Çarşamba, Ağustos 06, 2008

özledim



Epey uzun bir zaman oldu yazmayalı...Değil blog veya gazeteye bir yazı,telefonda mesaj bile yazmadım aylardır ben...
Sıkıntı ve muz kabuğu zaman zaman kapımızı çalsa da,hayat pek telaşlı,yorucu genelde eğlenceli ve pek bir öğretici geçiyor Diloş Hanımla...
14 ayı geride bırakacağız 2 hafta sonra...O kadar çok şey yaşadım ki nereden başlayacağım bilemiyorum anlatmaya...
En sondan belki de...
Mesela şu an saat gecenin 1.20 si ve Diloş Hanım Annneee,anneee...ve sonra cevap alamayınca Babaa diye seslenip bağırdıktan sonra tekrar uyudu...Benim de uykum kaçtı bu gece yarısı aktivitesiyle...e başlayayım artık yazmaya dedim.
Tekrar uyudu dediysem,ben hanımın yanına gittim,kucağıma aldım,loş odasındaki pembe koltukta oturdum ve fakat nafile...Hanım huzursuzdu...Şu an babasının yanına attım onu,öyle uyuyor...
Hiiiç öyle aman yatağa alma,alışır sonra demeyin,demesinler...Demeseydim:)
1 yaşına kadar,4 aylıktan itibaren akşam 9.30 da yatıp sabah 8lere kadar deliksiz uyuyan Diloş Hanım 1 yaş itibariyle geceleri mutlaka 1 kez uyanmaya,bazen uyanıp yatağına koyduğumda çıldırmaya ve artık ilk uykuya dalma olayını yatağında yapmamaya başladı...
Ağlatarak uyutma? Asla...Bu yöntemi yapabilenleri takdir ediyorum...Yok aslında etmiyorum.Nasıl yani diyorum...Sesi kısılana,aklını-aklımı kaçırana kadar bağıran bir küçük insan yavrusunu nasıl ağlatabilirim ki gecelerce?
İnsanoğlu bir garip...ne kadar istemese,onaylamasa da bazı şeyleri sırf gaza gelip,sırf olması gereken bir tek doğru varmış gibi yapmaya çalışıyor bazen...
Ben de denedim yani,kitaplarda okuyup,bir kaç arkadaşımdan duyup Diloş'u ağlatmayı...
Ama napiiim, aylarca sorunsuz uyuyan bir minik insan bir anda değiştirince halini,alışamadı bünye tabii...Saçmalamak doğamızda var yani!

Neyse neyse...kısa bir yazı olacaktı bu...dönüyorum temalı...
Diloş geceleri böyle bu ara sapıtsa da,genel olarak pek eğlenceli bi arkadaşımız...
O kadar eğlenceli ki kendisini tatil arkadaşı olarak benimseyip,gayet cesaret örneği göstererek eşek ölüsü kadar para bayılıp bir gemi seyahati bile yaptık 10 gün önce...
Gemi diyorum,13 aylık ve yürümeye tam da bu tatilden 1 hafta önce başlayan dünyayı tanımaya en bi hevesli insan evladıyla gemi seyahati!İnsanlar tatil köylerine bile bakıcıları,olmadı anneanne babaanne karması ile falan giderken,biz çekirdek aile ve İstanbul'dan çıkıp Venedik'e falan giden ve gittiği limanlarda ada vapuru misali 3 ila 8 saat kalan bir gemi ile seyahatten bahsediyorum!

Hangisini yapacaktık?Gittiğimiz şehirde kalınan o kısıtlı sürede 40 derece sıcakta deli gibi turist mi olacaktık,yoksa tek derdi yürümek ve oynamak olan sabi ile atraksiyonlara mı girişecektik...Herbişiyi yaptık evet herbişeyi!


Sonuç;Diloş pek bir eğlendi fakat ileride hiiiç bi hatırası olmicek!
Biz,öküz gibi yorulduk,ve evet ileride o gittiğimiz limanlarda hatırlayacağımız pek yöresel bir anımız olmicek!

Yani uzun lafın kısası,galiba kendime geliyorum...O eski çılgın hallerim tam olarak eskisi gibi olmaa da, biraz biraz kendime özgü hallere geri dönüyorum...Bunun en bariz örneğini son tatilimizle yaşadık...

Hayat güzel,telaşlı ve bir o kadar yorucu...
Ama Diloş da pek bir lokum be kardeşimm...Kızım diye demiyorum,iyi ki doğurmuşum canım cicim seni diye ekliyorum:)

Ha bu arada,kendisi 13,5 aylık hayatında epey eğlenceli bir diş buğdayı partisi ve bir de pek kalabalık bir doğum günü partisi de geçirdi.1 yaş doğumgünü partisinde çocuğun kendisi eğlenmez diye düşünmek yanlışmış,valla bizim hanım pek bir eğlence ve parti kızı olup çıktı!

Diş buğdayı aktivitesini anneanne ve dede organizasyonu ile bir otelde yapmıştık,evin sağlam kalması açısından iyi fikir olduğunu düşünüyorum!Dolayısıyla doğumgünüsünü de açıkhavada yaptık.18 Haziran 2008 günü Yeşilköy Rönepark'taki çay bahçesinin bir kısmı düğün yeri gibi süslendi ve palyaçolu bol çocuklu(18-19 adet her yaş grubundan sabii) eğlenceli bir Diloş iyi ki doğmuş şenliği yaşandı!

Bloguma tekrar geri dönme isteği de bu tatiller ve partiler ve bilimum aktivitelerden sonra geldi zaten...Çünkü ben son 1 yıldır yaptığım hiçbirşeyi tam olarak hatırlamadığımı farkettim...Mesela doğumgünü oluyor,akşamında pestilim çıkmış,bel ağrısından ölmüş,ayaklarım patlamış ve beynim su kaynatmış olarak eve geliyor ve o günü asla yaşamadığımı farkediyorum...Tatil bitti,Diloş Venedik'te mi kuşların arasına dalıp yerlerde debelendi yoksa sıcaktan fenalık geçirip sinir krizi yaşadığı ve bize yaşattığı yer Dubrovnik miydi mesela hiç hatırlamıyorum:)
Dolayısıyla elimde kalan resimler oluyor,bir yerlere not düşmem gerekiyor...

Hiç öyle tahmin ettiğim gibi bir anne olmadım.Zaten bişi tahmin etmiyordum aslında ama...Ne biliim mesela her yaptığını kayıt eder,her bilgisini not ederim en azından sanırdım!Yok,öle bişi yok...Çocuk 7 aylıkken ayağa kalktı,ve heh erken yüricek bu arkadaş dediler,dedik, günlerce,aylarca yürümesini bekledik,sonra beklemekten sıkıldık,çünkü kendisi emeklemeyecek kadar tembel,bi yerlere tutunmadan yürimiicek kadar temkinliydi...dolayısıyla aylar sonra teee 13.ayında bi zaman yürüdü...ahan da tarih sor...yok! Neyse kameraya o kendi kendine gaza gelip koridora çıkıp,basıp gittiği o ilk anları aldım Allahtan!

Dolayısıyla bloguma biraz tarih düşiyim bari dedim...
En azından 1 yaşından sonra bile başlamak da bişiydir dimi:)

Bir de hiç öyle sandığım gibi korkak bir anne de olmadım zamanla...Bugün yataktan aşağı attı mesela Diloş kendini,yataktayken bağırıyodu al beni diye,aşağı atliince sustu...He tamam bişi olmadı demek dedim...Düşe kalka büyüyecek bu küçük kız, ve ben buna alışmaya gayet hazırım galiba...Allah büyük kazalardan korusun tabii ama,korktukça daha çok bişiler oluyo gibi geliyo bana...Sonra o hijyen manyak anne halimi gayet attım üstümden...İlk başlarda her annede belki olduğu gibi steril manyaklığı vardı...Ooo zamanla bu sabiler seni gayet eğitiyo...Şimdi yere oyuncağı düşüyo,bardağı düşüyo hop üfle ver eline...oo kimbilir görmeden neler alıyo yerden ağzına, bak bişi olmuyo diye rahatlatıyorum kendimi!

Yerlerde debeleniyo,yemek yerken saçının her tutamı aynen o yemekten oluyo mesela...Önemli değil...Benim için tek ve en önemli şey,Diloş doğduğundan beri asla vazgeçmediğim saplantımm; her gece banyo yapması...Aylarca sosyal hayatımızın içine etse de mutlaka yatmadan banyo yaptırdım Diloş Hanıma...Hala da yapıyor ve bence çok iyi oluyor...Yatma rutini için süper bir başlangıç..Bu bebeler alıştıkları şeyleri düzenli olarak yapmayı seviyor...Hatta yaz sıcaklarında,bu ara günde 2 kere yıkanıyor arkadaş,gayet su kurbağası tadında...

Anlatacak öyle çok şey birikmiş ki devam etsem bitmez zati bu post...
Diloş'un epey yoğun ve sosyal hayatı var mesela anlatacağım...Benim kadar hatta benden çok arkadaşı var!Bir yakın çevre,yakın arkadaşlarımın çocukları var sık gördüğü...Bizim sitede her gün gördüğü ve benim de anneleri ile arkadaş olmama sebep arkadaşlar edindi bir de...He bir dee, blogcu annenin bebesi de blogcu olur misali; benim çok yoğun arkadaşlarımın bebelerini bizimle aynı sıklıkta dışarıya çıkaramaması ve buluşamamamız sebebiyle bloglardaki blog annelerinin birbirinden güzel yavru blogcuları arkadaşı oldu Diloş'un...Süper düper bir yapılanma yapan Ayça sayesinden epey faal bir oyun grubu oluştu güzel bebeler için...Hatta gruplar büyüdü,bölündü,yaşa,lokasyona göre gelişim gösterdi.Şimdi her hafta çocuklar için buluşulup mutlaka bir aktivite yapılıyor.İsteyenler Ayça'nın sitesinden sanırım gruba üye olabiliyor...Buradan Diloş'un Erin,Marcello,Efe,Damla,Aslan ve Kerem ile arkadaş olmasına sebep Ayça'ya teşekkürlerimi gönderiyorum...Blog gerçekten faydalı bişi,her konuda diye ekliyorum...

Sonra emzirme var mesela anlatmak istediğim...Emzirmeyi kesmemle başlayan süreç var mesela son 1 aydır....Değişen ruh halleri var kendisinin....Oooo bi dolu şey...
Sonra bakıcı mevzuları...Arkadaşlarımın bakıcılarla yaşadıkları,benim asla bakıcı almam demem ama bazen fenalık bastığından acaba mı diye kafa karışıklıklarım...Diloş'u çok seven ama asla klasik anneanne tipinde olmayan ve beni genelde kendi halime bırakan annem var mesela...Diloş'un anne bağımlısı olma yolunda ilerlemesi var bu sebeple...
var da var...

Yani hayatımda sadece O var...
Bundan böyle umarım ve dilerim de uzuun bir süre de böyle olacak...Ama Herhalde belli bir zaman sonra alışıp,başka konulara da ağırlık vereceğim di mi?

13.5 aylık; çevresiyle acayip barışık,en sevdiği yemek semizotu,en sevdiği atıştırmalık her türlü hamur işi,en sevdiği hayvan Miyav ve en sevdiği şarkı *malesef* haydi lili lili lili lili yar olan ,bisikletiyle sabah çıkıp akşam eve gelsek sıkılmayacak olan, bisikletin üzerinde kafası düşüp uyuya kalan, tüm erkek cinslerini gayet ayırt eden,gittiğimiz restoranlarda en yakışıklı garsonu,mağazalarda en havalı satışçıyı bulup ona abiiii diye seslenip göz süzüp,kaçamak gülüşler atan,bişi yerken mutlaka etrafında kim varsa taa en uzak masadakine bile elindekinden ikram eden,hatta mümkünse zorla ağzına sokup yediren,muzur bakışlı,poposu gamzeli,bugüne bugün 7 minik dişli,saçları doğuştan gölgeli,kurulmuş bir bez bebek tipli en bi siyah zeytin gözlü benim tombikcan kızım Diloş hayatın gerçekten kendisi...

son olarak kendime not, unutmamak adına...bir kaç haftada acayip hızla çoğalan kelimeleri:
anne- son 2 aydır acayip düzgün,ve bazen de annejim
baba- bazen babeeee bazen babaaaaaaaaa,bazen de babammmmmmm
dede-bazen didiie
anneanne-son 1 aydır kesildi,anneaa diyor ona da
abi
abijim :abicim:)
miyuv: miyav
beyyu:berru(ilk göz ağrımız,begocanın kızı)
ede: ece ve ege
emme: emre
av av :hav hav
mama
meme
atti :attı yerine göre de açtı,yani aç
düttü:düştü
del: gel
bitti
ditti:gitti
biy: bir
diyu: didem-halası
diya: dila
edua :eda
abia: abla sanırım:)
diir: demir(her sabah Diloş kahvaltı yaparken balkonun önünden bakıcısı tarafından pusetle gezdirilen komşumuzun Diloşla arası 1 ay olan oğlu,pek hevesle bekliyor sabahları bizim kız,hayırlısı:))

bu kadar uzun posttan da anlaşılıyor ki ben yazmayı pek bi özlemişim...İçim öyle dolu ki,aslında başıma öyle çok şey geldi ki...
bir ara sondan başa doğru gidersem,belki de ara ara...anlatırım...
Ama mutlaka bundan sonra ; başıma gelecekleri paylaşacağım...
paylaştıkça iyi geliyomuş;blogumu çok özlemişim, hatırladım!hadi hayırlısı bakalım...