Salı, Kasım 25, 2008

Arakçı Tilki:)



17 Aylık bir Dila insanına şu sıralar söyletip söyletip güldüğümüz sıfat tamlamasının ta kendisidir Arakçı Tilki!ağakçı tiki gibi bişi çıkarıyo ağzından bi çırpıda ve hızla ve sonra hep beraber gülüyoruz doya doya:)
Sen aylarca televizyon seyrettirmemeye uğraş ama sonra önüne geçemeyeceğini anlayınca bari güzel bişiler seyretsin diye düşün ve bula bula Dora'yı bul:)
Annesi biraz daha inatçı olsa aslında Dora'nın kendi ismi olacağından habersiz olan Diloş Hanım da bir bayıl bu çizgi filme...ve hatta Dora'dan daha çok yan karakter Diego'ya gizliden gizli bir aşık ol:)
Kızım sürekli Diyegoo diye bağırır oldu evde:)
Son bombası da işte bu Dora'daki kötü karakter Arakçı Tilki kardeşimiz:) Arakçı gözüktüğü zaman 'ARAKÇI AYIP SANAA' diye bağırırsa Dora,arkadaşları ve bittabi izleyen sabiler,Arakçı araklayamadan kayboluyo:)
Her bölümde bi macera,dadından yinmio bu Dora'da..her macera sonunda da maminle beraber(kendisi maymun oluyo) 'başardık başardık' diye dans ediyo hanım kızımız:)
tabi bizim Diloş hanım da durmuyor,o da başarıyo,dansın kralını icra ediyo:)

Diceem o ki...
Hayat akıp gidiyo...dişi mi çıktı,kabız mı oldu,kakası mı geldi,çişi mi,yedi mi yemedi mi,uyudu mu uyumadı mı diyee diyee...17 ay doldu 1,5 yaşın kutlamalarına az kalıyo...

tabii kaç yaşındasın Diloşum sorusunun cevabını update etmek gerekiyor:)
parmakla yapılan 1'e eşlik eden ve çok sık sorulunca sıkılıp biy biy biyyyy diye sinirlenen Diloş'a yaşlandığını anlatmak ,1.5 sayısıyla tanıştırmak lazım geliyo:)

Sayı demişken...saklambaç oynayan Diloş'un saymasının da hastasıyım tabe annesi olarak:) duvara yüzünü dayayıp,bi,iki,iki,iki,ikiii diye bağırınıp epey saydığına kanaat edip yüzünde bir komik sırıtışla sobelenecek adam aramaya başlaması da çok güzel geliyo bana be anacım:)

Sonraaa 17 aylık Diloş insanı 3-4 ay önce başladığı evcilik oyunlarının kompetanı oldu diyebiliriz...kendisi elindeki hayali üzümleri tek tek koparıp,barbi diye adlandırdığı fekat barbinin üçte biri boyutundaki bıdık bebelere sırayla yedirmesi çok eğlenceli oluyo..Kendisi yemek pişiriyo,barbilerin altını değiştiriyo,onları yıkıyo falan..bööle bütün gün bi anaç tavırlar..he tabi bir de klasik tüm bebeler gibi,temizlik ustası...bırak bütün gün ev silsin,çamaşır silkelesin..kızın ruhunda bir acayip ev kadınlığı var hayır olsun demek istiyorum...Anneannesinin bir elçisi gibi son zamanlarda evde yerde gördüğü en ufak bir toz parçasını bana gösterip temizletiyor,bravo kendisine!



İşte biz bütün gün bu barbilerle yiyo yediriyo,içiyo içiriyo,zıçıo zıçtırıo durumlarındayız....Barbiler sayesinde tuvalet eğitiminde çığır açıciiz gibime geliyor,kendilerinin kendiliğinden barbi e-e diyip 2 bebeyi de alıp tuvalete koşup dandikten ikea lazımlığına oturup,onları da plastik sandalyeyi ters çevirip içine oturtup ıkınıp göya tuvaletini bile yaptığı oluyo...hadi bakalım,yakında gerçekten yapar belki...o zaman eğitim bile vermeden lazımlığa zıçan bi bebem olur belki,o çakma barbileri yapan çinlilere de teşekkürü borç bilirim o zaman:)





Diloş Hanımla böyle eğlene güle duralım,ben napıyorum diye bir durup kendime sorduğumda,bir aynaya baktığımda...onu yedirip,süsleyip,gezdirirken...yazın verdiğim kiloların aynısından bile fazlasını geri aldığımı,başka da bi numero yapmadığımı görüp sinir oluyorum kendime...Tam iş kurucam diye bayramda gaza gelip gecenin 11inde Diloşu uyutup Amerikadaki firmayı aradığımda aldığım cevap ve akabinde patlayan kriz de zaten senin neyine iş dön de kıçını bi küçült önce diyo belki de bana...
Bilmiyorum...bu ara sadece anneyim ve aslında ben bi sürü şey olsam daha iyi olabilirim...
bekliyorum...
Çalışan annelere de özeniyorum hatta galiba onlara gıcık oluyorum...Hele bu ara Diloş son 2 haftadır hastalıklarla boğuşurken iğrenç mızmız ve epey acaip huylara bürününce...ve son günlerimi sabah 8 akşam 9 mesai şeklinde onu eylemeye çalışıp, ne yaparsam yapayım mutlaka bir mızırdanma görüp de delirincce...sabah işe gidip akşam da eve gelip 3-4 saat vakit geçirsem yavruyla daha mı sağlıklı bireyler oluruz sorusuna takılıyorum...

Diloş hasta demiştim di mi...O kadar da gürbüz görünümlü anacım...yine de hastalanma oranı çok da düşük değil,onu anlamıyorum...Geçen hafta çok zor geçti.Önce bi ateşi çıktı sebepsiz...aynı gün düştü.sonra 3 gün sonra öksürük,burun akıntısı ve manasız kaprisler...doktora da gittik bişi yok...öksürük şurubu...ama yan etkisi olabilir bişi...sonra pazar günü 2 kere yarımşar saatten içine cin girmiş gibi bağıra bağıra ağlayıp kafasını ordan oraya atan,asla sakinleşemeyen...aralarda dokaaa dokaa diye inleyen Diloş...bi ara uyuuu uyuu diye bağırdı...
Sonra dün yeniden doktor ama bu sefer en tecrübelilerinden olan bi tane doktor...ve teşhis 1.dakikada, orta kulak iltihabı...
canım bebeğim,o kadar acı çekiyodu ki...sonra anladım;o doka diye bağırışı ,kafasını tokası acıtıyo sanmasındanmış...ulen ben de takıyorum tokayı bağırıyo,açıyorum tokayı yine bağırıyo,aptal olmuşum....
Uyuyunca geçiyo diye uuyuuu uyuuu diye inliyodu....
Şimdi daha iyiyiz,sonunda 17 aylik hayatında ilk antibiyotiğini de tattı canım benim.
Ama çok beter bii durum bu orta kulak iltihabı Allah tüm bebeleri bundan ve her türlü hastalıktan korusun...

Durum bu...hasta olduğu günler dışında pek tatlı,sakin bi kızım var benim...Bu ara hem hastalık hem de 2 yaşa doğru ilerleme nedeniyle ara ara bi çıldırıp sinir gösterileri olmaya başladı ama sanırım...Hayırlısı...Daha kimbilir neler olcek...
Ha aslında en önemli konum var parmak emme...ama onu da bi sonraki postta yazarım belki...(o kadar uzun ara verince postlara belki yazana kadar emmeyi de bırakır:)nerdeee ve keşke:)

Bu fotoğrafları Amerika vizesi için çektirdiydik bu ay...Vizesi de oldu kızımın...fakat gitmekten vazgeçtik bu sıra...Belki seneye...

Fakat benim için şu sıra en büyük bomba başka bir seyahat...Bir aksilik çıkmaz da herşey yolunda giderse; 1.5 yıl sonra ilk defa Diloş Hanım bizden ayrı 3 gece 4 gün geçirecek anneannesi ve dedesiyle...Pek heyecanlıyım...Yılbaşında Roma'da olur muyuz...bakalım,İnşallah diyor...
Diloş'un beni çok güldüren bir olayını anlatarak bu pek uzamış yazıyı bitiriyorum...
Efenim, yatakta yatmış kendisiyle cilveleşip kıkırdıyor,gıdıklıyoruz birbirimizi(ahan da girişe bak,yazının sırf burasını okusa biri,ne farklı bi konu gibi aslında:))

Diloş yüzüme bakıyor,inceliyo gayet dikkatli...ve bi anda pek sevinerek uğ bee diyo..
O ne be diyorum,sonra bir daha kıkırdayıp yüzüme dokunuyo uğğ bee diyo...Ben uğ bee nin ne olduğunu o an anlıyorum fakat ne alaka diyorum...Sonra diloş dudağımın üstündeki yıllardır 'etbeni mi ne beni bu ' diye sorguladığım ben' e dokunuyor yine..ve yine aynı uğğ beee...

AH BEEEEEEE CANIM DİYORUMM:)

Bu ara kafayı arılar,böceklere,kelebekere takan Diloş uğur böceklerinin de hastası...Benim o ben' e diyor uğğ bee... diye...sonra aynaya bakıyorum gerçekten de ben diil,bi ara inandığım hiç geçmeyen sivilce de diiil yahu o; yıllardır bulamadığım cevabı kızım buluyor...Uğur böceği len ooooooooo:)

Diloş'u çok,pek çok seviyor...herkese de sevgi saygı hürmet gönderiyorum...
Issız Adam da güzeldi araya onu da sıkıştıriiim,sayesinde aylar yıllar sonra hafif çakırkeyf bile oldum,teşekkür ediyorum:)