocayla rahatlicez,habire dışarı çıkmicez bapsiyi koşturmaya,ancak o an tuvaletini de banta mı yapar diye hiç düşünmemişiz,neyse isabet oldu da hala normal insan ve normal köpek 2lisi olarak dışarılarda koştururuz kendisiyle:)

Doktor köpeği sorunca,aa evet var dedim,o da açıkladı bu sorusunu, o zaman Kıristılcım her gün 2.5 hızında köpeğinizi koyun o yürüsün o koşu bandında,çünkü benimm sendennn hiçç ümidiim yoook dedii!!!Adam bu kadar iyi tanımış beni:) Ama dedim kendisine dee, yokkk sizi utandırıciim efenim ben hergün 6 km yürümeye çalışıcam artık ..Tabi adam niye utansın ben yürüsem, adama nee, o alıyo parasını keyfine bakıyo,utanacaksam ben utanıyim kendi rezilliğimeee:)

İşte böyle doktor hadisesini de accık ruhsal sıyrıklarla atlattıktan sonraa,diyetime başladım efenim dün sabah saatlerinde..2 hafta sonra kendisiyle buluşmamız var,o güne kadar 4-5 kilo vermiyen kıristıl aha top olsun yuvarlansın diyim ben:) Listem de süper, her sabah klasik 1 dilim kepek ekmee,beyaz peynir,3 zeytin ve bol yeşillik, 2 hafta boyunca tüm öğlenleri 1 simit ve ayran, akşamüstü 1 elma-armut veya ayva ve akşamları da ton balıklı salata(yağsız-limonlu) veya biftek salata şeklinde..Aralarda hiçbişi yemiyorum,sadece doktorcuumun hazırladıı bi içecek var,suya karıştırıp içiyosun, kan şekerinin düşmesini önlüyo, kakaolu süt tadında gibi bişi, onu içiyorum..Bu içecek yurt dışında satılabilen bişi, toz halinde,Türkiye'de de vardır belki,isteyene ben markasını falan bulur,söyleyebilirimm..Faydalı bişi, çünkü hem canın tatlı istediğinde kesiyo,hem de benim gibi sürekli ağzına bişi atmak isteyen obur şahsiyetlerin bu isteğine cevap olabiliyo..

Doktordan sonra da yine bir zayıflama atraksiyonu olan,ficuda akım vermek suretiyle yağları yakma işlemi yapan, ya da yaptığı iddia edilen makineye girdim, yarın da yosun sarmalamasına gidiciim,ben taktım artık bu işe, yazın şuraya boy boy manken resimleri koymassammm:)

Asıl günümün en enteresan olayı,akşam eve dönerken gerçekleşti..Ben diyetçi kişiliğe yeniden bürünmenin verdiği mutlu ve dingin ruh halimle(dingil de olabilir:)) çok keyif aldıım deniz otobasınaa binerek Bostancıya geldim..Saat 7ye gelirken halen kararmamış olan havanın da verdiği sevinçle,salak bi sırıtıklıkla taksilere doğru yürüdüm ki o sırada taksiciler sordu bana abla nereye die, ben de söyledim semti,'' İbrahim Abii ''diye baardılar, ve sonra aksaçlı 60 larında bi amca, benim yanıma gelip'' buyrun hammfendi '' diyerek arabasına yönlendirdi beni..Ancak arabayı görünce lacivert bi serçe veya eski model şahin tam anlamadım, bu arabanın taksi tipli olmadıını farkettim tabee, dedim ''bu nee??'' İbrahim Abi,'' buranın arabası bu da baağyan, hep gittiimiz yer orası, 10 milyon tutmuyo mu '' dedi..Ben de ''aa evet'' diyip atladım arabaya..Hayır neye güvendim, aksaçlı amcanın sevimli suratına mı, adamın mesafe ücretini bilmesine mi, neye??Ama bi güven duygusu oluşuverdi hemen oracıkta..Neyse bindim arabaya, hava da aydınlık ya, keyfim süper onun da etkisi var, tanımadıım lacivert bi arabaya binmemin:) Zati biner binmezz İbrahim Abi şen kişiliğini göstermeye başladı, hemen elime bi kağıtlar tutuşturdu,kendi reklamıymış meğer..Bu İbrahim Abi dediğim şahıs aslında hava astsubayı emeklisi, direksiyon hocası ve aynı zamanda sanatçı bi insanmışş..Hemen bana anlatmaya başladı direksiyon derslerini,kaç kişiye ehliyet aldırdığını,sonra öne eğilip bi baktım,hakkaten arabada 2 fren, 2 debrijay falan var,meğer o lacivert araba taksiden başka bi de eğitim arabasıymış..Soora, daha yola çıkalı 2.dakka olmuş, İbrahim abi hemen elime başka kaatlar tutuşturdu ..biyo enerji uzmanı Azeri Leyla Hanımın masaj ilannları, bi yandan da anlatıo ööle başarılı masaj yapıo,kaç fıtığı tamir ettii..Alla Alla dedim, nası bi reklam uzmanı kişi bu abi, benim fıtıım yok falan ama o derece Leylanıma gidip masaj yaptırasım geldi..Tam o konu devam ediyo başka bi kağıtlar ve resimler verdi elimee, dur sen duur dedi bak sen nası bi arabaya bindin..Dedim nooluo, aa bi baktım resimlerde İbrahim Abi elinde mikrofon,arkada saz ekibi, yanda dansözz...''Aaa bu ne İbrahim Abi??'' ''Yaa'' dedi, '' sanat benim ilk aşkımm..Ekstralara gidiyorum,fasıllar yapıyorum bak dinlee '' dediii, veee başlayıverdi gür sesiyle nihavend şarkıyaa..aralarda saz ekibinin görevini de kendi yapıyo,nan nan naaamm diyee, ordan hoopp hicaz makamınaa girdii..böylee baara baara sanat müzüü ile huşu içinde yol alıyoruzz..Ben şok içindeyim, gözlüümü taktım gözüme, inceliyorum arabayı..kamera nerdeeee:)) Kesin dedim kamera şakası, tv ye çıkıcaz rezil olmiim iyice, adamla düzgün konuşmaya çalışıyorum, ama içimden geçio ulen demek benim de başıma geleceedi, adam şarkıya devam ediyo, ben heheheh gülüyorum kibarca, bi yandan şarkı bitince alkışlıyorum, tüm bunlar 10 dakikalık yolda, o lacivert eski arabanın içinde ben arka koltuktayken oluyoo..çok komik sahneler,tam şaka:)
Neyse, İbraam abi, arada yaptıı programları,fasılları anlatıyo,sonra Sibel Can'a beste yapmış onu söylüyo,20 milyar istemiş beste için ama vermemiş Sibel Can, pazarlık aşamasındalarmış, o bestesini de icra edio bana, Sibel Can'ın hayatından etkilenmiş,ööle yazmış sözleri de..şööle bişiydi, güller kopardım, kopardıım güllerr soldu falan mıydı, ay hatırlamıyorum, kafamda bin tane soru işareti,o an adamı ben de cep telefonuyla kayda alsam dedim ama kal geldi yapamadım,ah bea keşke yapaymışım, tam bomba olucekti:)

Böyle şarkılar eşliinde, geldik evin önüne,dedim ''sağol İbraam abi, hiç böyle bi taksi yolcuuluum olmadıydı'', dedi ki kendüsü bana, ''ben yaptığım iş ne olursa olsun insanların gözünde mutluluk ışığı görmeyi, o yaptığım işle onları mutlu etmeyi çok seviyorumm''..Aha dedim helal olsun abicim, bak benim gözler ışıl ışıll, hadi nerde kamera gösterr:) Ama yok kamera falan çıkmadı, abi bıraktı beni,aldı 10 ytlyi..Helal olsun kendisine o para, hem fasıl,hem taksi, süper bi şahıstı kendisi:))

Kendisiyle telefon numerosu alışverişi yaptık, bi doğumgünü olursa, organizasyon yapıp İbraam Abi ve ekibini daha uzun süre dinleyebiliciim bu sayede, hatta kendisi bayanların günlerine bile gittiğini söyledi,o derece de yaratıcı bi insan kendisi, altın gününde dansöz ve fasıl..e ne diyim helal sana İbraaam..

Fekat arabadan indikten sonra düşündüm,böyle bi adam herkese aynı şeyi yapabilir mi diye..Yani sinirli bi tip olsa, ya da o an üzgün biri ..ne olurdu? Sonra zaten normal adam bu adamın arabasına binmez ki dedim kendime:)

İşte böyle şen başladı benim diyetimin ilk günü, fasılla son buldu..Her günüm, her gününüz İbraam Abi neşesinde geçsin o zaman:)

Pazar, Mart 26, 2006

haybeden koşan deli dana..

İmdat diyim ben...Şu blogu keşfedişim, diyet kardeşliğini görerek blog yazmaya karar verişim hepi topu 3 ay oldu..Yarım bıraktığım diyet olayına tekrar girerim hem de yaşadıklarımı paylaşırım demiştim başlarken..Malesef paylaşım kısmı tamam ama diyet olayına çözüm olmadı benim bu blog ..Çok güzel insanlar tanıdım, çok güldüm, bazen ağladım bile bu blog alemiyle..Ancakk..ben diyet işinde çok fena çuvalladım..Aralık ayına kadar süper sorunsuz devam eden ve 11-12 kilo verdiğim diyet dönemimm, o ara geçirdiğim ufak bi operasyonla sekteye uğramıştı..Ocakta yazdığım kilo beyanı yaptığım yazıdan beri 2 ay geçmiş..Günlerdir tartıya çıkmamakta direniyodum , ve dün akşam tekrar bi yüzleşeyim kendisiyle dedim..Sonucunda ufak bi delirme,ne olduğunu bilememe ve tartıyla kendine gelme hali.
Ben diyim 76 siz diyin 77 , tartı desin 78 , böyle bi kilom varmış meğer..Aralıkta diyetisyen doktordaki son kontrolde 70i görmeme ramak vardı, 60 lı rakamlara 2 haftaya kalmaz ulaşırım diye düşünmüştüm..Nası böyle şuursuzca 8-9 kilo gene geri aldım..kendime olan kızgınlığımı anlatamam..Dün akşam, kilo verdiğim için mutlulukla daralltığım tüm kılıklar bana daral getirip,giyecek hiç bişi bulamayınca..panik halde doktoru aradım..mümkün olsa adamın evine gidecektim tekrar beni yola soksun , mucize yaratsın diye..Halbuki mucize doktorda,ilaçta falan değil..tamamen benim elimde..Ve ben nasıl dangalakça bu kadar kilo alabilmeyi becerdiysem..aynı hızla geri vermeyi de becericem..Başka yolum yok..Bu kadar mutsuz eden bi durumu neden gene kendime yaşatıyorum,bilmiyorum..Ama bildiğim bişi var ki, yarın yani pazartesi sabahı 9.30 da diyetisyenle randevum var..3 aydır, aralıktaki kiloma döneyim de öyle giderim doktora tekrar diye kendimi kandırırken, adama başladığım kiloya geri gelmişim nerdeyse..VAY bana..vaylar banaa..hatta çüş bana..e pes bana!!

Diyeceim o kii, yarın o diyetisyenin tartısına çıktığımdaki utancım umarım beni eski diyet moduma sokar..Ve ben yarından itibaren nefsine hakim olabilen bi insan olurum umarım..Yoksa ,45 dakika yürüyüp koşu bandında, ardından pasta,börek yiyerek, ben anca haybeye koşan bir dana kıvamından öteye gidemem..o kadarr...

Çarşamba, Mart 22, 2006

koca hasta çorbası tastaa

Koca hasta,grip olmuş, 2 gündür evde..Dolayısıyla ben sorumluluk sahibi bi eş olarak kocayı iyileştirmeye çalışıyorum. Yarın falan iyileşir diye umuyorum..son 2 posttur dedemi anlattım ya ..daha anlatacak bi sürü de konum var aslında..ama koca iyileşene kadar çok uzun post yazacak vaktim olmayacak..o açıdan şimdi; cennette olan diğer dedemin itiraf com'a çıkmış olan hikayesini sizle paylaşiiim dedim..babaannemle beraber umarım 2 si de iyidir yukarılarda, ve dedem uslanmıştır,babaanemi kızdırmıyodur oralarda!

Crystalsdream; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 26; İl:İstanbul 29.10.2003
93 yaşına basan dedemin ateşi başına vurdu! Babaannem söylüyordu ama gülüp geçiyorduk. Yazlık bir kasabada oturuyorlar. Babaannem dedemi sürekli kadınlara bakmakla suçluyordu. Biz de, "O yaştaki, ağır işiten, bir gözü de zor gören dedem ne yapabilir ki?" diyorduk. Geçen hafta yaşanan şokla ailemiz dumura uğradı. Telefon faturası iki yüz milyonun üzerinde gelince döküm alındı. Her gece 00:00-01:00 arasında, "Alev alev", "Sımsıcak saatler" gibi isimleri olan erotik telefon hatları aranmış. Detaylı bir üst baş araması yapılınca dedemin gömleğinin cebinden itinayla kesilmiş erotik hatların gazete ilanları çıkmış. Gülüp geçelim mi yoksa doktora mı götürelim hiç bilmiyoruz.

Pazartesi, Mart 20, 2006

kadınsal delilikler ve canım dedemmmm

''Annecim kadınlar içerdee çııppçıplak çııpçıplaak'' diye şaşkınlıktan kocaman açılmış gözlerle anneme anlatmışım ilk hamam tecrübemi seneler seneler önce..Yine aynı şaşkınlığı yaşadım ben dün Gönen'de:)

Aslında hiç de öyle güzel başlamadı haftasonu maceramız..Ben pms döneminde olduğumdan mutevellit cumartesi sabahı pek bi gergin,pek bi sinirli uyandım erken saatlerde..Koca bu durumdan habersiz mışıl mışıl uyurken,2 günlük tatile 1 haftalık bavul yapma derdinde olan ben, bu bavul stresini niye tek yaşıyorum diye benim sinirimden habersiz kocaya içten içe iyice bi dellendim,bir bağırış,çağırışla kendisine günaydın diyerek sinirime şahit olmasına sebep oldum,cumartesi sabahı saat 7 sularında..Sonra neden bağırdım,neye kızdım hiç hatırlamadığım sebeplerden kocayı bi şekilde kendi kendime ettiğim kavgaya dahil etmeyi başardım ve güne böyle süper enerjik bi şekilde başlamış olduk çekirdek aile olan biz karı ve koca ikilisi..Koca,Allahtan kibar bi insan olduğundan dedeye verilen bi söz olduğu için, beni ne kadar sebepsiz yere çıkardıım kavgadan dolayı boğmak istese ve benimle bir tatile çıkma niyetinden çook uzak olsa da , ya sabır diyerekten arabaya bavulu taşıdı ve accık gecikmeli de olsa beş karış suratlarla dedemin evinde aldık soluğu..Dedemi görür görmez yalandan gülen suratlarımızı takınarak,birbirimizle çok konuşmamaya tikkat ederek, Kıymet Hanım ve Dedemi alarak arabaya, yola çıktık..Aslında Gönen'e gitmek Yenikapıdan bineceğiniz Bandırmaya giden ve 2 saat süren bir hızlı feribot yolculuğu ve ardından 40 dakika süren bir yolla çok kolay olsa da, dedem arabadan çok zor indiği için ve bu hızlı feribotlarda arabada oturmak yasak olduğundan biz de Yalova'ya giden ,arabada oturma seçenekli feribotu seçtik..Neyse, feribota küs bindik kocayla,ben tabi yaptığım saçmalığı anladığım için artık o saatlerde, kocayla barışmak için,birlikte tuvalete gitme teklifinde bulundum kendisine,dedemlerin yanında da konuşamıyoruz ya..koca beş karış surat indi arabadan,beraber tuvalete doğru çıkarken ben kendisine türlü şımarık barışma yollarıyla yanaştım ancak o kadar sinirlenmiş ki koca kişisi sabah yatağından benim gürültülü sinir çığlıklarımla uyanmasına, nuh dedi peygamber demedi o sıra! Amann dedim ben de, ne hali varsaa şeklinde tekrar arabaya doğru ilerlerken,yanından sıyrılarak geçmeye çalıştığım bi arabadan cama vurma sesiyle irkildim..Amanın bi baktım sabahın köründe aynı feribotta İbeking Hanımcıım:) O ruh halime iyi geldi valla bu tesadüf,güzel oğlu Aliyi uyurken görme fırsatına da eriştim,melek gibi uyuyordu canım yaa..İbo hanımcıım aile ziyaretlerini gerçekleştirmek üzere koca+bebek ile beraber yola çıkmışlar, ben çocukla yollara düşebilen bu güzel kişiliği takdir ettim ve hep böyle güzel gezmelerini de diledim içimden..
Feribot,sonra Yalova ve sonra Bursa ve biraz daha gaza basarak Bandırmaya ulaştıktan sonra biraz daha devam ederek yola, Gönen'e ulaştıkk..Otele vardığımızda, aslında otelin hafiften bir emekliler oteli ve hatta huzur yuvası halini almış olduğunu iyice anlamış oldum..Dedemin tüm akranları kaplıcalarda parti yapıyordu Vallaa..Neyse efenim, biz odaları organize ettik,dedeme çok yorulmasın,azıcık da rahat dolaşsın diye 2 teker bir araba da bulduktan sonra, odalarımıza yerleşmeye çıktııkk..Koca ile sabah saatlerinden beri ilk kez odada başbaşa kalınca, kendisinin hala küs olması beni artık pek fazla etkilemedi, nitekim artık yemyeşil ağaçlara bakan,sıcak sulara kendimi atabiliciiim huzur manyaa olabileceğim bir mevkiideydim..O da zaten bu bendeki umursamaz tavırların başlangıcını görünce, yelkenlerini suya indirmeye başladı, fakat küslüğü ancak o akşam Fenerbahçe maçı kazanınca tam olarak sona erdi..Sanırım maçın sonucu mazallah fener alehine bitse, onu da benden bilip,bayaa bi aile faciası falan yaşayacaktık o gurbet ellerde ..aman diyim Canım Fenerim:)

Akşam,koca maç seyrettiğinden, dedem,Kıymet Hanım ve ben yemeğe beraber indik ve o huzur yuvasının neşe dolu eğlence dolu restauranında önce piyanist şantör ve sonra türkücü beyaz bi ceket takım giymiş bi bağyan eşliğinde şarkılar türküler falan pek eğlendik..hatta dedecim,alkışlarla eşlik etti türkücü bağyana ve bi ara dedemle çay fincalarını tokuşturdukk kadeh yerinee:) Türkücüden sonra bir de TSM söylicek bir sanatçı bey daha vardı ama dedemin uykusu geldiğinden bu çılgın eğlenceli geceyi saat 10.00 da bitirmek durumunda kaldık.Ama dedemin o mutlu bakan gözleri bana en eğlenceli geceden daha fazla mutluluk ve enerji verdi ,söylemeden geçemicem..

Gecenin geri kalanından ben gene pms in doruklarına çıkaraktan, dans yarışması bitimine yakın ve televizyon makinasının bi kısmı boyunca , kocanın da hala yarım küs olduğunu görünce, bir anda bir ağlama krizlerine giriverdim..Ve bu ağlama krizinin sayesinde sorunumu kendi kendime teşhis ettim..Kocayı da kendimle barıştırıverdim:) Ben bu hayatta ilk defa amaçsızım diye ağladım o gece..Birikmiş biraz içimdekiler, bööle oluk oluk gidiverdi o gece ne varsa..Hayatımda hep bi hedefim oldu benim, hep bişiler bi amaçlar için koştum durdum,hiç duraklamadan,çok fazla mola almadan..Bu iş arama-ma durumum da beni çok germiş vaziyetteymiş,onu anladım cumartesi gecesi..Biraz ağladım ,söylenip durdum kendime ve açıldımm..Allah kimseyi amaçsız,hedefsiz bırakmasınn..

Neyse, işte böyle kadınsal manyaklıklar ile geçen bir cumartesiden sonra, pazara çok dinç başladımm..Temiz havanın etkisiyle 7.30 da cin gibi gözümü açtımm,güpgüneşli bi pazar başlıyordu Gönen'de, mutluluk başgösterdi bende de..Bu benim halim manikdepresiflik tanımına giriyor mu acaba bu arada onu da merak ettim,bi sabah sinirden çatlicek gibi uyanıp akşamında deli gibi ağlayıp,hemen akabinde çok mutlu uyanmak..Vak'a olabilir miyim acaba..

erken kalkınca,hemen aktiviteye başladım tabi,önce annemin tavsiyesiye keseci Melahattan randevu aldıımm,sonra dedecim ile keyifli bi kahvaltı..Sandviçler hazırladım dedemee, hepsini bi güsel yedi canım benimm..Sonraa, kocayla barışmanın şerefine otelin yanındaki parkta yürüdük..O sırada yakınlardan gelen zurna davul seslerini merak edip,sese doğru ilerledik ve davulcu abilerle ufak bi kalabalık gördük bir binanın önünde,ben tabi meraklı , hemen gidip sordum bi Gönenli amcaya, bu zurna niye çalıyo diye..Meğer Mühim bi günmüş, güreş müsabakaları varmış,Almanya'dan güreşçiler gelmişş..Sonra kocayla böyle küçük bi yerde yaşasak mutlu olur muyuz diye konuşa konuşa otele geri döndükk..Ben hemen bikinimi giyip(yalnız bikini, kilo alsam da patlasam da bikini:)) , yılların eskitemediği ,şifalı kaynar suların aktığı aslanlı havuza indim, kese randevusu öncesi biraz sıcak havuzda yüzdümmm,sonra bi heyecan saat 1 e kadar bayanlara açık olan hamamın içine dalıverdim..Allahımm, herkes çıplakk:)hamama gitmeyeli epey olmuş , bu kültürden epey uzak kalmışım tabii, ortada bir koca taş ki adı göbek taşıymış, çevreleyen kurnalarr, loş ve buharlı bi ortam..ama teyzeler sanki bi cafede çay içiomuşçasına rahatlıkla , çııpçıplak, muhabbete bi yandan da sabunlanıp başlarından aşaa kaynar sulu tasları dökmeye devam ediyolar:) Ben kalakaldım,ortada kese yapan benim gibi tek bikinili kıza yöneldim,Melahat meğer oymuşş..Ben de Melahattt diyince bööle iri kıyım bir koca teyze bekliyodum karşımda, 30 yaşında süper tatlı akça pakça bi kızcaız..Neyse beni yatırdı o göbek taşına, başladı keseye,sonra da bi güzel köpükler eşliğinde masaj yaptı...Aman diyiim,herkesslere tavsiye ederimm..Ööle gebeş aletlerine,zayıflatma masajlarına tonlarca para dökmek yerine,Melahat'e git haftada bir, hem zayıfla hem temizlen paklann:) hemi de sadece 10 ytl verr:) Ööle güzel duygularla ayrıldım ki hamamdan kendimi bi güsel,bi zayıf hissettim anlatamam, arada bi tur mu düzenlesek Melahat'e acaba diye düşündüm hatta:)

Sonra toparlandık kocayla,dedemle son bir çay keyfi yaptık lobide,dedemin güzel fıkraları eşliğindee..ve akşam 8.30 da Bandırmadan kalkacak feribottan önce biraz gezmek için 3.30 gibi ayrıldık otelden , dedemi Kıymet Hanım'a emanet ederek..

Şarkılar,türküler söyleye söyleye,sanki bi gün önce birbirine uyuz olan 2li biz değilmiş gibi kocayla mutlu mesut yola devam ettik ve Erdek'e ulaştıkkk..Hava güneşli ve günlerden pazar olunca,Erdekliler de kendilerine sokağa atmış, sahilde yürüyüşler yapılıyor, biz de eksik kalmadık,deniz kenarında ağır aksak yürüyerek ,sahilde tek açık olan Balıkçıya girip balık keyfimizi de yaptıkk vee Bandırmaya doğru gitmek üzere ayrıldık yazları daha da eğlenceli olacağına inandığım Erdek'ten...

Bandırma'da rejim yapan insan durumuna ters düşen bi hareket ile yöresel tatlı olan hoşmerim -peynir tatlısının da tadına bakmayı ihmak etmeyerek vakit geçirip,hıphızlı feribotla haftasonumuzun son aşamasını geçirerek önce İstanbul'a ve sonra evimize geliverdiikk..

Bir haftasonu da böyle geçip gider iken, benim pms durumumu yine tetikleyecek son dakika golü yedim feribotta , onu da bildiriyimmm.. Vakit geçsin diye aldığım bir dergide, lise sonda üniversiteye hazırlanırken kursta aynı sınıfı paylaştığım zeka durumu benden çok da farklı olmayan bir arkadaşımı görüverdimm,çook büyüüükkk bir Amerikan firmasının Türkiye Paz. ve İth. Satın Alma Müdürü olmuş kendisi, ve evden çalışıyomuş, konu da home office çalışan şanslı kadınlardı,o açıdan orda yer almış büyük boy resmiyle beraber..Ben de bu amaçsız ve kararsız ruh halimle kendisine içteen bir başarı diledim ve fakat aynı zamanda kendimi de feribottan aşaa atmak suretiyle cezalandırmakkk istediimm.. Nitekim yetenek,akıl herkeste olabilir , bunu şansla birleştirmek ve hayatına doğru yön vermek kişinin kendi elindedirr diye düşündüm..

ek not: Yaşlanmak çok zor bişimiş , ve çok hüzünlü bi açıdann, dedemi arabasıyla odasına götürürken asansörde bebek arabasıyla bi anne gelince ironiye şahit oldumm..87 yaşında dedem de arabadaydı, 1 yaşındaki bebe de.... Posted by Picasa

Cuma, Mart 17, 2006

Halleyyy'den bugünlere..

Benim çocukluk anılarımda ayrı yeri vardır Gönen'in..Kaplıcalarının..Çok eğlendiğim bi yerdir oradaki Yıldız Otel..Eskiden kalabalık çoluklu çocuklu annemlerin arkadaş grubuyla giderdik,eskiden..biz çocukken..O aslanlı havuzda az yüzmemişimdir, hamamı ilk orda görmüşümdür, keseci kadından korkarak koşarken kayıp düşmüşümdürr, bir bayram akşamında yemekte çıkan şarkıcı kadını görüp ona özenerek, otelde olan çocuklar ile grup kurmuş, 2. bayram akşamına kadar tuvaletlerde ayna karşısında ,asansörlerde provalar yapmış ve sahneye çıkmışlığımız bile vardır..Hay Halleey, ha ha Halleyyy.. merhaba halley sevgi ver burayaaaa Halleyy diye söylemişliğimiz vardır o zamanki Eurovision'da 9 . olan şarkıyı..
Yılbaşları,bayramlar..annem hamam,sıcak su düşkünü bi kişilik olduğundan, neredeyse lise zamanlarıma kadar Gönen'e muhakkak giderdik..Sonra,lisede ben büyüdüm, ya artık annemlerle takılmamaya başladım ya...Gitmez oldum Gönen'e..Gönen de yaşlandı bence, otel,kaplıcalar, e eğlenecek arkadaş da kalmadı..Sonra en son 1 kere daha, lise bitmiş ve üniversitenin ilk senesinde, araba kullanıcam ben, araba kullanmayı öğrenicem ben diye tutturmuştum,aslında şöyle olmuştu, çok aşık olduğumu sandığım fakat 1 ay sanırım sadece 1 ay çıkıp sonra beni terkeden evet beni tek terkeden hain kişilik:), eski sevgili yüzünden kendimi yeni bişilere kanalize etme ihtiyacı hissetmiştim, bu da araba kullanma merakı olmuştu..
İşte o dönem, annemle babam beni yine kandırdılar ve Gönene onlarla gidersem araba kullanmayı öğreteceklerini söylediler..Ben de son kez bu vesileyle Gönen'e gittim..Tabi babam orada kendi öğretecek kadar sabırlı ve strese dayanacak kalp kuvvetinde bi insan olmadığından , Gönen'deki tek ehliyet kursunda bi hocayla anlaştı , o hoca 3 gün boyunca gelip beni 2 fren, 2 debriyajlı arabasıyla aldıı ve ben Gönen'in çevre köylerine,inişli çıkışlı,virajlı yolları aşarak gidip dönerekk bir direksiyon virtiözü oldummm :)..İstanbul'a dönerken ehliyetim henüz yok, ama engin köy yolları tecrübem vardı..Ama adam mı güzel öğrettii, o köy yollarının engebeleri mi beni usta yaptı bilemedim fekatt, şu an yollarda taksi şoföründen hallice yol alıyosam, tohumları Yeşil Gönen'de atılmıştır benim şoförlüümünn işte..

Heh, işte biz yıllardır benim gitmediğim ama annemlerin hala severek kaldıkları, Gönen'e gidiyoruz yarın..Hem de koca ile..Ama sadece koca ile değil..Bir de şu hayatta kalan tek en büyük aile büyüüğümüz olan dedemle..Anneannemi kaybedeli 7 sene olacak, babaannemi ve dedemi de 2004 senesinde bi kaç ay aralıklı olarak kaybettik..
Şimdi son 5-6 senedir hiç aksatmadan dedemle beraber yaptığımız dede-torun aktivitesi olan dedemin lisesinin talaş böreğine gitme aktivitemize bir yenisini eklicez keyiflee..Her sene dedem için bir ümit olsun ve o yaşam ümidi kaybolmasın diye süprizler yapan annem& babam, geçen sene gidip çok beğendiği Gönen'e tekrar götürme sözü vermişler ..Ve dedemin 1 senedir beklediği tatil günleri geldi iştee, bu sefer ben ve koca eşlik edicez dedeme..Yarın sabah yola çıkıcaz,geze geze gidicez kaplıcalara..Yanımızda Kıymet Hanım, dedemin anneannemden sonra hayat arkadaşı:) olan bakıcı demeyelim can yoldaşı da olacak..Pazar akşamı biz dönücez, onlar 1 hafta daha keyifle devam edecekler kaplıca sefalarına..

Dedem felç geçirdi benim..çok uzun seneler önce..çok zor yürüyo..son yıllarda iyice bırakmıştı yürümeyi..ama Gönende içine yaşama sevinci gelecek gene biliyorum..Biraz daha zorlayacak kendini yürümek için belki..

Sonra, haziranda talaş böreği günü var dedemin..bi heyecanla onu beklicek , hayat hep bi umut, bi heyecan değil mi..87 yaşında da,yaşanan heyecanlar azalsa da bitmiyo, bitmesin de zaten..

İşte biz yarın sabah keyifli , dedeli ,kaplıcalı bi haftasonuna başlayacağız..Herkeslerin haftasonu keyfi bol olsun..

Perşembe, Mart 16, 2006

bantta dönenn bavul misalii...


Sene 1996..ben üniversite 1.sınıftayım..Okulu pek sevmediğimden part time iş yapayım da bari okula gitmemek için bahanem olsun diyip o zaman çok popüler olan THYde yer hostesliği yapmaya başlamışımm..Yaş 18..peh peh ,en hızlı ve eğlence doruklarda zamanım..bu arada tabe hızlı olucem kütlesel ağırlığım şimdikine göre 16-17 kg daha azz ,şu an hayattaki hızım yavaşladıysa bu üstüme yük olmuş hain ağırlıktandırr ağırlıktaannnn...

Aslında ben kocayla tanışma maceramı anlatcektim bu post ile ama, kocayı, hayatımı, tesadüfleri düşünürken havaalanında çalıştığım dönemler geldi aklıma..İlk iş tecrübemm, ciddi bi kurumda deli kişilik benn:) Dedim bari beni tanıyan herkeslerin bildiği bu ilk işimde başıma gelen en zalak anımı anlatıyimm, ki duyduk duymadık kalmasın:)

Şimdi bu işe girmem aslında benim iş hayatında kendimi geliştirmem için gayet faydalı olmuş bi aktivitedir, nitekim iş dediğimiz gayet parttime ve geyik tadında bi iş olsa da, bazı insanların üniversite bittikten ve hatta master falan yaptıktan sonra ilk iş tecrübesini yaşamalarının , o büyümüş yaşlarda pek de eğlenceli bişi olmadığını gördüm..Yani ben tüm çaylaklık, ciddi müesseselerde davranış şekilleri,kurallar, iş hayatındaki insan tipleri ve bilimum diğer konuları gencecik yaşta hem de çalışması bence en zevkli yer olan havaalanında,24 saat hiç uyumayan o süper canlı yerde yaşadım..Hem de en gülünecek anıları da burda ekledim kişisel tarihime:)

THY de işe başladığımın ilk günüydü..Bu arada pek hüzünlüydüm çünkü şansıma part time olarak çalışacağım ilk yer trafik denilen, check in ,check out ve boarding yapan kısım değil Kayıp Eşya çıkmıştı bana yaa piyangodan:) O ne demiştim, kayıp eşyaa nee:) Annemi aramıştım ağlayarak, naapıcem ben burda diye, annem gülerek, boşver demişti, daha iyi az iş olur orada, sen de ders çalışabilirsin..yorulmassın..Hiç de öyle boş bi yer olmadığını, işe başladığımın 3. saati falan anladım..Ne boş vakti, stres fenalık boyutunda bi bölümdü burası..Uçaktan çıkmayan bavullar, o bavulların sahipleri, yanlış alınan bavullar, geç kalan eşyalar..deli gibi iş..Herkes kızgın geliyodu Dış hatlar geliş kısmındaki Lost& found bankosunaa..raporlar tutulur, 10 saatlik yoldan gelen ama bagajı onunla aynı rotayı takip edemeyen insanlar sakinleştirilir,kavgalar önlenir..bööyle bi dolu iş..

Benim de ilk günüm, heyecanlıyım,daha henüz üniformamız bile yok üzerimizde, benimle beraber aynı departmanda göreve başlayan 2 arkadaş daha var ve bizden daha eski ama kendisi de öğrenci ve part time olan Cenk diye bi çocuk bize havaalanını gezdirerek işi anlatma görevini üstlenmiş..Neyse biz antenler açık her dediğini sindirmeye çalışıyoruzz, tanıtma gezisi bitmek üzere, son gelen uçaklardan kalan ,alınmamış sahipsiz bagajlar var bi köşede,onların yanına götürdü bizi..Elinde de kağıtlar,şimdii dedi, rapor tutucaz..Kalan bagajlar,rengiydi,tipiydi,püsürüydü diye açıklamalı olarak raporlanıp,depoya gönderiliyo..Kendi bi tane bavul için bize göstererek yazdı bi rapor, sonra bana döndü--Allam niye ilk been:)- hadi bakalım Kıristıl,şimdi şu bavulun raporunu sen tut dedi..İyi dedim,başladım yazmaya öğrendiğim kadar, heh dedi tamam , şimdi de yaz bakalım , tarihi de yazz..Bi yandan da sesli söylüyo bana 0n sekiz slash haziran slash 1996..Aha ben aynen bööle yazdım..SLASH SLASHH diyee:)Çocuk bi an baktıı bana, şok içinde,nası gülüyoo, ben de aynı şoktayım ne gülüo len bu salak diye..Sonra bana gülmekten konuşamazken baarıoo, anlaşılmaz seslerle Gun's n Roses hahahaha hahahaha diye..Ulen ben o zaman daha yeni yetme çocuğumm, yazıyla Slash yazılmiiceini , kastettiinin / işareti olduğunu o heyecanla çakamamışımm , işle ilgili bişi sandıydımm, nitekim çok rezil olmuşş,çok utanmış, hatta yerin dibine giriim de Slashler götürsün ulen beni moduna geçmiştim...Hem de ilk iş günümde:) Sonra o yazdıım rapor, 1 ay falan panoya asılı kaldı,görmeyen kalmadıydı..ilk günlerim Slash Kıristıl olarak geçmişti o ofiste:)

Neyse, bööle eğlenceli bi giriş yapınca işe, gerisi hep bi acaiplik, hep bi enteresan tecrübe olarak devam etti tabee..Ama bence en zibidi olduğum anı işe girdiğimin 1. ay dönümünde mi ne olduydu...

Artık 1 ay geçtiğinden işe başlayalı, bende üniformalar , elde telsiz bööle bi havalı, o arrival kısmında bavulların çıktığı yerlerde dolaşmaya başlamıştım..Fekat, daha telsiz konusunda acemi ve üstelik iş konusunda da gayet az tecrübeliydim yine de..Neyse, işte, en olaylı ve asabi anlar yaşatan uçak seferleri Amerika seferleridir, insanlar aktarmalı gelir genelde, artık ben diyim 15, siz diyin 20 saattir yoldalardır, kendileri gelip, bekle bekle o bantların başında, bavulları çıkmiince delirirler haliylee..O bavullar da çıkmaz hakkaten, en az 20 kişinin genelde bavulu kayıptır o Amerika seferlerinde..Ve kayıp eşyada herkes sabah gelen bu uçak için tam teşekkül hazırlanır, ofiste önlemini alır, bekler sinirden gözü dönmüş yolcuları..Bekler ama ofiste..ki orada saldırı anından barikat olabilecek bi banko vardır önlerinde..Kimse deli gibi kendini yolcuların arasına, o bavulların döndüğü bantların oraya atmaz..

Ama beenn,cengaver Kıristıll, olaylardan henüz bi haber Kıristıll, üniformanın verdiği dayanılmaz güç hissi ve eldeki telsizin yaşattığı buraların hakimi benimm duygusuyla ortalıklarda bööle salııınaa sallııınaa geziyorumm,hani amacım, yolcuları karşılamak, bavulları almalarında problem var mı bakmak..Kimse ööle görev falan vermemiş,benim saçma sorumluluk duygularım söz konusu tabee:) Neyse Amerika uçağı geldi,yolcular pasaport kontrolünden çıktı, uçaktan çıkan bavullar dönmeye başladı bantta, ben de orada salak salak sırıtarak dikiliyorumm..Ofiste olay mahalini görecek konumda ama uzakta biraz, herkes de beni seyrediyomuş meğer:) Ben yolcularla sohbet falan, çok meraklıyım ya bi de o ara İngilizce konuşucam, körelmesin İngilizcem diye girmişim işe:), 20 dakika falan sonra bavulunu alanlar çıktı gitti, geride bi 20-25 kişi ve sadece 2 tane bavulun döndüğü ıssızzzz bi bant kaldııı..Benim sohbet kesildi tabee, adamlar bekliyor, vakit geçiyor, ama bavul falan çıktığı yok, yalı kazığı gibi de kalakaldım orada, niyeyse ofise kaçamadımm..10-15 dakika yolcular boş dönen bant başında, ben de yolcuların yanı başında beklediimm ve derkenn öfkeli kalabalığa ses olacak bi elebaşı abi çıktı vee bana doğru gelereek,'' hanfendii hanfendii siz görevli değil misinizz'' diye çığırdı, e ben gayet mağrur '' evet buyrun benim'' dedim..Adam çıldırmışş ''hanfendii,nerde benim bavullarım, ben böyle saatlerce beklemek zorunda mıyım'' diye sorarken, o 20 -25 kişi de adamın yanına,yanımıza arkamıza falan toplaştıı, evet evet falan diye bağırışıp,öfkeli kalabalık oluşumuna iyice girdileeer..Ben elde telsizz, ama telsizi daha yeni kullanmaya çalışıyorummm, bi basıyorum düğmeye bi basamıyoruum,saçma hareketler içindeyim, ama çalışsın çalışmasın telsize baarıoruum ''ofis kıristıll ofiss dieee'' hani öğrenmişim telsizden seslenme raconunu fekat telsizin düğmesiyle anlaşamıyoruumm,sürekli mi basıcaktım, bi basıp bi çekeceekmiydimm..zaten tepemde filler baarıoo..ööle bi sersemleme durumu..
Tabe kimse bana ofisten cevap vermio, ulen bi koşan gelen de yokk..Adamlar linç edecek benii..Dedim ki adamlara,'' gelecek efenimm, gelecek bavullarınızzz, sakinn oluunn...'' O elebaşı kişisi dedi ki ''hanıım hanıım ne sakinliğii, 1 saat oldu bavul yok,git getir o zaman bavullarrıı,senn görevli diilmisiiinnnn'' diilmisiiinnn diilmisiiiinn.... bööle çınlıo seslerr..Ehhhhh dedim ben dee, gidiim getiriim o zaman..Ya bunu düşünecek kadar saf mışım sanırım evet malesef:) Daha önce görmüştüüm, bizim bu işlere asıl bakan abiler vardı,bavulları taşıyan,onların yaptıını yaparım sandııımm... o bavulların üzerinde döndüğü bantların arka tarafı varr, bavulların uçaktan sonra getirilip bırakıldığı şut diye bi yer, işçi arkadaşlar oradadır, o gelen bavulları atarlar o bantlaraa, ordan girer, önden o arrival tarafından çıkaar, böyle üretim hattı gibi bişi, ve o şut da nası karanlıkk, nası soğukk ve nası sırf abilerin çalıştıı bi yerdir,o gün gördüm zati:)
heh işte, bu bizim ofiste bavul taşımaya,şutta aramaya giden çalışanları ben görmüşüm ya önceden, çıkıolar o bantın üzerine,hoop kafalarını eğip perdemsi yerin altından geçip şuta gidiolarr, dedim ben de gidiim belki birini bulurumm, belki bi bavul buluruumm..attım kendimi dönen bantaa...fekat o dönen banttan tekrar inmek kabuss ,( bunun için bu olaydan sonra 1 gece nöbetinde pratik çalışması yapıp da ustalaşmışımdırr..)Tamam deyip attım ya ben kendimi bantaa, insanlar biraz sakinledi, fekat çocuklar çok eğleniyo,onlar da atlamaya çalışıo yanıma, sanki lunaparak anasını satiiim..Fekat bu salak eğlenceli durumu ben yaratmışım tabee, meğer benim kendimi zort diye attığım kısım o dönen bantınnn, enn başıı , o şuta giden kapının tarafı değil, bavulların şuttan geldiği kısmı,başladığı kısmııı...Tabii , beenn, 1.67 lik endamımlaa, elde telsiz,üstte eteekk, bir bavul edasıylaa, başladım mı dönmeye banttaaa..Farkettim salaklığımı fekat inemiyoruumm, inersem düşeriim,daha büyük rezillikk, talihime küstüm, tüm yolcuların şaşkın bakışlarıyla önlerinden bantın üzerinde mağrur duruşumu bozmayaraaak, resmi geçit şeklinde yol aldıım..tabe çocuklar da atlamaya çalışıo,benim yol uzayınca,ben bi yandan yapma çocuum,aman gelme canıımm..diyerekk durduum yerde beni hedefime götüren bantta yavaş yavaş ilerliyorumm...neyse geldim o şuta açılan perdeli kısma,eğilmesem daan diye çarpıp duvara tam film olucam, o dar etekle eğilip kendimi harikalar diyarındaki Alice gibi hissederektenn, o karanlık soğuk şut denen yere dalıverdiimmm..Cee diye:) Girdiim anda karşımda duran 2 işçi kardeşin şaşkınlıktan koccemaan açılmış gözleriyle karşılaşıverdimm..Adamlar şaşkın,ben daha şaşkınn,ancakk vahim olan o şaşkın abiler beni indirmezsee, ben aynen bavul gibi, bantta dönmeye devam ederek, tekrar yolcuların olduğu kısma geri giriceemmm:):) Adamlara baardım canhıraşş,abi beni indirin buraadan abiiii diyee..Onlar da şoku atlatıp, el atıverdiler elimee,cumburloop ben yere konuverdiimm..Banttan tekrar yolcuların yanına çıkma tehlikesi de bitiverdii..Ben panik halde sayıklıomuşum adamlara,abi bavuullarr, bavulları beklio yolcularr..Adamcağızlar, beni sakinleştirdiler, önce su ve sonra çay vermek suretiyle kendime getirdiler...ve ben mesaiyi şutta bitirdim o gün..telsizden Kıristıl ofis Kıristıll diye baarsalar da, tehlike geçti çıık Kıristııl diye çağrılar yapsalar daa, şutta bagaj işçisi abilerle olmak çok daha huzurlu geldii, hatta, hayat boyu şutta mı kalsam diye düşünmedim değil:):)
Ve ben ne zaman havaalanında banttan çıkmayan bavullarını umutsuzca bekleyen yolcu görsemm, banta atlayıp şuttaki abilere selam çakmamak içinn kendimi zor tutarıım !

Çarşamba, Mart 15, 2006

2 gündür...

2 gündür ..çok mutluyum..sebepsiz..sanırım diyetten..Hiç bozmadan 2 günü tamamladım ya,gerisi kolay olacak umarım..Bir de koşu bandında aylardır yediğim keklerin böreklerin hesabını görmeye çalışıyorum..Evet o düşünmeden ağzıma attığım nutellaya bandırılmış kaşık için 30 dk yürümem gerekse de..ve o kaşıkların sayısını hesaplayamasam da..başladım ya ben..gerisi gelecek,biliyorum..

2 gündür..çocuk sevgim iyice depreşti..Zaten severdim çocukları,bebekleri..aram hep iyi olmuştur onlarla..Zeka yaşım onlara mı denk acaba,ondan mı sever beni bu cingözler,zilliler bilemiyorum ama çocuk hele ki yakın arkadaşların çocuğu bambaşka duygular yaşatıyo insana..
Dün,senelerdir görmediğim liseden arkadaşım Tubican'ın doğduğundan beri görmediğim 2,5 yaşındaki prenses kızı Dilara'yı tanıdım..Pullu payetli pembe ayakkabıları, biz 4 eski dost eskilere dönüp gülerken anılarımıza onun da bizim arkadaşımız gibi bizimle gülmesi, omuzundan dökülen yumuşacık lüle saçları..Dün sayesinde Dilara'nın ,bir kızım olsa neler yapardım diye düşündüm ve gülümsedim bir kez daha..

Sonra tatlıdeli Biyonik'in güzeller güzeli kızlarını gördüm ,resimlerden de olsa..İçim gitti, o ateş gibi bakan gözlerine bittim..

Ve sonra bugün..2-3 ay önce adını bile bilmediğim, ve sadece 1 kerelik çok uzun olmayan ama paylaşımı çok fazla olan bir buluşmada görüp çok sevdiğim , çatlaklar birbirini her alemde bulur düşüncesine iyice inandıran Koyu Beyazı gördüm bugün yine..O güzel ve içten kişiliği..ve son 2-3 aylık bekleme sürecine dahil olduğum , dünyanın en güzel kelebeği Zeyneb'i..
Doğum haberi geldiği anda, en yakın arkadaşımın doğumunda olduğu kadar heyecanlandım..
Yine en yakın arkadaşlarım kadar yakın hissetiğim Odacı'nın ve oda ahalisinin sevinçli telaşına ortak oldum..Zeyneb'i ve annesini gidip görmemeyi aklımdan bile geçirmemiştim zaten..Ve biz Odacıyla, bu akşam çok güzel anları yaşadık..Bir blog bebeği doğdu bugün..tabiki aşk bebeği ..
Ve ben, o blog bebeğinin ilk saatlerinde yanında olmanın mutluluğuyla eve döndüm..

Odacı hanım ile olan kısa süreli yol maceramız, zaten olması gerektiği gibiydi..Hikayede ben varsam, eh bi de Odacı Hanım da var ise, macera,eğlence , bi kaç komik anektot kaçınılmazdı..Hele de o hikayede koyubeyaz hanımcık da hedef noktasıysa, eğlence, kahkaha, ve bonus olarak duygusal anlar yaşanacaktı..yaşandı da..
Ben de umarım koyubeyazcım kadar güzel bir hamil ve anne olurum..

Mutluyum 2 gündür..Mutluluk bulaşıcı olsun, herkes mutlu olsun, ve bu mutluluk daim olsunn olur mu?

İyi ki doğdun Zeyneb..ve iyi ki varsın Koyu beyaz.. ne iyi ettin de getirdin o yumuk yumuk elli,güzel dudaklı,fiyonk burunlu çok güzel kızı bu dünyaya..Bahtı bol,huzuru bol,sağlığı hep yerinde olsun, neşeniz de hep bugünkü kadar içten olsun..

Salı, Mart 14, 2006

O kitap bu kitap şu kitapp..


İncir çekirdeği hanımcım sormuş, en sevdiğim 10 kitap ya da aklımda yer etmiş 10 kitap sanırsam..Yazarlar da var ama tüm kitaplarını okumaya çalıştığım..Neyse ben bi karma yapıcem ilerleyen satırlarda..
Benim için okumak ; eskiden , hele ki çocukken , hayal dünyamın gelişmesine süper katkılı bi hadisedir..Son yıllarda o kadar azaldı ki okuduğum kitaplar, eski kitap kurdu bana ne olduğu hakkında hiç bi fikrim yok ve çok üzülüyorum bu duruma..
İlkokula başladığım sene o zamanlar ilk defa kurulan 6 yaş sınıfları vardı ve ben de 6 yaşında başlamıştım okula..1 sene hiç sorunsuz anaokuluna giden ben,sonra başka bi postta anlatacak kadar uzun bi zaman ,ilk 2 sene ilkokuldan kaçma sorunu yaşadım..Tek çocuk olmamdan mı kaynaklanıyodu,neydi sebep,aslında basit bi olaydan çıkmıştı ama bu okul fobim ama bayaa 2 sene gayet problemler yaşatmıştım annemlere okula gitme konusunda..Neyse efenim, ilkokulun 1.sınıfının 2. haftası ve sonraki 1 ayı okula gitmemek için çeşitli bahaneler sürüp,ağlama krizlerine girince ben,annem bin tane çözüm yolunu denedikten sonra en sonunda canım rahmetli anneannemi çağırmış ve anneannem ne yaptıysa 1 gecede bana Hürriyet Gazetesini okutmayı başarmıştı..Daha o sıralar sınıfta okumayı söken kimse yoktu,harfler sesler falan mı ne öğretiliyodu..Ben ilk okuduğum'Hürriyet' kelimesinin gazıyla o gece bayaa gazeteyi bağıra bağıra okumuştum.Ertesi gün tabi annemlern beni doldurmasıyla, hadi kızım,aman da okumayı da sökmüş kızım diyerekten ben okula bi heyecan yollanmıştım..O gün gittim, ertesi gün gene gitmekten vazgeçtim..Sebep,ben herşeyi okuyodum,sınıftakiler daha yolun başındaydı ve ben çok sıkılmıştım!!! 2 sene böyle ağlamaklı ve annemlere eziyet şeklinde geçse de nası olduysa sınavlara katılma zahmetine girmiş ve yine de başarılı bi öğrenci olmuştum..Kabus benim 3.sınıfta okul değiştirmemle sonlanmıştı..
Neyse, böyle trajikomik bi şekilde başlayan okuma maceram,haftasonları evde herkeslerden önce uyanarak,mutfakta süt ve bisküvi veya süt ve sarelle eşliğinde değişik kitap serileri okuyarak devam ettii..Evlenmeden önce o eski kitaplarım elime geçince gördüm ki sayfalarda sarelle izleri duruyo hala::) Bak o günden belliymiş benim abur cubur merakım da uzun bi süre vücuda etki yapmamışş..Acaba kitap okurken yiyince mi kilo almıyodum, televizyon girince mi hayatıma yemekler etkilemeye başladı beni..Aaa enteresan bi yaklaşım,bunu bi incelicem sonra:)
Çocukken o kadar çok severdim ki kitap okumayı, ben de kitap yazmaya karar vermiştim hatta..Üstelik başlamıştım da yazmaya,hikaye kitabı..hem de resimli:) Sanırım kısa sürmüş ilham halim 8 hikaye ile kitabı yazmayı yarıda bırakmışım:)
Genç kızlık döneminde de devam etti, o döneme uygun kimi zaman gençlik bunalımlarını konu alan,kimi zaman tarihten hikayeler anlatan bi dolu kitap geldi geçti hayatımdan..
Sonra niyeysee, üniversite zamanı azalmaya başladı kitap okumalarım..İşe girdikten sonra iyice kopar gibi oldu,zaman bulamıyodum,yani aslında ben başlayıp hemen bitirmek isterim okuduğum kitabı, aralıklarla okuyunca aynı tadı alamadığımdan kitap okuma zevkim gerçekleşmiyordu..ben de ya hep ya hiç şeklinde,alıp okursam hemen okuyodum kitabı bitiriyodum..ya da alıp zaman bulamayınca hiç başlamıyodum..
Bu günlerdee, aralıklı olarak devam ediyo kitapların hayatıma girmesi..Umarım o eski çocukluk günlerimdeki soluksuz okumalarıma geri dönebilirim..Bu aralar yoğunlukla blog okusam da, kitap olayı çok başka, okuduğun olayı kendi gözünde canlandırman,kahramanların yerine kendini hayal etmen,olayı yaşaman hayal dünyanda..bambaşka bi keyif kitaplar ya..

İlk okumayı başardığım günden bugüne aklımda yer eden kitap veya yazarlarsaa:

1-Enid Blyton 'ın tüm kitapları..Gizli yediler.&maceracı beşler serileri..sayesinde o kadar çok maceranın içindeymişim gibi yaşadım ki bi dönem, sırf bu yediler ya da beşler konservede bamya yemek zorunda kalıp bi de güzel anlatınca bamyayı, o zamanlar nefret ettiğim bamya bana cazip gözüktü ve artık bamya sever bi insan oldumm, yerken de onlar gibi konserveden yediğimi hayal ederdim,halbuki annemin caanım bamyasıydı o yaw:)
En has kitap serisi Yaramaz Kızlar dır tabi bu yazarın, 14 mü 16 mı ne 10un üzerinde olan bi kitap serisidir, Dolly ve arkadaşlarının 1.sınıftan başlayıp sonra okuduğu okullarına öğretmen hatta müdür olup evlenene kadar devam eden hikayelerini anlatır bu kitap serisi..Nasıl bi yatılı okulda okuma özentiliği bende bu kitaplar yüzünden,bi kısmet olmamıştı ama!
2-Gülten Dayıoğlu ve tüm kitapları..4 kardeştiler ve fadiş o zamanlar ilk defa bir kitaba ağlamayı tanıştırmıştır bana..ne acıklı yazardı kadın yaaa..
3-Şimdiki Çocuklar Harika..Aziz Nesinden çocuklara,çocukluk günlerini anmak isteyenlere süper bi kitap..Sanırım ilkokul 5 te falandım okuduğumda,sonra 4-5 yıl aralarda bakıp,okuyup gülmüşş durmuştumm.
4-Kiralık Konak-Yakup Kadri nin çok hüzünlü hikayesi..bu kitapta eski dönemlere gitmiş ve daha henüz yeni yetme bi ergenken çok etkilenmiştim kitaptaki aile,çevrelerindeki insanlar ve o dönemin sorunlarından..sanırım türkçe hocamız ödev olarak vermişti,bana ödev gibi gelmemişti..
5-Buket Uzuner'den İki Yeşil Susamuru,anneleri,babaları ,sevgilileri ve diğerleri..Genç kızlık dönemi kitaplardan..beni özellikle sonuyla çok etkilemiş,enteresan bi kitaptı..İsmi uzun,içeriği kurgusu ilginç ve hala aklımda kalan cümleler taşıyan güzel bi kitaptı..
6-Kurt Seyt ve Shura..Nermin Bezmen çok güzel anlatmıştı dedesinin hikayesini..
7-Angela'nın Külleri& Umuda Yolculuk..Frank McCourt'tan kendi çocukluğunun acılı üzücü hikayesinin inanılmaz güzel bi dille anlatımı..Umuda Yolculukta ise yoksulluktan hayatını kurtarışı ve süpriz yaşamı..Pulitzer ödüllüymüş kitap,ödülü falan önemli değil,hem ağlayıp hem güldüğüm çok başarılı 2 roman..
8-Özdemir Asaf..tüm şiirleri,yalnızlık paylaşılmaz kitabı benim onu tanımama sebep..Hatta çok sevdiğim kelime oyunlarından :her seven sevilenin boy aynasıdır.sevmek, sevilenin o aynaya bakmasıdır..
9-Ölmeye Yatmak ..Adalet Ağaoğlu..ismi cezbetmişti,sonra ilk sayfasından itibaren sürükledi beni..
10-Kayıp Kentin Yakışıklısı..Yılmaz Erdoğan..Bence bu şiir kitabı,onun şu hayattaki en iyi eseri..Benim için buruk anıları hatırlatan, ama hep aklımda yer eden şiir bu kitapta..pastırma yazı...
Off ne zormuş böyle hatırlamaya çalışmakk..daha bi dolu var ama ilk aklıma gelenler bunlar..ilk aklıma gelenler demek ki en aklımda kalanlar..Baktım da şimdi kitaplara, hiç göstermiyorum ama duygusalım ben yaa:) hem de çok ağlağımm..salak mıyım neyim aslında:)
Eh zobeleme sırası bendeee...hmmm.. ben de bizimle aklından çıkmayan ilk 10 kitabı paylaşması içinn sayın Bonaanıımm(zobeye karşı zobe canım:)),Banu Hanımm vee İbeking haanımı zobeliyorummm..Eğer kabul ederlerse tabee:) Age 35 ile Dea yı da merak ediyorum ve daha bi çok kişiyiii..ama onları da başkası sobelesin di mi caanım:)

Pazartesi, Mart 13, 2006

hayallerim,farem ve benn!

Hayal gücüm beni bu ara sürekli bi korkutma derdine düşmüş ben anladım..Geceleri rüyalarımı kabus şeklinde görmem yetmiyor, bir de gündüzleri bana oyun oynuyo..Deliricem mi sonunda acaba yaaa:)

Geçen hafta, canım babam ve annem benim umutsuz gidişatımı görerek , harekete geçeyim, 2 gıdım kilo vereyim düşüncesiyle aylardır bakıp da almadığımız koşu bandına sponsor olup ,bir kendilerine bir de bizim eve bir koşu bandı aldılar.Pek sevindim, anne-babamın kıymetini bi kez daha anlamış oldum..Neyse, koşu bandı perşembe günü paket halinde görevliler tarafından eve getirildi, böyle dev gibi bi koca kutu, boyumdan büyük,yassı bi paket..Tabi onun kurulması için de ayrı bi ekip,teknik servis gelecekmiş, ama aynı gün gelemiyorlar,cumaya kaldı adamların gelmesi..Dolayısıyla o devasa şey,bizim antrenin duvarına dayalı 24 saat geçirdi. Ben de kutu açılana kadar fenalıklar geçirdim..Sebep... :

Kutuyu duvara dayayıp gitti adamlar, ben de salona geçip günlük rutin gazete,kitap okumaları ve sonra blog takibine başladım, ancak evde yalnız olmama rağmen içerden aralıklı olarak garip sesler gelmeye başladı bana..Hani sanki biri var evde,ve bişilerle oynuyo,böyle değişik bi ses..Ya da sanki bulaşık makinesi çalışıyo ondan ses geliyo gibi..ama yok değil, ne bulaşık ne de çamaşır makinesi çalıştırmıştım..Gidip gidip içeri bakıyorum,tık tık arada bi ses yok bulamıyorum çıldırıcam..Sonra bi zaman sonraaa, sesin kutudan geldiğini anladım..Tabi bende senaryolar türemeye başladı..Kutunun üzerinde made in china mı japan mı ne yazıyo, ulen dedim bu kutu kesin gemiyle falan geliyor oralardan, kesin dedim gemiden bi fare girdi kutunun içine, koşu bandının yanında bi de fare verdiler bize bonus olarak..Ses kesilmiyo ama bu arada böyle 5-10 dk aralıklarla tık tık, çıt çıt sesler..Neyse akşam oldu,koca geldi, yemek yedik falan, ben unuttum onla bu sesi ,söylemeyi de unuttum, azıcık tv seyrettik, çok az sohbet ettik zaten koca uyuya kaldı her zamanki gibi salonda koltukta..Zor bela,onu yatağa gönderdim..Sonra gene salonda bir başıma kaldım, açayım dedim blog okuyim, tam oturdum kahvem elimde..Allahım gene çıt çıt..dedim yok bu fare kesin çıkacak dışarı..Bi o eksik evde! Tv yi kapadım,ışıkları kapadım, odaya gidiyim yatayım bari dedim, tam antreden o kutunun yanından geçiyorumm, tık tık ses, tam ben yanındayken tekrarladı ve ben yerimden zıpladımmm..Nası bi depar yatak odasına ve nası bi panikle odanın kapısını kapatıp kitleme bende..Normalde hayatta oda kapısı kapanmaz bizde.İşte korktum ama napiim:) dedim fare gece yarısı çıkarsa artık kaderiyle başbaşa kalsın içerde, bize dokunmasın da naparsa yapsınn..Sabah koca işe gitmek için uyanmış,uykumun en tatlı yerinde bana soruyo kapı niye kapalı yauuww diyeee..Ben o kadar derin uyumuşum ki cevap vermeye mecalim yok bişi diyemeden koca işe gitmişş..Bi gözümü açtım,tabi koca yok, ee cevap de vermemişim adama,aman kapa kapıyı fare var evde dememişimm..bizim odanın kapısı açıkkk..Bu bende şok etkisi yarattı ve aniden uyandım tabi,odayı bi inceledim falan, neyse rahatladım.zaten hala kutudan tık tık ses geldiğini duydum o sırada..Oh dedim, fare hala içerden kurtulamamış:) Böyle kabus dolu bi gece ve gündüzden sonra,akşamüstü teknik servisçi abi geldi de rahatladım..Ama geldiğinde de hala kafamda planlar, adam kutuyu açarken tüm odaların kapısını mı kapasam, fare çıktığında antrede gezinsin bari de kaçamasın diye başka yere.Neyse adam geldi,direk kutuyu yatırdı yere,açmaya başladı..Ben bağırdım adama duurr dedim napıyosuunn..Adam şokta,açmiim mi abla dedi:) dedim kardeş, bu kutu dünden beri içinden ses veriyo sürekli, bonus olarak fare gönderdiğinize eminim ben, neden ben peki yaa dedimm:) Adam şaşkın, yok abla,o ses gelir normaldir, genleşiyo , alet yerleşio kutunun içinde ondan dedi..Tabi ben bu cevabı tam olarak anlamasam da, adam çok normal ve olağan biişi olduğunu gösterir şekilde cevap verince..derin bi nefes çektim ve koşu bandının kutunun içinden çıkmasını,kurulmasını ve yanında başka hiç bi garip cisim,şey veya fare olmamasını sevinçle seyrettim:) Neyse, kutu gitti panik bitti bende..Koşu bandı da evimizin güzide ve tek boş bi alanı olan oturma odasının o boş alanına yerleşti..Bende bi mutluluk bi mutluluk, perşembeden beri seyrediyorum koşu bandını, kısmetse artık kullanma aşamasına geçicem bugün:)

Bu fare kabusundan sonra efenim,dün gece de tuvalete girdim, ben böcekten haşerattan çok tırsarım, bizim ev de giriş katı,bahçe içinde..arada uğrar bazı sevimsiz böcekler, evin herbiyeri aralıklarla ilaçlanır fatma ablam tarafından, neyse ki fazla rastlamam kendilerine bu sayede..
Neyse, tuvalete girdim, girer girmez ne göriyim, yerdee kahverengi orta boyda yassıca bişii, koca gene uyuyo tabi, ben niye böyle maceraları tek başıma atlatıyorum yarabbim! ..Önce bi bakakaldım,sonra bi terlik almaya koştum,sonra terlikle bile olsa kendisine temas edemiiceime karar verdim ve böcek ilacıyla hayvanı püskürtiim dedim,girdim tekrar tuvalete bi elimde ilaç bi elimde terlikk,aa o kahverengi şey hala duruyo hareketsizz, dedim ölmüş herhall, accık eğildim,tüm korkumu kenara atıp,inceliciiim hayvanıı..ulen terlikle bi dokundum içim kalkarak..aa böcek form değiştirmiş meğer irice bi kabuklu antepfıstığı olmuşş:):) O dakika kendi kendime gülerek ve biraz da acıyarak fıstığı alıp niyeyse gene de korkuyla! tuvalete atıverdim..Sonra da odacı kardeşi sevgiyle anıverdim:)

Bu sevgiyle anmamın sebebi de şudur efemm, dün bizde züper eğlencelik, deli gibi yemek yemelik blog kızları toplantısı gerçekleşti..Pek bi keyifli,çok bi neşeliydi..tozbezinin lezzet fışkıran böreği, burcunun dillere destan buğday salatası, pirik hanımın ağızda eriyen muzlu pastası, odacı hanımın ilk başta yiyemediğim fakat gece boyunca tırtıkladığım pek leziz keki, artık iş bağyanı olan ezerocumun pek pufidik muffinleri, yeni böbrek kurbanı pek sevimli deli anne ibekingin börekleri ve ev sahibesi benim malesef kendi yapımım olmayan,gene anne baba destekli zeytinyağlı dolma ve karamelli cheesecake ve kurabiyeler ile bi çay saati ziyafetine dönüştü soframız..tek amaç vardı o sofradan kalkınca yarın yani bugün rejime başlamakkk..:) şahsen ben artık kararlıyım şurda yaza biişicik kalmadı..şimdi uzun zamandır gösteremedğim diyetçi kişiliğimi herkeslere gösterme zamanı..hade bakeem kaçılın ben geliyorumm,görün bakın diyet nası yapılır efemmm:)

Dünkü toplantıdan sonra gelen herkese teşekkür eder, gelemeyenlerin de gerçekten hoş bi keyfi kaçırrdığını eklemek isterim..darısı bi sonraki bol kahkahalı sımsıcak yeni buluşmayaa..

ben şimdi huzurlarınızdan ayrılarak koşu bandımla buluşmaya giderim efemm, bu hafta değil ama haftaya haftanın parlayan yıldızı da ben olmassam noliyim diye de eklerim efemm:)

ek not: 2 dene sobe konum var yazması pek zevkli, incir çekirdeee hanımcım kitaplar konusunda veaa bonaaanımcım ve oturma odası ahalisi de kocayla nası tanıştın konusunda zobelemişş beni..accık koşiim gelicem ben ,zobelemeye de gelicemm:)

Perşembe, Mart 09, 2006

izdüşümü

Bu gölge oyununda asıl oyuncu gölge midir yoksa kişinin kendisi mi..Güneş mi , ışık mı varedendir gölgeyi, yoksa ben mi?

Herşey benim elimde, herşey..Ben olmasam, güneş olsa,ışık olsa gölgem olmayacak..

Herşey benim elimde, herşey..Ben ve gölgem yok olsa da, bir izim kalmalı bu dünyada...

iz bırakmalı gölgemden,benden öte
izim düşmeli ardımda kalanlara ...
izdüşümüm ... Posted by Picasa

Çarşamba, Mart 08, 2006

dön diyemedim..


Ferhat GOCER-Don Diyemedim
Video sent by Crystalsdream
Zeynep Ablam, Tweetycim ve Bernacımm, bu şarkıyı sizin için koydum buraya..dinleyin bakalım sevicekmisinizz Dr. Ferhat'ıı:)

Salı, Mart 07, 2006

düğün,dernek,temiz hava bol gıdaa..

Bir üşengeçlik indi üzerime ki inanılmaz..Yani alt tarafı haftasonunu yaptığım 2 aktiviteyi yazıcam,2 gün geçti anca oturdum yazmaya..Ama bu durum sırf blog için geçerli değil .Her gün duş alma gibi bi takıntım vardır benim, bu yüzden saçım, bi gün yıkanmasam sanki 1 hafta yıkanmamış gibi yağlanıverir, ne üşengeçlikse bu, ya da para verdim maşa yaptırdım, ne kadar dayanacak diye kasmak mıdır artıkk..Cumartesi akşamı düğün için yaptırdığım maşalı saçlarım ancak bugün..yani salı günü eski haline döndü..Yuh diyorum kendime,bu miskinlikle iyi bitlenmedim..!

Neysem, temiz pak bi kıristıl olarak artık yazabilirim neler yaptığımı haftasonu..

Cumartesi hani ne giyicem diye düşündüğüm düğün vardı, kıyafet sorununu halletimm, güsel siyah saten bi büstiyerim vardı,altına da siyah saten pantolon, üzerine de beyaz saten tek düğmeli,düğmesi taşlı bi ceket..altta da pullu payetli ayakkabı ve çanta..güzel oldu yaa..Saça da değişiklik olsun diye maşa yaptırdımm..Gayet başarılı bi kombinasyona ulaştım walla..Bi de ay suratımı inceltebilsem .. Yememek lazım, diyet spor falan lazım..Da ne zaman gaza gelicem acaba..Hala düzene oturtabilmiş değilim diyet işini..:(
Neyse,düğüne geliyim, düğün İstanbul'un pek şaaşalı otellerinden birindeydi..Masraftan hiç kaçılmamış,süslemeler gayet abartılmış hatta..Masa o kadar süslüydü ki küçücük gece çantasını koyacak yer bulamadımm..o derece para dökülmüş organizasyonaa..:) Bizim masa,koca ve ortakları ve çok kafa bi çalışanları ile eşinden oluşuyordu,gayet eğlenceliydi..Masa, Tüm salona hakim,kim ne giymiş,kim gelmiş dedikoduları için mükemmel bi konumdaydı:) Gelin ve damat çıktığında epey bi incelendi masamız tarafından tabee, gelin gittiğim tüm düğünlerde gördüğüm gelinler içinde en asık suratlı olanıydı..Gelinliği süperdi ,çok ünlü abaz modacımız tarafından yapılmıştı sanırım..Gelinin bu kadar asık suratlı olmasının sebebini ben hamil olmasına bağladımm, sanırım istediği gibi hoplayıp zıplayamayacak diye içlenmişti..Nası dedikodu yapıyorum Allaam belli değil:) Neyse, yemekler, enfestii, balık menüsü vardı, ve herşey kusursuzdu,servis hele muazzam..Sonraaa, sadece kendisi için o düğüne teşrif ettiğim beyefendicim sahne aldı..Ferhat Göçer ve orkestrası..Kendi karman çorman kasedinden hiç şarkı söylemedi,daha iyi oldu, Sezen ile başladı hem dee benim şarkımm ''eskidendi'' ile..dedim iyi ki geldim be ferhatımm:) Sonra da çook eski şarkılarla devam etti, 'bak yeşil yeşil' ler ,'samanyolu' lar falan..Mest etti bence düğündeki bir çok kişiyi..
Böylelikle bu cumartesiyi de gece gezmesi olarak değerlendirebileceğim bu düğünle geçirdim..Hiç istemezken gitmek, çıkışta bardan çıkmış gibi bi eğlenmiş ve mutlu çıktımm..Hadi bakalım bu cumartesi de bişiler yaparız umarımm,alıştım artık ben 2 haftadır gece gezmesine,çabuk alıştım tabee:) tekrar danzz yarışması-koltuk ikilisine dönersem bünyem şaşar yeminlee:)

Pazar sabahı güpgüneşli havayla uyanıncaaa, kafamız karıştı ne yapsak diye..İstanbul'da gidecek o kadat güzel yer var ..ama böyle güzel bi pazar havasında trafik malesef birçoğuna gitmeye psikolocikk bi engel oluo..Biz de eve daha yakın, trafiği nispeten daha az olabilecek Polonezköy, daha doğrusu Cumhuriyet Köy'e gitmeye karar verdik..Tabii ki yemek yemeyee:) Mangalaa azizimm hemi dee:) Çok fazla trafiğe takılmadan gitsek de Polonezköy'e varınca uzun bi soğuk hava ortamından sonra güneşi gören İstanbul ahalisinin burayı da boş geçmediğini anlamış olduk.. Neyse bizim Polonezköy ile değil Cumhuriyet Köy'deki Beyaz Bahçe ileydi randevumuzz..
Burası polonezköy'ü 5 km falan geçince kocaman geniş yeşil alanları olan bir kendir pişir kendin ye ci..Tercih etmemizin en büyük sebebi, etlerinin güzelliği..Servisi de fena değildi ama bu pazar orada da insan çıkarması yaşandığından servis biraz aksadı tabe..Ama en güzeli biz Bapsiciği de rahat rahat götürüyoruz,çimlerde arada salıverioruz koşturuo hayvancaızz..Her yerde böyle köpeğinle oturma şansın olmuyo çünkü..
Açık havada, önce bol zeytinyağlı,soğanlı salatamızz ,yoğurdumuz ve pattiz kızartmalarımız geldi..O salataa, nası güzel gelio insana..Halbuki hiiç bi ekstra özelliği yok, evde yapsan bu derece bayılarak yemessinn..Ah ne yemek o salatadan, ne iştahh yarabbimm:) ekmeği bana banaa:)
ben tabi yine de bi diyet kişisi olduğumu çok da unutmadan 1,5 dilim ekmek banarak günü bitirdim, öyle de bilinçli biişiyimm:) Sonraaa, etler,köfteler geldii..Pirzolaların yumuşacık haline inanamadım yerken...ahh bak gene canım çekti:) Böyle böyle farketmeden epey bi kilo et yiyerek 4 kişi,( kocanın ebedi ortağı cemo ve eşihanımcıım vardı, bizim bu et festivalinde herzamanki gibi:) pazar gününün en verimli saatlerini orada bitiriverdikkk..Sonra karınlar tok, neşemiz pek olarakk evin yolunu tuttukk..Fekat bu işten en karlı çıkan Bapsibey efendi oldu, kemikleri gözü dönerekten sildi süpürüverdi..

Akşam da maç seyretmeye Müjdikcancım ve eşi beyler geldii..Koyu fenerli şahıslar olan bu değerli çiftimiz ve koca , gecenin sonunda pek bedbaht hal aldılar..Nitekim Fener son zamanlardaki umarsız inişine devam etti, beraberliğe sevinmeyi bile düşünürkenn biz, arkadaşlar gayet acı olark yenildi..Gece, Ne olacak fenerin hali konusuyla sona erdi..

Ben ise 2 gündür, ne olacak benim halim konusuyla hayatıma devam ediyorumm...Ya bebek yap ya işe gir diyor etrafımda herkes..Ben ise ne diyeceğimi bilemiyorumm..

Doktor kontrolüne gittim geçen hafta, iyi bulmuştu,test sonucunu da bekliyoduk iyice rahatlamak içinn, o da geldi dün..Temiz çıkmışş..Süper sevindik bu habere haliyle..Bi dahaki kontrol 3 ay sonra..o zaman da temiz çıkarsa, 6 aya çıkacak kontrol-muayenelerimm..İşte hayat bu kadar pamuk ipliği durumlarında kalıp sonra mutlu olmaksa..ben neden şuursuz bi şekilde bir daha geri gelmeyecek bugünlerin, saatlerin elimden boş boş akıp gitmesine izin veriyorumm..Onu anlamadımm..Geç olmaz umarım idrak anımm.. Posted by Picasa

Pazartesi, Mart 06, 2006

Aldatmadan olmaz diyosan...Aliye!

Aşk ise bu yaşanan gözün hiçbişeyi görmez mi acaba..Erkeğin evli olması,senin gözönünde olan bi sanatçı olman,oynadığın namuslu kadın rolü falan önemli değil, ama tanınan biri olman ve attığın adımı dikkatli atman gerekliliği,sürekli izlenme ihtimali...Tüm bunlar aşıksan hiçe sayılır herhalde...Evli birine aşık olmak insanın başına gelebilecek en zor, en kötü duygusal savaştır bence..Savaş diyorum çünkü,bi çok düşünce ve mantığın, duygularınla mücadele eder,etmesi gerekir..Yargılamak istemem evli birine aşık olanı, ya da evli bi insanın eşinden başka birine aşık olabilmesini..Bu ihtimal her zaman vardır elbet..Ama önemli olan bu yaşanan aşk ise eğer, dürüst olmaktır, eskiden aynı duygu yaşanan 'eş' e sevgi kalmamış ise bile saygıyı unutmamaktır, o eşi,kendini,sevgiliyi rezalete sürüklememektir daha fazla..

Aliye,yani Sanem Çelik ve dizideki yönetmeni Kudret Sabancı bu işi becerememiştir..Sıradan insanların dahi dikkatli davranmaya çalıştıkları çok hassas olan bu aldatma olayında rezilliğe izin vermişlerdir..Arabada romantik yapmak senin hakkın değildi Sanem Çelik, gayet büyük bir sorumluluk taşıdığı eşine yaşattığı o acının baş kahramanı Kudret Sabancının hiç değil..
Bekleyemediniz di mi, evde buluşmayı, gizlenmeyi de başaramadınız di mi..Bari aldatıyosun, sınırını bilseydin be adam. Liseli aşıklar gibi, arabada öpüşmek, koklaşmak..Eşine bakacak yüzün zaten yoktur da, onurun hala var mı acaba...

Bari aldatıyosunuz..umarım aşıksınızdır..Arabada basılıp yaşanılan rezilliğin adı aşk mıdır acaba..

Cumartesi, Mart 04, 2006

ferhatım göçerim hatırınaa...tombiklerin gücü adınaa:)

Mart ayında düğün mü olur yaa..hele ben daha zayıflayamadan niye davetliyiz ki bu düğüne bizz..Ne giycem şimdi ben..hem öyle yakın olduğum biri de değil,bence daha zor bu..Ne çok abartılı olucan, ne de çok düz..ben sevmem öyle sıradan olmayı..Aksesuarım,saçım,kıyafetim fark yaratmalı..Kokoşum ben biraz söylemiş miydim..Severim parıl parıl pulu,işleri, takıyı,tukayı...Ayakkabım parlaksa,pulluysa, çantam da ona uygun olmalı..Kıyafet düzse aksesuar göze çarpmalı..Ay ne fani şeyler bunlar aslında..Ama takıyo insan işte kafaya..Erkek olmak ne kolay şey diye düşünüyorum hep..Ne kuaföre gitmesi gerekir kocanın ne de kafa patlatıp ne giycem diye karar vermesi...Düğünlere giydiği 1-2 takımı vardır,ki bu ara kilo aldı o da, anca 1 takım var,onu giyip çıkacak..Peki benn..??

Bugün çok yoğunum (!) kısacası..Tüm olası kıyafetler denenecek, hala tam olarak kilo veremediğimden hiçbiri beğenilmeyecek,onun yakası,bunun paçası derken ter dökülecek..Belki bir gıdım kilo veririm bugün bu atraksiyonları yaparken:) off hiç gitmesemm mi!!

Kocayı tek başına da yollayabilirim,kesin gidicem diye tutturdu,müşterisinin düğünü çünkü..Ama ben de gidicemm, koca yalnız gitmesin diye değil hem dee..Ferhat Göçer'i canlı dinliicem diye:)

Gelicem , sen bekleee Ferhat Göçerr, bi kıyafet buliim gelicem benn gelicemm:)

gelicennn ki sennnn..

Su....sugibi...önce şaşırdım..sonra üzüldüm..sonra da düşündüm ,olabilir dedim,canı istediği an tekrar yazar muhakkak diye ikna ettim kendimi..sonra sevindimm..onu tanıdığımaa..iyi ki girmişim oturma odasına dedim...sonra üzüldüm,keşke daha önceden girseymişim şu blog işine ,daha eski yazılanları bilseydim dedimm, sugibiyi de daha çok tanısaydım...
amaa ben aslında zaten onu senelerdir tanıyo gibiyimm.. şimdi kapkara olan ve noktaladığın sayfan var yaa, son zamanlarda benim mutlu uyanma sebeplerimden biriydi..

belki sıkıldın,değişiklik lazım..belki yeni bi sayfa,belki yeni bi isim:) ama ben biliyorum..içindekileri dökmeden rahat edemessin sen..
güle güle sugibi..hoş gel , çabuk geeel kedinin eşii :)

Cuma, Mart 03, 2006

tikkat tikkatt nihat beyan kıristıl bildirioo

Efet sevgili diyet kardişleriiimmm, haftanın yıldızı yarışmasındaa sonucu açıklama vakti..
ancak açıklamadan önce şunu esefle eklemek isterim kii, bu hafta hala diyetçizade ahalimizde durgunluk devam etmektee, o açıdan haftayaa daha hareketli, daha bereketli bi kapışma olmasını diler,hepinisin göslerinden öperrrimm.:)

bana gelen sonuçlaraa göree, yane yorumlara göreeee, sizlerin oylarıyla bu haftanın yıldızııı Sevgilii TATLI CADI olmuşturrrr:) kendüsünü tebrük ederrr, yıldızını kafasına takmayı borç bilirimm, gettir bakeem kafanı şiştt tatlııııııı:) kendülerü, bi hafta boyunca yıldız olarak blog aleminde salınacaktır,pek havalı olaraktann..çok imrendimm onu da ekliiim:)

Ben naçizanee, bu haftaki ev sahibi görevimde pek keyif aldıımı söyleyerek aranızdan ayrılmadan önceee, yeni bir haftanın yıldızı yarışması için ev sahiplii yapacak arkadaşımıza görevi devretmeyi borç biliriimm..Bu haftanın ev sahibiii...eee....kim olsaa ki aceppp, ne zormuş ya seçmekk..taam şimdi bulduummmmm:) Bu haftanın yarışma için ev sahibiii sevgilii Dalicann olmuşturr:) olmuş mudur acebaa??dalicancımm, bu hafta yarışma için sana konuk olcezz taaam mıı canıım?? tamamdır diiceine inanarakk, dalicancııma yarışmanın asıl organizatörü Nilaycıımın isteğini bildirmek lazımdırr, en kısa zamanda sayfanda bu haftaki yarışma ile ilgili bi post yazmaaann, vee kuralları unutmamak içinn o postta tekrar yayınlaman rica olunmaktadırr pek sayın yeni evsahibii, heyecanlaa yeni postunu beklioruzz şekerim:)

herkesslerri öperr, güzel ,çekişmeli bi hafta dileriimm...diyetiniz kolayy,yedikleriniz kuş kadar ama doyurucu olsunn:)

adamın içine oturmuşş--çok ayıp küfürler içerdiinden 18 yaşından küçükler ve küfür duymak istemeyenler lütfen dinlemesiin!


adamın içine oturmuşş
Video sent by Crystalsdream
Ben dinlediğimde pess dedimm,hani gavurlar rock yaparken küfür de saydırıveriolar şarkının içindee, bu arkadaşlar da alenen Türkçe sözlü bu denemede türkçe küfürleri yerleştirmişler..bayaa konser ortamında söylüolar şarkıyı..aşk acısınınadamın içine fena oturmuş olduunu küfür yoluyla göstern bi şarkı olduundan burda paylaşiyim dedimm.. dee hakikaten bi yerden sonra sinir bozucu gelio o malum küfür..o açıdan hepinizden özür dilerim öncelikle..eğer küfür duymak istemeyen varsaaa,lütfeeen dinlemesinn..
böyle bi türk rock ı da var iştee..arabesk rock mı demeliyimm,bilemedim:)

Perşembe, Mart 02, 2006

bir dirhem et bin ayıp örterr

Gözlerimden uyku akıyo..ama yine de blog sevdam uyumama izin vermiyo..Bugün bu blog yüzünden iyice manyak bi hal aldığımı anladım.Anlaticiimm..

Dün gece koca,Ender'in yanında refakatçi olarak kaldı.Ender ,hani İtalya'da kazada yaralanan arkadaşımız..Orda ameliyat oldu,geldi,fakat bi süre daha hastanede kalacak burada..Koca da dün gece Ender'leydi..Hastanede gece 3'e kadar muhabbet etmişler,pijama partisi gibi,ama onun biraz değişik versiyonu..Düzelecek Ender ,şimdi biraz yatmak durumunda ama ayağa kalkacak aslanlar gibi..zaman lazım..sadece zaman..

Neyse,koca akşam orda kalınca,ben de annemlere gittim tabi..Hem girmem gereken bi zayıflatma aleti gebeş makinası vardı,hem de çok göresim gelen annem,babam,arkadaşlarım ve eski vatanım:)Gittim,nitekim iyi de oldu..Uzun zamandır göremediim Handucanla da buluştuk dün gece,diyette olduumdan mütevellit kafeinsiz kahve eşliğinde kahkalar dolu dizgindi..Allahtan diyette gülmek yasak diil, hani bir kahkaha bir pirzolaya mı bedeldi neydi,bir dirhem et de bin ayıp örterdi bi de..İşte ben dün bayaa pirzola yemiş kadar oldumm,ayıbım zaten hiç yokk,ööle sıkı kapamışım kii pek nadide ficudumla:)

Handucanın bi olayı var ki ona söz versem de kimseye anlatmicem diye,burası sayılmaz,ne de olsa sanal dünya diyerek bu olayı anlatmak istiorum..İnternet günümüzde her türlü konuda bzim en büyük yardımcımızz,gerektiinde çöpçatanlık rolünü de üstlenio bu internet mereti ya hani:)İşte Handucan'a bi şekilde internet vasıtasıyla yaklaşmaya çalışan bi arkadaş çıkmış son zamanlarda..Yani çok oluo da böyle tipler..bu komik..edebi çapkın:) Bu arkadaş,Handucan'a msnden sürekli bi iltifatlar,bi değişik türden konuşmalar falan, bangır bangır üzerine gidio konunun..Ne var ki kendisi Belçika'da..Ancak kilometreler onun için engel taşımıo, azimli yani..Bi günn,hiç alakasız Handu 'ya soruverio,şiir severmisin diye..Handu şaşırıo, eh severim de niye ki die soruo.Ama aralarında 2-3 konuşmadan (daha doğrusu monologdan) ötesi olmamış o dakkaya kadar...arkadaş kendi çalıp kendi dinleyen tipten..Bu Don Juan ısrar edio,şiir bilmezmisin,bana bi şiir söylesene sevdiin falan diye..bizim kız cevap falan vermioo,ama adam ısrarcı..En sonunda dio ki Handucan'a ..e madem sen yazmıosun..Ben sana kendi yazdıım bi şiiri gönderiorumm..Handu şokta..Ne,noluo demeye kalmadannn, şiir gelioooooo...bombaaaaa:) abi ,akrostiş yazmışş,ve şaka diil ,ciddi ciddi gönderio bu şiiri..ben okurken ,bayılıodum..sinirlerim mi bozuktu anlamadım bu kadar gülmemi ama bu deli zırva kız tavlama baaplı Akrostiş Şiyiiir şu durr efeem:

Hande seni çok güzel buldum
Allahıma, belki aşık oldum
Nasıl seni böyle buldum
Deme bana yalnız kaldın
Elbette sana hayran oldum

heheheheheh:) Özellikle,nassssııı seni böyle bulduumm, Deeeemaa bana yalnız kaldııınnnn.. kısımlarını bastırarak ve uzatarak okiincee çatlıodum gülmektenn..Ya adamlar çok ilginç yaa,hiç tanımadıı bi kızı böyle tavlayan var demek ki yaa..bu özgüveni başka bişiyle açıklayamıyorum çünküü...

Dün gece böyle gülüpp,eve,annemin evine gidip,bir de eski odamda yatınca...çok güzel uyudum be atamm..ana evi gibisi yok sanki ya..huzur,mutluluk,bi pozitif enerjii,öyle uyandım bu sabah..Hava da en güneşlisindendi..Yürüyüş yapiim dedim kahvaltıdan sonra..temiz hava, güzel bi yürüyüş..sonra bi çay bahçesinde oturiim dedim..Arabayla yürüme parkuruna gittiimden,(yürümeye arabayla gitmekk,pek lapacı gördüm kendimi!), çay bahçesine de arabada taşıdığımm, yanımdan ayırmadıım laptopumla gidip oturdum..Üstümde eşortmanlar,kafada şapka,yanımda bi çay&simit,önümde de laptop..Gören dünyayı kurtardıımı,acil işler peşinde olduumu sanır..Bilseler o önümdeki ekranda blog okumaya çalışıyorumm,kaçırmiim hiçbişileri diye..deli derler..deli diil yuh kro bile deseler yeridir ..evet.. böyle manyak yaptı bu blog beni..işsizlikten fena sardım ben bu işe,hiç iş yapmadan blogger olarak hayatımı idame ettirmenin bi yolunu arıyorumm..öylesi en güzeli olur..ama nasıl:)

Öğleden sonra,gebeş aletine aldı beni pek güzel güzellik uzmanı hanımkızımız..yoğurdu da yoğurdu beni,acısını size anlatamam,yaşamak lazım,öyle lezizz yanee..gıdıklanma problemi olan bi şahsın bu tarz aktivitelere girmesi sakıncalı,hele bi de canı tatlıysa,hem gıdıklanıp hem acıosaa yağ bağlanan kısımları vücudunn amaan diyimm benn..Bu kadar acılı bi olaya para verip gittiimden artık yemeyi içmeyi kestim,madem gözümden yaş gelio zayıfliim, bi şekle sokucam die kendimi,boğazımı da tutiim de bari değsin..

Akşamüstü arabalı vapurla döniim dedim,köprü trafiğini çekmiim..Arabalı vapur iyi,hoş ve keyifli ama kuyruğu köprü kuyruğunla eş..ama iyi oldu,beklerken accık uyukladım,500 milyona kamera sattığını söyleyen keş kılıklı bi adamın en son arabanın camına yapışıp 50 milyon verirsem kamerayı veriiceini söylediine şahit oldum,tırstım...camdan uzaklaşsın diye direksiyona dayadım kafamı dalmışım..sonra korna sesleriyle uyandım..laptopu burda da açiim dedim,ama 50 milyona kamera satmaya çalışan adamların benim laptopu da elimden çekip,yarın birine satabilecekleri düşüncesiyle vazgeçtim..
Sirkeciyi,Karaköy'ü,Galata Köprüsünü seyrederek vakit geçirdim..İstanbul'un ne kadar güzel bi şehir olduğuna gün batarken şahit oldum bir kez daha..Bu şehri kirletenlere de aynı anda şahit olsam da..