Salı, Kasım 25, 2008

Arakçı Tilki:)



17 Aylık bir Dila insanına şu sıralar söyletip söyletip güldüğümüz sıfat tamlamasının ta kendisidir Arakçı Tilki!ağakçı tiki gibi bişi çıkarıyo ağzından bi çırpıda ve hızla ve sonra hep beraber gülüyoruz doya doya:)
Sen aylarca televizyon seyrettirmemeye uğraş ama sonra önüne geçemeyeceğini anlayınca bari güzel bişiler seyretsin diye düşün ve bula bula Dora'yı bul:)
Annesi biraz daha inatçı olsa aslında Dora'nın kendi ismi olacağından habersiz olan Diloş Hanım da bir bayıl bu çizgi filme...ve hatta Dora'dan daha çok yan karakter Diego'ya gizliden gizli bir aşık ol:)
Kızım sürekli Diyegoo diye bağırır oldu evde:)
Son bombası da işte bu Dora'daki kötü karakter Arakçı Tilki kardeşimiz:) Arakçı gözüktüğü zaman 'ARAKÇI AYIP SANAA' diye bağırırsa Dora,arkadaşları ve bittabi izleyen sabiler,Arakçı araklayamadan kayboluyo:)
Her bölümde bi macera,dadından yinmio bu Dora'da..her macera sonunda da maminle beraber(kendisi maymun oluyo) 'başardık başardık' diye dans ediyo hanım kızımız:)
tabi bizim Diloş hanım da durmuyor,o da başarıyo,dansın kralını icra ediyo:)

Diceem o ki...
Hayat akıp gidiyo...dişi mi çıktı,kabız mı oldu,kakası mı geldi,çişi mi,yedi mi yemedi mi,uyudu mu uyumadı mı diyee diyee...17 ay doldu 1,5 yaşın kutlamalarına az kalıyo...

tabii kaç yaşındasın Diloşum sorusunun cevabını update etmek gerekiyor:)
parmakla yapılan 1'e eşlik eden ve çok sık sorulunca sıkılıp biy biy biyyyy diye sinirlenen Diloş'a yaşlandığını anlatmak ,1.5 sayısıyla tanıştırmak lazım geliyo:)

Sayı demişken...saklambaç oynayan Diloş'un saymasının da hastasıyım tabe annesi olarak:) duvara yüzünü dayayıp,bi,iki,iki,iki,ikiii diye bağırınıp epey saydığına kanaat edip yüzünde bir komik sırıtışla sobelenecek adam aramaya başlaması da çok güzel geliyo bana be anacım:)

Sonraaa 17 aylık Diloş insanı 3-4 ay önce başladığı evcilik oyunlarının kompetanı oldu diyebiliriz...kendisi elindeki hayali üzümleri tek tek koparıp,barbi diye adlandırdığı fekat barbinin üçte biri boyutundaki bıdık bebelere sırayla yedirmesi çok eğlenceli oluyo..Kendisi yemek pişiriyo,barbilerin altını değiştiriyo,onları yıkıyo falan..bööle bütün gün bi anaç tavırlar..he tabi bir de klasik tüm bebeler gibi,temizlik ustası...bırak bütün gün ev silsin,çamaşır silkelesin..kızın ruhunda bir acayip ev kadınlığı var hayır olsun demek istiyorum...Anneannesinin bir elçisi gibi son zamanlarda evde yerde gördüğü en ufak bir toz parçasını bana gösterip temizletiyor,bravo kendisine!



İşte biz bütün gün bu barbilerle yiyo yediriyo,içiyo içiriyo,zıçıo zıçtırıo durumlarındayız....Barbiler sayesinde tuvalet eğitiminde çığır açıciiz gibime geliyor,kendilerinin kendiliğinden barbi e-e diyip 2 bebeyi de alıp tuvalete koşup dandikten ikea lazımlığına oturup,onları da plastik sandalyeyi ters çevirip içine oturtup ıkınıp göya tuvaletini bile yaptığı oluyo...hadi bakalım,yakında gerçekten yapar belki...o zaman eğitim bile vermeden lazımlığa zıçan bi bebem olur belki,o çakma barbileri yapan çinlilere de teşekkürü borç bilirim o zaman:)





Diloş Hanımla böyle eğlene güle duralım,ben napıyorum diye bir durup kendime sorduğumda,bir aynaya baktığımda...onu yedirip,süsleyip,gezdirirken...yazın verdiğim kiloların aynısından bile fazlasını geri aldığımı,başka da bi numero yapmadığımı görüp sinir oluyorum kendime...Tam iş kurucam diye bayramda gaza gelip gecenin 11inde Diloşu uyutup Amerikadaki firmayı aradığımda aldığım cevap ve akabinde patlayan kriz de zaten senin neyine iş dön de kıçını bi küçült önce diyo belki de bana...
Bilmiyorum...bu ara sadece anneyim ve aslında ben bi sürü şey olsam daha iyi olabilirim...
bekliyorum...
Çalışan annelere de özeniyorum hatta galiba onlara gıcık oluyorum...Hele bu ara Diloş son 2 haftadır hastalıklarla boğuşurken iğrenç mızmız ve epey acaip huylara bürününce...ve son günlerimi sabah 8 akşam 9 mesai şeklinde onu eylemeye çalışıp, ne yaparsam yapayım mutlaka bir mızırdanma görüp de delirincce...sabah işe gidip akşam da eve gelip 3-4 saat vakit geçirsem yavruyla daha mı sağlıklı bireyler oluruz sorusuna takılıyorum...

Diloş hasta demiştim di mi...O kadar da gürbüz görünümlü anacım...yine de hastalanma oranı çok da düşük değil,onu anlamıyorum...Geçen hafta çok zor geçti.Önce bi ateşi çıktı sebepsiz...aynı gün düştü.sonra 3 gün sonra öksürük,burun akıntısı ve manasız kaprisler...doktora da gittik bişi yok...öksürük şurubu...ama yan etkisi olabilir bişi...sonra pazar günü 2 kere yarımşar saatten içine cin girmiş gibi bağıra bağıra ağlayıp kafasını ordan oraya atan,asla sakinleşemeyen...aralarda dokaaa dokaa diye inleyen Diloş...bi ara uyuuu uyuu diye bağırdı...
Sonra dün yeniden doktor ama bu sefer en tecrübelilerinden olan bi tane doktor...ve teşhis 1.dakikada, orta kulak iltihabı...
canım bebeğim,o kadar acı çekiyodu ki...sonra anladım;o doka diye bağırışı ,kafasını tokası acıtıyo sanmasındanmış...ulen ben de takıyorum tokayı bağırıyo,açıyorum tokayı yine bağırıyo,aptal olmuşum....
Uyuyunca geçiyo diye uuyuuu uyuuu diye inliyodu....
Şimdi daha iyiyiz,sonunda 17 aylik hayatında ilk antibiyotiğini de tattı canım benim.
Ama çok beter bii durum bu orta kulak iltihabı Allah tüm bebeleri bundan ve her türlü hastalıktan korusun...

Durum bu...hasta olduğu günler dışında pek tatlı,sakin bi kızım var benim...Bu ara hem hastalık hem de 2 yaşa doğru ilerleme nedeniyle ara ara bi çıldırıp sinir gösterileri olmaya başladı ama sanırım...Hayırlısı...Daha kimbilir neler olcek...
Ha aslında en önemli konum var parmak emme...ama onu da bi sonraki postta yazarım belki...(o kadar uzun ara verince postlara belki yazana kadar emmeyi de bırakır:)nerdeee ve keşke:)

Bu fotoğrafları Amerika vizesi için çektirdiydik bu ay...Vizesi de oldu kızımın...fakat gitmekten vazgeçtik bu sıra...Belki seneye...

Fakat benim için şu sıra en büyük bomba başka bir seyahat...Bir aksilik çıkmaz da herşey yolunda giderse; 1.5 yıl sonra ilk defa Diloş Hanım bizden ayrı 3 gece 4 gün geçirecek anneannesi ve dedesiyle...Pek heyecanlıyım...Yılbaşında Roma'da olur muyuz...bakalım,İnşallah diyor...
Diloş'un beni çok güldüren bir olayını anlatarak bu pek uzamış yazıyı bitiriyorum...
Efenim, yatakta yatmış kendisiyle cilveleşip kıkırdıyor,gıdıklıyoruz birbirimizi(ahan da girişe bak,yazının sırf burasını okusa biri,ne farklı bi konu gibi aslında:))

Diloş yüzüme bakıyor,inceliyo gayet dikkatli...ve bi anda pek sevinerek uğ bee diyo..
O ne be diyorum,sonra bir daha kıkırdayıp yüzüme dokunuyo uğğ bee diyo...Ben uğ bee nin ne olduğunu o an anlıyorum fakat ne alaka diyorum...Sonra diloş dudağımın üstündeki yıllardır 'etbeni mi ne beni bu ' diye sorguladığım ben' e dokunuyor yine..ve yine aynı uğğ beee...

AH BEEEEEEE CANIM DİYORUMM:)

Bu ara kafayı arılar,böceklere,kelebekere takan Diloş uğur böceklerinin de hastası...Benim o ben' e diyor uğğ bee... diye...sonra aynaya bakıyorum gerçekten de ben diil,bi ara inandığım hiç geçmeyen sivilce de diiil yahu o; yıllardır bulamadığım cevabı kızım buluyor...Uğur böceği len ooooooooo:)

Diloş'u çok,pek çok seviyor...herkese de sevgi saygı hürmet gönderiyorum...
Issız Adam da güzeldi araya onu da sıkıştıriiim,sayesinde aylar yıllar sonra hafif çakırkeyf bile oldum,teşekkür ediyorum:)

Çarşamba, Ağustos 06, 2008

özledim



Epey uzun bir zaman oldu yazmayalı...Değil blog veya gazeteye bir yazı,telefonda mesaj bile yazmadım aylardır ben...
Sıkıntı ve muz kabuğu zaman zaman kapımızı çalsa da,hayat pek telaşlı,yorucu genelde eğlenceli ve pek bir öğretici geçiyor Diloş Hanımla...
14 ayı geride bırakacağız 2 hafta sonra...O kadar çok şey yaşadım ki nereden başlayacağım bilemiyorum anlatmaya...
En sondan belki de...
Mesela şu an saat gecenin 1.20 si ve Diloş Hanım Annneee,anneee...ve sonra cevap alamayınca Babaa diye seslenip bağırdıktan sonra tekrar uyudu...Benim de uykum kaçtı bu gece yarısı aktivitesiyle...e başlayayım artık yazmaya dedim.
Tekrar uyudu dediysem,ben hanımın yanına gittim,kucağıma aldım,loş odasındaki pembe koltukta oturdum ve fakat nafile...Hanım huzursuzdu...Şu an babasının yanına attım onu,öyle uyuyor...
Hiiiç öyle aman yatağa alma,alışır sonra demeyin,demesinler...Demeseydim:)
1 yaşına kadar,4 aylıktan itibaren akşam 9.30 da yatıp sabah 8lere kadar deliksiz uyuyan Diloş Hanım 1 yaş itibariyle geceleri mutlaka 1 kez uyanmaya,bazen uyanıp yatağına koyduğumda çıldırmaya ve artık ilk uykuya dalma olayını yatağında yapmamaya başladı...
Ağlatarak uyutma? Asla...Bu yöntemi yapabilenleri takdir ediyorum...Yok aslında etmiyorum.Nasıl yani diyorum...Sesi kısılana,aklını-aklımı kaçırana kadar bağıran bir küçük insan yavrusunu nasıl ağlatabilirim ki gecelerce?
İnsanoğlu bir garip...ne kadar istemese,onaylamasa da bazı şeyleri sırf gaza gelip,sırf olması gereken bir tek doğru varmış gibi yapmaya çalışıyor bazen...
Ben de denedim yani,kitaplarda okuyup,bir kaç arkadaşımdan duyup Diloş'u ağlatmayı...
Ama napiiim, aylarca sorunsuz uyuyan bir minik insan bir anda değiştirince halini,alışamadı bünye tabii...Saçmalamak doğamızda var yani!

Neyse neyse...kısa bir yazı olacaktı bu...dönüyorum temalı...
Diloş geceleri böyle bu ara sapıtsa da,genel olarak pek eğlenceli bi arkadaşımız...
O kadar eğlenceli ki kendisini tatil arkadaşı olarak benimseyip,gayet cesaret örneği göstererek eşek ölüsü kadar para bayılıp bir gemi seyahati bile yaptık 10 gün önce...
Gemi diyorum,13 aylık ve yürümeye tam da bu tatilden 1 hafta önce başlayan dünyayı tanımaya en bi hevesli insan evladıyla gemi seyahati!İnsanlar tatil köylerine bile bakıcıları,olmadı anneanne babaanne karması ile falan giderken,biz çekirdek aile ve İstanbul'dan çıkıp Venedik'e falan giden ve gittiği limanlarda ada vapuru misali 3 ila 8 saat kalan bir gemi ile seyahatten bahsediyorum!

Hangisini yapacaktık?Gittiğimiz şehirde kalınan o kısıtlı sürede 40 derece sıcakta deli gibi turist mi olacaktık,yoksa tek derdi yürümek ve oynamak olan sabi ile atraksiyonlara mı girişecektik...Herbişiyi yaptık evet herbişeyi!


Sonuç;Diloş pek bir eğlendi fakat ileride hiiiç bi hatırası olmicek!
Biz,öküz gibi yorulduk,ve evet ileride o gittiğimiz limanlarda hatırlayacağımız pek yöresel bir anımız olmicek!

Yani uzun lafın kısası,galiba kendime geliyorum...O eski çılgın hallerim tam olarak eskisi gibi olmaa da, biraz biraz kendime özgü hallere geri dönüyorum...Bunun en bariz örneğini son tatilimizle yaşadık...

Hayat güzel,telaşlı ve bir o kadar yorucu...
Ama Diloş da pek bir lokum be kardeşimm...Kızım diye demiyorum,iyi ki doğurmuşum canım cicim seni diye ekliyorum:)

Ha bu arada,kendisi 13,5 aylık hayatında epey eğlenceli bir diş buğdayı partisi ve bir de pek kalabalık bir doğum günü partisi de geçirdi.1 yaş doğumgünü partisinde çocuğun kendisi eğlenmez diye düşünmek yanlışmış,valla bizim hanım pek bir eğlence ve parti kızı olup çıktı!

Diş buğdayı aktivitesini anneanne ve dede organizasyonu ile bir otelde yapmıştık,evin sağlam kalması açısından iyi fikir olduğunu düşünüyorum!Dolayısıyla doğumgünüsünü de açıkhavada yaptık.18 Haziran 2008 günü Yeşilköy Rönepark'taki çay bahçesinin bir kısmı düğün yeri gibi süslendi ve palyaçolu bol çocuklu(18-19 adet her yaş grubundan sabii) eğlenceli bir Diloş iyi ki doğmuş şenliği yaşandı!

Bloguma tekrar geri dönme isteği de bu tatiller ve partiler ve bilimum aktivitelerden sonra geldi zaten...Çünkü ben son 1 yıldır yaptığım hiçbirşeyi tam olarak hatırlamadığımı farkettim...Mesela doğumgünü oluyor,akşamında pestilim çıkmış,bel ağrısından ölmüş,ayaklarım patlamış ve beynim su kaynatmış olarak eve geliyor ve o günü asla yaşamadığımı farkediyorum...Tatil bitti,Diloş Venedik'te mi kuşların arasına dalıp yerlerde debelendi yoksa sıcaktan fenalık geçirip sinir krizi yaşadığı ve bize yaşattığı yer Dubrovnik miydi mesela hiç hatırlamıyorum:)
Dolayısıyla elimde kalan resimler oluyor,bir yerlere not düşmem gerekiyor...

Hiç öyle tahmin ettiğim gibi bir anne olmadım.Zaten bişi tahmin etmiyordum aslında ama...Ne biliim mesela her yaptığını kayıt eder,her bilgisini not ederim en azından sanırdım!Yok,öle bişi yok...Çocuk 7 aylıkken ayağa kalktı,ve heh erken yüricek bu arkadaş dediler,dedik, günlerce,aylarca yürümesini bekledik,sonra beklemekten sıkıldık,çünkü kendisi emeklemeyecek kadar tembel,bi yerlere tutunmadan yürimiicek kadar temkinliydi...dolayısıyla aylar sonra teee 13.ayında bi zaman yürüdü...ahan da tarih sor...yok! Neyse kameraya o kendi kendine gaza gelip koridora çıkıp,basıp gittiği o ilk anları aldım Allahtan!

Dolayısıyla bloguma biraz tarih düşiyim bari dedim...
En azından 1 yaşından sonra bile başlamak da bişiydir dimi:)

Bir de hiç öyle sandığım gibi korkak bir anne de olmadım zamanla...Bugün yataktan aşağı attı mesela Diloş kendini,yataktayken bağırıyodu al beni diye,aşağı atliince sustu...He tamam bişi olmadı demek dedim...Düşe kalka büyüyecek bu küçük kız, ve ben buna alışmaya gayet hazırım galiba...Allah büyük kazalardan korusun tabii ama,korktukça daha çok bişiler oluyo gibi geliyo bana...Sonra o hijyen manyak anne halimi gayet attım üstümden...İlk başlarda her annede belki olduğu gibi steril manyaklığı vardı...Ooo zamanla bu sabiler seni gayet eğitiyo...Şimdi yere oyuncağı düşüyo,bardağı düşüyo hop üfle ver eline...oo kimbilir görmeden neler alıyo yerden ağzına, bak bişi olmuyo diye rahatlatıyorum kendimi!

Yerlerde debeleniyo,yemek yerken saçının her tutamı aynen o yemekten oluyo mesela...Önemli değil...Benim için tek ve en önemli şey,Diloş doğduğundan beri asla vazgeçmediğim saplantımm; her gece banyo yapması...Aylarca sosyal hayatımızın içine etse de mutlaka yatmadan banyo yaptırdım Diloş Hanıma...Hala da yapıyor ve bence çok iyi oluyor...Yatma rutini için süper bir başlangıç..Bu bebeler alıştıkları şeyleri düzenli olarak yapmayı seviyor...Hatta yaz sıcaklarında,bu ara günde 2 kere yıkanıyor arkadaş,gayet su kurbağası tadında...

Anlatacak öyle çok şey birikmiş ki devam etsem bitmez zati bu post...
Diloş'un epey yoğun ve sosyal hayatı var mesela anlatacağım...Benim kadar hatta benden çok arkadaşı var!Bir yakın çevre,yakın arkadaşlarımın çocukları var sık gördüğü...Bizim sitede her gün gördüğü ve benim de anneleri ile arkadaş olmama sebep arkadaşlar edindi bir de...He bir dee, blogcu annenin bebesi de blogcu olur misali; benim çok yoğun arkadaşlarımın bebelerini bizimle aynı sıklıkta dışarıya çıkaramaması ve buluşamamamız sebebiyle bloglardaki blog annelerinin birbirinden güzel yavru blogcuları arkadaşı oldu Diloş'un...Süper düper bir yapılanma yapan Ayça sayesinden epey faal bir oyun grubu oluştu güzel bebeler için...Hatta gruplar büyüdü,bölündü,yaşa,lokasyona göre gelişim gösterdi.Şimdi her hafta çocuklar için buluşulup mutlaka bir aktivite yapılıyor.İsteyenler Ayça'nın sitesinden sanırım gruba üye olabiliyor...Buradan Diloş'un Erin,Marcello,Efe,Damla,Aslan ve Kerem ile arkadaş olmasına sebep Ayça'ya teşekkürlerimi gönderiyorum...Blog gerçekten faydalı bişi,her konuda diye ekliyorum...

Sonra emzirme var mesela anlatmak istediğim...Emzirmeyi kesmemle başlayan süreç var mesela son 1 aydır....Değişen ruh halleri var kendisinin....Oooo bi dolu şey...
Sonra bakıcı mevzuları...Arkadaşlarımın bakıcılarla yaşadıkları,benim asla bakıcı almam demem ama bazen fenalık bastığından acaba mı diye kafa karışıklıklarım...Diloş'u çok seven ama asla klasik anneanne tipinde olmayan ve beni genelde kendi halime bırakan annem var mesela...Diloş'un anne bağımlısı olma yolunda ilerlemesi var bu sebeple...
var da var...

Yani hayatımda sadece O var...
Bundan böyle umarım ve dilerim de uzuun bir süre de böyle olacak...Ama Herhalde belli bir zaman sonra alışıp,başka konulara da ağırlık vereceğim di mi?

13.5 aylık; çevresiyle acayip barışık,en sevdiği yemek semizotu,en sevdiği atıştırmalık her türlü hamur işi,en sevdiği hayvan Miyav ve en sevdiği şarkı *malesef* haydi lili lili lili lili yar olan ,bisikletiyle sabah çıkıp akşam eve gelsek sıkılmayacak olan, bisikletin üzerinde kafası düşüp uyuya kalan, tüm erkek cinslerini gayet ayırt eden,gittiğimiz restoranlarda en yakışıklı garsonu,mağazalarda en havalı satışçıyı bulup ona abiiii diye seslenip göz süzüp,kaçamak gülüşler atan,bişi yerken mutlaka etrafında kim varsa taa en uzak masadakine bile elindekinden ikram eden,hatta mümkünse zorla ağzına sokup yediren,muzur bakışlı,poposu gamzeli,bugüne bugün 7 minik dişli,saçları doğuştan gölgeli,kurulmuş bir bez bebek tipli en bi siyah zeytin gözlü benim tombikcan kızım Diloş hayatın gerçekten kendisi...

son olarak kendime not, unutmamak adına...bir kaç haftada acayip hızla çoğalan kelimeleri:
anne- son 2 aydır acayip düzgün,ve bazen de annejim
baba- bazen babeeee bazen babaaaaaaaaa,bazen de babammmmmmm
dede-bazen didiie
anneanne-son 1 aydır kesildi,anneaa diyor ona da
abi
abijim :abicim:)
miyuv: miyav
beyyu:berru(ilk göz ağrımız,begocanın kızı)
ede: ece ve ege
emme: emre
av av :hav hav
mama
meme
atti :attı yerine göre de açtı,yani aç
düttü:düştü
del: gel
bitti
ditti:gitti
biy: bir
diyu: didem-halası
diya: dila
edua :eda
abia: abla sanırım:)
diir: demir(her sabah Diloş kahvaltı yaparken balkonun önünden bakıcısı tarafından pusetle gezdirilen komşumuzun Diloşla arası 1 ay olan oğlu,pek hevesle bekliyor sabahları bizim kız,hayırlısı:))

bu kadar uzun posttan da anlaşılıyor ki ben yazmayı pek bi özlemişim...İçim öyle dolu ki,aslında başıma öyle çok şey geldi ki...
bir ara sondan başa doğru gidersem,belki de ara ara...anlatırım...
Ama mutlaka bundan sonra ; başıma gelecekleri paylaşacağım...
paylaştıkça iyi geliyomuş;blogumu çok özlemişim, hatırladım!hadi hayırlısı bakalım...

Perşembe, Nisan 10, 2008

Bu bahar başka bahar!



yok yazı dizisi falan yok!
Tek gerçek var, o da Diloş:) her gün büyüyen,güzel kuzoş,kızoş...
Ben unuttum tüm o cinleri,o lohusa günlerini...hatırlamak istiyorum,yazıcam diye...2 aydır elim gitmiyor...Çünkü Diloş her geçen gün daha da tatlı oluyor...
Bugün çektim bu resmi,her gün çekilen onlarca kareden biri...
Cici bebe verdim eline ilk defa...her biyeri minik minik bisküvi olup,mmm mmm yapa yapa yerken minik elleriyle o bisküviyi...amaan be dedimmm işte hayat,işte gerçek sevgi...
her an emekle,özenle geçiyor...yorgunluk oluyor,inişler de..
ama Diloş'un her bir bakışı herşeyi unutturuyor...
10 aylık olacak bir hafta sonra kızım...elinden tutunca yürüyor,köfteleri lüp lüp yutuyor...kendince bir sürü şey anlatıyor...
bugün akşamüstü çay keyfi yaptık kızımla balkonda...köpeklere bağırdı,bahçedeki tüm çocukları çağırdı...
zaman geçiyor,Diloş'un bir bakışı herşeyi siliyor...aklımda sadece o ve güzel gözleri kalıyor...
İyi ki doğurmuşum be..iyi ki...
darısı tüm isteyenlerin başına..


yani diyeceğim o ki...
hüzün epey geride,bahar evimizde...aslında artık hep bahar var bizde...Diloşla başka mevsim olmaz ki:)

yorumlara toptan cevap buradan veriyorum;herkesi seviyorum,kızımla pek geziyoruz,bloga uğramaya pek vakit bulamıyorum...vakit buldukça bu sayfa hep doldurula,bundan böyle Diloş neler yapıyor anlatıla!

Pazartesi, Şubat 04, 2008

post dizisini takdimimdir...LOHUSA Cinleriyle geçen günler ve sonrası....





Geçen hafta gittim gelin olarak girdiğim evimize...Her bir köşesini özenle,inanılmaz büyük emeklerle yaptırıp döşediğimiz, yaptırdığımız tadilatlar nedeniyle evlenmeden koca ile birbirimizi bazen öldürme derecesine kadar gelmemize sebep,o yeşillikler içinde güzel eve...Önce evliliğe alıştım orada,yeni bir evde,evin hanımı olmaya,otel hizmeti aldığım ana evinden çıkıp otel hizmeti vermeye başlamaya,yeni bir semte,yeni bir çevreye,bir sürü yeniye o evde alıştım.Çok ama çok güzel anılarımız oldu o evde...Diloş da o evi gördü ilk, o evde yaşadı dünyaya ilk alışma günlerini...
İşte geçen hafta o kadar çok sevdiğim ilk evimize giresim gelmedi benim.Kapısını açtığımız anda kasvet çöktü içime...Ruhum sıkılıverdi anında...Girmedim içeri,giremedim.Halbuki çok renkli bir evdi,aynı benim dünyam gibi...O renkleri artık göremedim.

Göremedim çünkü orada yaşadığımız 3 senenin son 3 ayı benim için 3 sene gibi geçti.Yaz akşamlarıydı o son 3 ayda yaşanan...Yaz en sevdiğim mevsimdi halbuki...Ama bu son yazın akşamları öyle kasvetli ve ağırdı ki..Geçmek bilememişti...

Dila'nın o güzelim ilk 3 ayını ben hiç mi hiç anlamadım...O ilk 3 ayı ben hiç yaşamadım.Şimdi geriye dönüp baktığımda çok kesik hatırlıyorum 4 ay önceyi..Hafızam o kadar kötü değildir ama, silmiş işte ağır depresif hallerimi...

Yok yok, hiç öyle fena bir şey değil doğurmak, dünya güzeli bir bebeğe sahip olmak...Ama işte hormonlar,etraf,bünye; yapıverdi beni çaresiz bir deli...

Doğum sonrası dünyanın pembeye değil de mora mosmora bazen de siyaha boyandığı bir ruh hali ile yaşadığım,yaşattığım sıkıntıları anlatacağım bir kaç post...
Şimdiden; dünya güzeli Diloşumun ilk günlerinde ona en mükemmel şekilde bakacağım diye kafayı üşütürken,türlü acayiplikleri yaşarken, bana verdiği müthiş destek için kocaya teşekkür ederim.İyi ki Diloş'umun babasısın be kocam...Sen olmasan kesin ama kesin 3. sayfa haberi olmuştum!

E o zaman yeni doğuracaklar, çoktan doğurmuşlar,lohusalığı pek mutlu geçenler,endişeden ölme raddesinde ilk günleri atlatanlar; ben pek çok kimsenin anlatmadığı, hatta doğumdan önce öylemesine bir konu başlığı olarak arada gözüme çarpan lohusa depresyonunu kendi yaşadıklarımla anlatıyorum...Umarım bir işe yarar anlatacaklarım:)En kötü, içimi döker, buraya not almış olurum...Unutmak daha güzel olsa da!

18 Haziran 2007 -Kristıl'ın annelikten pek bir habersiz hayatı,bir bıçak gibi kesildi!

Doğum öncesi, hamileliğimde nasıl karnımdaki bebeğe dışarı çıkamadan insan muamelesi yapamadıysam,doğuma giderken de bir o kadar habersizdim akşama tamamıyla değişecek hayatımdan,korkularımdan,isteklerimden,tüm hislerimden...
Yani ben hiç konuşamadım karnımdaki Diloşla...Hiç diyemedim o içerdeyken,'canım,bebeğim 'falan...Belki de hiç ama hiç hazır olmamaktı bu anneliğe...Belki de zaten kimse hazır olmaz ki anneliğe...Ama konuşan arkadaşlarım vardı,karınlarının içindeki dünyadan habersiz yavruyla muhabbet eden,sohbet koyulaştıran...Belki de doğurmadan bebeği,konuşmak lazım arkadaşla...Daha bir yaklaşır belki insan ruh hali olarak anne olmaya...

Neyse efendim,biz 18 Haziran sabahı bir telaş çıktık evden saat 6 sularında kocayla...Pek konuşamadık yol boyunca,heyecan fena halde,el ele tutuştuk yalnızca...Belki de hamileliğimin en romantik anı hastaneye o şekil gidişimizdir,çünkü genelinde zati manyak bir hal vardı hamileliğimde bende:)
Hastaneye girer girmez,ellerimizde sanki 3 aylık kalmaya gelir gibi bir halde olan çantalar,torbalar,valizler yollandık odamıza...O torbaların hepsinde ayrı ayrı süsler,püsler,şekerler,sepetler,tüller,yazılar,masa örtüleri mumlar doluydu...Sanki evlenmeye gelmişim anasını satiyim hastaneye!O derece bilememişim doğum olayını!

Doğuma girmeden tüm heyecanımı odanın dört bir yanını süsleyerek bastırdım...Hakikaten ben biraz uğraşsam iyi bir organizatör falan olurmuşum ama başka bir hayata kaldı bu yeteneğim:)
1 saate yakın kocayla odayı süsledikten sonra,elinde kurabiyeler,türlü türlü ikram edilecek ıvır zıvırla annemler geldi yanımıza...Ve nasıl geçtiğini anlamadığım dakikalardan sonra ameliyathaneye alınmam ve epidural anestezi için hazırlık yapılması..Benim acayip huylanmam...ama tabii ki anestezi uzmanının büyük başarıyla epidurali uygulaması...vee perde...Koca,hoca(yani doktorum)beraber geldiler içeri...Başladı gösteri!Garip ama ben tutturdum 'hissediyorum kestiğinizi' diye!Hemşireler,doktorlar koca falan gülüyor geçiyor,o sırada 2-3 kat kesmişler zaten beni,başlamış operasyon ama ben ısrarla bağırıyorum 'ay ay ay ' diye...Ama yeminle sürekli bir acayip hisle acı arası bişi duyuyorum,sinir bastı!Kocanın eline batırdım tüm tırnakları!O kadar çok konuşmuşum ki Diloş'u çıkaracakları sırada uyuttular beni 2-3 dakika,gözümü açtığımda pembe suratlı bişi vardı kollarımda...Hala da pek gür olan sesiyle ağlarken,kollarıma koymalarıyla susması bir oldu Diloş'un...Bence o an herşeye değer be Diloşum:)

Yani diyeceğim şu ki eğer normal doğum yapmaya korkan veya manisi olan varsa benim gibi, epidural anestezi bence kesinlikle tercih edilmeli...Tabii iyi bir anestezi doktor ile...
Benim en büyük paranoyam bacaklarımın uyuşukluğunun açılmayacak olmasıydı ki odaya giderken bile başlamıştım oynatmaya ayaklarımı.

Ve artık hayatın değiştiğinin resmi...Odaya girişim,içerde gülen,ağlayan bir dolu göz,yatağa yatırılışımm vee Diloş'un hemen getirilip emme halinin bir an önce başlatılması...O güne kadar emzirmeye bir garip bakan bende amanın bir çaba bir çaba...O nasıl bir hissiyattır,nasıl bir güdüdür gerçekten yaşamadan kesinlikle bilinmez...Ve ama işte orada kadın halinin rafa kalkması ve anne halinin can bulması yaşanır...Senelerce sakladığım göğüsler, artık neredeyse umuma açılmıştır...Sen kendini bilmeden binbir gayret minik bebeni yaşatmak için besleme derdine düşmüşken dünya umurunda değildir...'Ooo baba merhaba,oooo Ahmet Amca hoş geldin girsene!' halleri! Orada açtığın göğüs değildir, o Diloş'un besin kaynağıdır...Ki ben o güne kadar, hmmm asla babamın yanında emzirmem,yo yo mümkün değil dışarıda emzirmem falan derdim...Ohoo daha neler derdim de işte hepsinin yalan olduğu andır,yerdir..Anne olunca tüm doğruların değişebilir!





Doğum ve hemen akabinde bebekle olan iletişim işte böyle emme,emzirme,gaz,çiş,kaka,ağlatmama şekliyle başlar...Bir anda,gerçekten aniden,bir insan yavrusu girer hayatına yaşatmak zorunda olduğun...Hatta en mü-kem-mel şekilde yaşatmak zorunda olduğun...Bu 'en mükemmel,en iyisi, en doğrusu, en güzeli' zaten bir süre sonra benim sıyırmama yol açacak durumlardır...En iyi nedir, en doğruyu kim yapar, kim bilir!

Kıssadan hisse bu postu bitirmek gerekirse, lay lay lom doğuran ,bir parti tadına odayı,evi süsleyen ben,doğum sonrası hastanede bizimle sevincimizi paylaşan dolu,dopdolu akraba ve arkadaşımıza sevinen ben...Bir anda yepyeni bir dünyaya, emzirme dünyasına adım atarak ilk şaşkınlıkları yaşamaya başlarım...

Meğer emzirmek ne mühim işmiş!Bunun sıtmasının olduğunu,o, listede var diye alınan pompanın gerçekten kullanılabildiğini,bebeğin de emerken problemler yaşayabildiğini,veya iyi emen bebeğe hmm aferin güzel emiyor dendiğini!,göğüsten sütlerin akabildiğini,sütün çok olursa bebek de hepsini emmezse göğüslerin tıkanıp şiştiğini....bir dolu bir dolu şeyi...Diloşu kucağıma aldıktan hemen sonra görmeye,yaşamaya,öğrenmeye başladım...Her türlü koca karı laflarının,inanışlarının arasında kaldım...Hayatım Sadece 'Maşallah'tan ibaret oldu...Oooo uyuyor Maşallah,kaka yaptı Maşallah,emdi,Maşallah,gazını çıkardı Maşallah...Artık en ufak bir olumlu, iyi şeye,mesela oo köprü açık,trafik yok Maşallah şeklinde karşılık verir olduk koca ve ben....
İşte Maşallah Ailesi epey büyük sınavlar verdi güzel,tatlı,işveli,cilveli Dilooş Hanım'ın doğumu ve ertesi...

Bu postun özetinde şunu diyebilirim ki, lohusalık denen dönem çok sıkıntı yaşatabilir evet...Çünkü çok çok yeni,bilmediğin bir dolu şeyin yaşandığı,yepyeni küçük bir insanla devam edeceğin bir hayatın oluyor...Ve buradan yaşadıklarımdan özetle tek vereceğim tavsiye,ilk zamanlar,artık annenin alışma sürecine göre değişir bu zaman zarfı, mutlaka bir büyüğün annenin yanında olmasıdır...Bu anne olabilir,pek istenmeseler de kayınvalide olabilir....Mutlaka bir bilen olmalıdır anacım yanınızda...Olmayınca,ya da az olunca zaten pek karışık olan iç dünyana pek de karışık bir dış dünya eklenir ve zorlanırsın..Ya da bana öyle olur..Zorlandım:)

arkası bi ara efeniim:)
Bundan sonraki postta....ilk günler...Özgüven eksikliği ve mükemmeli arama feekat bulamama problemi!

Pazartesi, Ocak 28, 2008

Anne Kıristıl cinleri kovdu,hayat yeniden başladı!


Yaşamadan anlaşılır birşey değil anne olmak...Yaşamadan bilinir bir şey değil, anne olmaya çalışırken,alışırken bocalamak,gel gitleri yaşamak,gülmek,ağlamak,korkmak,heyecanlanmak,şaşırmak...
Yaşamadan,gerçekten bileceğin bir şey değil bir bebekle tanışmak ve onu büyütmek için çabalamak...

Hayatta duyulan hisleri hep en uçlarda yaşamaya alışmış biri olarak, tabii ki anneliği de pek şahane yaşamaya başladım evet...Ama gel gör ki lohusa depresyonlarının da kralı bende yerleşip uzun süre gidemedi!Dila Hanım en güzel halleriyle büyürken, annesinin lohusa cinleri geldi gitti geldi gittiii...Vee sonunda gittiğine inandığı o deli günleri ardında bırakarak, anneliğin keyfini çıkarmaya başladı pek şükür Kristıl kişisi!

Taşınma telaşı,eve yerleşme karmaşası,yeni yaka,yeni semt aslında eski ama yeni yerler,yeni yüzler...Ve her gün yenilenen güzel Diloşş...Meğer ne zormuş anne Kıristıl'ın adapte olma süreci...Meğer kendini pek maceraperest,pek spontan sanan bu kişi,aslında ne kadar zorlanıyormuş her yeniye,yeniliğe....
İşte Diloş Hanımın doğumuyla kendini yeniden tanıyan,pek sancılı günleri aştıktan sonra tekrar eski ama yepyeni bir Kıristıl olan bu KİŞİ, yeniden bloguna bir şeyler karalama hallerine girdi...

Anne Kıristıl ve maceraları geliyor,gelmeli...Aylar sonra arada merak edip gelen olursa umarım yaşadığım maceralar birilerine iyi gelmeli:)

Bu blog bundan böyle sadece Diloş Hanım için yazılacak...E,Zaten benim için dünya sadece Diloş Hanım için dönüyor,hayatım sadece onun için yaşanıyor!
Vahim mi,yoksa olması gereken mi,yaşadıkça görmeli:)

7 ay 10 gün oldu Diloş doğalı ve ben kendime anca geldim,helal be,var mı ötesi:)



dipçik not:lütfen Hamza Yerlikaya kollara tikkat ediniz,anneliğin kazandırdığı tek kötü şey sanırım bu oldu:)kollar şahtı,şahbaza terfi oldu:)