Pazar, Eylül 24, 2006

Zeytin Dalı

 
Kavala mı güzel,Selanik mi sorusunun cevabını,Yunanistan turundan dönmüş babamla annem en ince detaylarına kadar anlattılar dün gece...
Atina'yı ve bilimum adaları daha önce gezip görmüş anne ve baba ikilisi,uzun yıllar sonra ilk defa Evliya Çelebi tadında araba ile yaptıkları kısa Yunanistan gezisi sonrası Selanik'i pek beğenmişler,Kavala'nın da temiz ve düzenli haline bayılmışlardı.
E,malum dedemin doğduğu topraklardı,kan da çekiyordu,seviyordu insan ister istemez...
Yunanistan sonrası Çanakkale,oradan da Ayvalık'a uzanmış,Ege'nin iki yakasının da güzelliklerine doymuş olarak dönmüşlerdi...
Ne kadar benzer iki milletti...He, üzülecek tek detay, Yunanistan annemin gözlemine bakacak olursak Türkiye'ye göre daha temiz bir memleketti...


 

Benim de yurt dışı ile çalışırken en sevdiğim,en anlaştığım bayim Yunan bayiimdi..
Michalis vardı ürün sorumlum,sabahları neşe ile arardık birbirimizi...Evlendiğimde de en özel düğün hediyem Yunan bayiimden gelmişti...Bronz,altın karışımı el yapımı bir zeytin dalı heykeli...Evim barış ve bereketle dolsun diye seçmişlerdi...Gözlerim dolmuştu paketi ofiste açtığımda...
Bir kaç sene önce,annemler gemi ile sadece bir kaç saatliğine Pire limanına uğradıklarında,bir pazar günü...Hiç tanımasa da annemi,babamı,tatil günü olmasına rağmen,üşenmemiş Atina'yı arabasıyla gezdirmişti bu Michalis bizimkileri...Yarı İngilizce,çeyrek Türkçe ,çeyrek Yunanca çok iyi anlaşmışlardı babam ve Michalis!


 

Hala telefonlaşır,mailleşirim tüm bayilerimle...Ama Yunanlı dostlarım en özeldir kalbimde..

Elbette aşırı milliyetçi,ırkçı,faşist Yunanlılar var Ege'nin karşı kıyılarında...Aynen bizim ülkemizde olduğu gibi...Geçmişi unutmamak lazım,o ayrı...Ama sadece geçmişte kalarak yaşamak da anlamsız...
En azından, tam sular yavaş yavaş durulurken,medenice aynı denizi barış içinde seyredebilirken iki yakadan, düşmanlık tohumlarını tekrar atmaya çalışmak mantık dışı bence..

 
Dün akşam , annemin Kavala'dan getirdiği, bizim un kurabiyesinin biraz daha farklı bir versiyonunu denerken evde çay eşliğinde, Survivor başladı tv'de...Yunan kurabiyelerini lüpleten bizim halimize gayet ironik bir şekilde...

Yunan ekibinin konuşmalarını duydukça hayretlere düştüm ben dün gece.Dünden beri 2 kere daha tekrarı verildi yarışmanın...Bizim ekibin, Yunanlı kızı ezme planlarını duydum bir de...'Ölse bu Yunanlılar umrum olmaz' dedi bir tane bizim yarışmacı...
Zaten kelaynağın boynunu kırıp,hayvan ölmemiş,can çekişirken boğazını kesen de bizim yarışmacılardı...
Çok acayip şeyler olacak sanırım bu yarışmada...İki hafta sonra,iki Yunanlıyı telef etse bizimkiler,ulusal kahraman sayılacak belki de...Çünkü öyle bir kurgu ile gösteriyorlar ki yarışmayı, en Yunan dostu Türk insanının bile ister istemez 'Heeeyt savulun bre kafirler,Türkler geliyor ' diye bağırası geliyor.

Tam karşılıklı dostluk temalı diziler falan çıkmışken piyasaya,ırkçılığı arkasına alarak reyting rekoru kıracak bir yarışma karşımızda...

Michalis'i arayıp,'nasıl koyduk Hellas'aaa Hellas'aaa Hellas'aa' diye bağırasım var!
Zeytin dalı bizim neyimize! Posted by Picasa

Cuma, Eylül 22, 2006

BİLGİ İŞLEM

ayvalı kapuska yaptım dün...pek güzel oldu.
Koca 'madem bu kadar güzel yemek yapabiliyodun biz niye bilmiyorduk bunca zaman' dedi...
Güldüm,'isteyince herbişiyi yapabiliyorsun demek' diye düşündüm.

Peki ben ne istiyorum?Bilsem,en mükemmelini başarmak için uğraşacağım...
Ama bir bilsem...

Perşembe, Eylül 14, 2006

Sıkıntı ve soğan kabuğu...

''Etrafa verdiğin pozitif enerji, sana etrafından topladığın negatif enerji olarak geri dönüyor'' dedi ,içim korkunç sıkılırken son çare olarak gittiğim kurşuncu Bengü Hanım.
Kurşun döken biri için fazla modern geldi bana ismi, ama zaten kendi de kurşun dökmediği anlar dışında gayet bizdendi.Çiçekli şık bir elbise,kot ceket,sarı röfleli saçlarında bandajıyla kafamdaki kurşun döken teyze görüntüsüne tamamen tersti!Sonradan öğrendik ki, kurşun dökme işi sadece haftasonları yaptığı bir şeydi,hafta içi ise turizmciydi!
Kendisine el veren teyze muhtemelen benim o hayalimdeki teyzeler gibiydi.El vermeden bu iş yapılmaz, önemli bir bilgi!

Geçen koca bir haftada, bir gece gördüğüm Gülse Birsel'li rüyanın akabinde başka bir gece Ayşe Arman lı rüya takip edince,ve bu rüyaların aslında kabus şekliyle bitmesiyle hafif hafif sıyırmaya başladığımı anlamıştım zaten.
İlk gördüğüm gayet dramatik rüyada, sanki her akşam katıldığım o tarz partiler varmış gibi, kendimi Nişantaşında eski bir binanın girişi gibi bi yerde,bi partide gördüm.Yanımda bir kaç arkadaşım, o sırada Gülse Birsel geliyor yanımıza..Ve ben,pek samimi olarak diyorum ki'Aaa selam Gülse'...Yüzümde bir gülümseme..Fakat Gülse pek öyle gülmüyor,hatta hiç gülmüyor ve gayet sert, 'hmm,demek Gülse,hanım falan denmiyor artık ' diye buz gibi bir ses ile yüzümdeki gülümsemeyi donduruyor.Ben gayet ezik uyanıyorum bu rüyadan.Ve ardından gelen günlerde gazete,ya da Tv'de bu pek sevdiğim isimi gördüğümde irkiliyorum,sevememeye başlıyorum hiç haberi yokken kadının bu rüyadan!
Aradan bir kaç gün geçiyor, bu sefer pek hareketli rüyamın baş konuğu Ayşaanım! Ama saçları acaip bir kahverengi olmuş ,yüzü çökmüş, o gazetedeki güzel resimlerinden eser yok halinde...Aaa, Ayşe Hanım diyorum,(Hanım diyorum,bir önceki rüyadan akıllanmışım!:)) 'saçınızı mı değiştirdiniz?'..Ama üzülüyorum,ne olmuş bu kadına böyle diye..O da hortlak görmüş bir ifadeyle bana bakarak 'evet,boyattım' diyor..Ama benden kaçmaya çalışıyor..Yanında da bir kaç gazeteci arkadaşı,kaçırmaya çalışıyorlar Ayşe Hanımı benden...Ben,'durum gitmeyin, ben çok seviyorum sizi, hık mık 'gibi yine ezik bir karaktere bürünüyorum...Mutsuzz,kendime sinir olmuş bir şekilde uyanıyorum o kabustan da!

Böyle abudik rüyalardan sonra,bir de asabi tepkiler vermeye başlayınca etrafıma...Dedim ki bana bi haller oldu...Tamam,heyecanlanabilirsin,gerilebilirsin hayatında hayal gibi gelen bir şeyi gerçekleştirmeye çalışırken...Ama,dur yaa..bu daha sadece bir başlangıç...Hayatının odak noktası bu olmamalı..Rüyalarımı kabusa çevirmemeli bu durum..Ki ben, her birşeye kolay adapte olan bir insan olduğumu sanırdım...Bu yepyeni dünyaya mı adapte olamayacaktım!

Ama bir endişe,bir korku hali..Dedim,panik atak falan oldum galiba!Nefes almak bile zor geliyosa...Kurşun döktürsem rahatlar mıyım acaba? ..diye düşünerek,pazar günü bir umut bekledik işte bu kurşuncu Bengü Hanımı...
Kurşun döktürmeye başlamadan,çok alakasız bir şey yüzünden kocaya bir paket sigarayı delirmiş gibi fırlatınca...Tamam dedim,bitti,kurşun bile çare olamayacak bu asabi manyaklığıma!

Ayin gibi başlayan kurşun dökme faslının daha en başında bende bir rahatlama...Üzerimden çıktı gitti sanki tonlarca ağırlık...Hele,olay tam olarak sona erdiğinde, tekrar oluverdim bir pamuk!Yüzüm yine gülmeye başladı,herşey yine güzel gözükmeye başladı...

'Herkesi kendin gibi sanıyorsun' dedi kurşuncu abla...Yüreğin çok temiz ama bu kadar açma kendini insanlara....
Dediklerini uygulamam belki zor ama en azından içim sıkıştı mı verdiği bir tüyo var,onu yapacağım!

Dün de, kurşun kesmemiş olacak ki,fala inanma falsız da kalma diyerek,bir kafede dizi dizi insanlara sırayla geçmiş ve gelecekten haberler veren bir arkadaştan yorumlar dinledim...
Şu an yapmaya çalıştığım işin aslında benim işim olmadığını,Ekim ayında farklı bir işe dalacağımı söyledi bu abi...Olur dedim,konu bensem,maymun iştahlı bir yay burcu..Mutlaka olabilir,bir dahaki aya başlamak için yeni bir heyecan illa ki çıkar,çıkmasa da ben çıkartırım!

Böyle kurşunlu,fallı,hafif uçuk günler geçiriyorum...Denize soğan attım,(berekettir,bereket!) kimse görmedi İnşallah diye içimden diliyorum.

Pazar, Eylül 10, 2006

arkadaş


arkadaş
Video sent by Crystalsdream
''ortak olmak her sevince her derde kedere
ve yürümek bir ömür boyu beraberce elele
olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş
bir gün gelip ayrılsak bile seninle arkadaş...''

mekan:marianın bahçesi
sebep:sucuun kutlu doğum partisi
vokalde:sucuk,ibo,namaste,poncik,gelincik,tunika,ezero,koyubeyaz ve kıristıl hanımlarrr

ne şahane bişi bu arkadaşlar:)

ek not: aralarda şarkıyı şaşıran hafif kart tonlu hatun sesini hafif alkole bağlıyoruz..bağlıyoruz di mi?:)

Cuma, Eylül 08, 2006

ilk yazı...çok değerlidir hatırası...:)

Geçen cumartesi çıkan ilk yazım ve gerisinde anlattığım ilk hikayemi gazeteyi o gün alamayan,bulamayan ya da yurtdışından gazeteye ulaşma durumu olmayan canım arkadaşlarım için buraya ekliyorum.Bir de,olur da kısa sürerse bu yazarlık maceram:),hatıra olarak kalsın ilk yazım burada diye düşünüyorum:)

Yazıya geçmeden önce şunu da bildirmek istiyorum ki,(konuyla ilgili gelen bir çok soru olması nedeniyle)şu anda piyasada sadece tek Tercüman vardır...Yani,o eskiden Ilıcaklar'ın kontrolünde olan Tercüman, piyasadan kalkmıştır.Maalesef ki,çok hatta neredeyse hiç reklam yapmayan bir gazete olduğundan bu Ilıcakların eli değmemiş Tercüman gazetesi, alakası olmamasına rağmen o hiç haz etmediğim ailenin ismiyle anılmaktadır.Ama yoktur öyle bir şey,şu an piyasadaki tek Tercüman, Çukurova Grubu bünyesinde bulunan bir gazetedir tıpkı Akşam ve Güneş gazeteleri gibi...Ve yeni yayın yönetmeni ile birlikte,eskisinden çok daha farklı ve geniş bir kitleyi hedef almış olarak, tam yol ileri devam etmektedir.

Bu bilgiyi de verdikten sonra,artık açıklayacak bişi kalmadığından,blog for ever,nüvspeypır when ever diyerek, sizlere sevgilerimi yolluyor,Haftasonları gazetede yine yeni hikayelerle bulunacağımı bildirip,Tercüman edinirseniz belki havam olur gastede diye ekliyorr,almassanız da canınız sağolsun efenim diyor ama içimden çemkiriyor:), sizi öpüyor,bu kadar uzun cümleyi toparlayamayacağımı anlayıp gidiyorum efem:)mutlu ,musmutlu haftasonları olsun e mi:)(heh tam buraya kuzucuklarım da yazsam tam adile teyze olucam yane!)

Cismimden sonra ismimle de ayan beyan ortaya çıktığııım,gazetedeki ilk yazımı takdimimdir):(hadi hayırlar olsuuun:))



Hoşgelecek miyim? Umarım!


Seneler önce,hem de epey sene (tamam yaşın çıkmayacak babacığım!)…Son Havadis Gazetesi’nde genç bir polis muhabiri…
Sonraki senelerde ise ergenlik ve genç kızlık döneminde bu eski polis muhabirinin babası olmasından ötürü, babanın o eski günlerden kalan ajanvari hallerinden okul bile kıramayan bir kız…

Seneler önce, hem de epey sene (uff, şimdi asıl benim yaşım çıkacak!) babadan intikal eden genlerden midir, yoksa yay burcu olmanın verdiği hayal gücünden midir bilinmez, ilkokulda hikayeler yazıp,resimlerini dahi kendi çizip hikaye kitabı çıkarmaya kalkan yine o kız…

Dışardan inanılmaz neşeli, etrafa enerji saçan bir hali olsa da, içinde birikenleri, sevincini,üzüntüsünü hep yazıya döken, yazarken çok mutlu olan ama girdiği üniversite sınavında kazandığı bölüm ile tamamen farklı bir yöne doğru giden, seneler sonunda bir bakmış ki deli gibi çalışan bir ihracatçı olan ama aslında yaptığı işin onu pek yansıtmadığını anlayan yine o kız..

Sonra, bir anda mutsuz olduğu işi bırakıp yurdundaki binlerce işsizdaşının arasına katılan,ama çalışmadan durması mümkün olmayan ve ansızın internette günlük yazmanın çok güzel bir şey olduğunu keşfeden, 9 aydır da uçsuz bucaksız bir dünya olan internette başına gelen türlü olayı,kafasına takılanları,gündemde canını sıkan ya da mutlu edenleri yazan,yüzlerce insanla paylaşan ve paylaştıkça yazmaya daha da keyifle devam eden işte bu kız…

Yani bendeniz; şans diyelim,kader diyelim ve de tabi ki kısmet, eğer olur da severseniz paylaştıklarımı sizlerle, bundan sonra yüzler değil onbinlere açacağım tüm kalbimi ve düşündüklerimi…

İnsan hayallerinden vazgeçmemeli bence ve her ne kadar her gün birileri kırsa da umutlarımızı; umut olmadan,bir amacı içimizde barındırmadan sabahları uyanmamalı…

İşte ben, her sabah yeni bir umutla başladığım her günümde, aslında seneler önce yapmak istediğim,girmek istediğim yola, 30’una merdiven dayamış bir halde yeni gireceğim belki de…Becerebilir miyim, başarabilir miyim, seneler sonra bu dünyada bir iz bırakabilir miyim yazdıklarımla , bilmiyorum ama çok istiyorum…

Bu sebeple o kadar heyecanlı, o kadar sevinçli , kafası ve hissiyatı karışık bir haldeyim ki Türkiye’nin en eski, köklü ve başarılı gazetelerinden birinde şu an bu satırlarımın yayınlanacağını düşünürken, ilk yazımın aslında en tecrübesiz ve beni tam yansıtmayan bir yazı olduğunun farkındayım…

Ama eğer bir yerden başlamam gerekiyorsa gazeteci olmak adına, Atatürkçü, milli değerlerine olması gereken değerini vermeye çalışan bir genç (evet 28 de hala genç bir yaş sayılmaz mı!) olarak günümüz Türkiye’sinde bir çok insanın kafası bu kadar karışıkken herkesin ortak paydası olan Atatürk Milliyetçiliğine sahip çıkan Tercüman Gazetesi en doğru ve beni çok şanslı kılan bir adres…Bu adreste olma şansını bana veren,çok değerli ustalar Behiç Kılıç ve Ufuk Büyükçelebi’ye tek diyebileceğim kuru bir teşekkür olmamalı.Onların bu tecrübesiz insana açtıkları yolu yılmadan yürümeli ve bana duydukları güvenin doğru hedefte olduğunu göstermeliyim…Umarım…Ummaktan öte biliyorum yaparım!

Çünkü Tercüman’ın da her gün yazdığı gibi…gerçekten her sabah dünya yeniden kurulur ve umutlar tazelenir, güne yeni umutla başlar insan…Yoksa umut olmadan yaşam mümkün mü ki zaten?

Peki şimdi, var mısınız, benim; bu bazen pek çılgın bazen de pek heyecanlı kişiliğin umutlarını, hayallerini,başından geçenleri dinlemeye?

Siz varsanız, bende hikaye,umut,heyecan çok…Anlatırım!



Kıvanç ‘tır benim adım, trajikomiklikte ben hep varım!

Eh madem anlatırım dedim,bi deneyelim bakalım!
Aslında her şey, benim adımın konması ile başlıyor! Gerçekten! Ben başıma gelen türlü komik,trajikomik ve ilginç olayların kahramanı olmamı tamamen ‘ismim buysa yaşayacaklarım budur ‘a bağlıyorum.

Niye mi?

Küçücük bi kız çocuğu düşünün, hem de üstelik tek çocuk (tek çocuk olmanın hayatı daha da zorlaştırması konulu kitap bile yazabilirim!) …Ve ismi Kıvanç…Kötü niyetli mahalle arkadaşların kızdırmak için ‘erkeeekk Kıvaaançç erkeeekk Kıvançç’ diye bağırabiliyor o zamanlar, ben küçük ve iyi niyetli bi kız çocuğu iken....Ve o zamanlar her sorana…’Aaa Kıvanç mı ismin, niye ki ,Kıvanç erkek ismi değil mi diyene’…bağırmak istiyorum...’Babam kız da olsa erkek de olsa ismimi çoktan belirlemiş ben doğmadan, kıvanç duyuyor işte benimle, daha ne!!!’
Biraz büyüyünce, bu açıklamama, ‘ hadi be ordan ,baban bal gibi erkek beklerken sen gelmişsin, o da hayal kırıklığına uğramış ama ne yapsın kızım oldu ama bari ismi erkek kalsın demiştir’ diye babamı ve annemi sorgulamama sebep cevaplar alıyorum!
O kadar etkileniyorum ki ismimin böyle konu haline gelmesinden o yaşlarda, hayal ediyorum, ismim ‘Deniz’ miş diye düşünüyorum, hem ne güzel ismim Deniz olunca gözlerim de mavi,saçlarım da sarı bir kız çocuğu oluyorum hayal dünyamda! Ama sonra büyüyünce aslında Deniz’lerin sarışın,mavi gözlü kızlardan oluşmadığını,gayet yoğun miktarda esmer ve erkek Deniz de olabileceğini fark edip, seviniyorum anlamsızca!

Çalıştığım işlerde temas halinde olduğum müşterilerin, özellikle sekreterlerin, sesimi duysalar da ismimi duyunca ‘Kıvanç Bey ay pardon Hanım’ demelerine aldırmamayı öğreniyorum sonra…Ama yurtdışı ile çalışmaya başlayınca Sırbistanlı bir adamla yaptığımız telefon görüşmesinden sonra ‘Mr. Kivang’ diye bana mail göndermesi artık ismim değil yoksa sesimde mi bi problem var şeklinde düşünmeme sebep oluyor bir zaman! Yoksa Sırp adamda da olacak değil ya ‘Kıvanç erkek ismidir’ önyargısı!

Fakat dedim ya, şu yaşadığım 28 yıllık hayatımda başıma mütemadiyen enteresan bişiler gelip,değişik insan tipleri beni buluyor ya…İsmim aslında benim kaderimi belirliyor işte…

Bir gün ; bundan 3 sene önce ofiste fellik fellik bir iş yetiştirmeye çalışırken gelen telefon ve o telefonda bana verilen haber ile Aziz Nesin’in karakterlerinden biri miyim acaba ben diye irkiliyorum!

Telefonda arayan babam, ve pek çok gülerek diyor kii…’Abblaa ‘ (burada babamın bana niye abla dediğini anlatamayacağım ama öyle enteresanız biz, babamın genelde hitabı budur efenim bana!) ‘Ablaaa şimdi bize bi yazı geldi postayla’…
Devam ediyor gülmeye…
‘ Evet baba ‘diyorum… Acele konuyu alayım,çok işim var ; ben gayet maaşlı memur, aslında bir köleyim o zamanlar!...

Devam ediyor babam ‘Heh ,şimdi diyor ki burada’ .(.Bak hala gülüyor!)…’Sen kaçak mışsın Ablacıımm! ‘

‘Ne kaçağı baba yahu’ diyorum ,olsam olsam kaçık olurum ben!
Babam gülmesine devam ederek patlatıyor Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz kıvamındaki bombayı!
‘ASKER KAÇAĞI sın ablaaa, aranıyorsun!!!!’

İşte o vakit ben gülsem mi ağlasam mı bilemiyorum.Çocukluğumdan beri benim canımı sıkabilen bu isim artık bana bunu da mı yapacaktı,Pes yani diyorum!
Ama nasıl olabilir ki bu, nüfusta kaydım belli, nüfus cüzdanımın rengi belli, aman yahu onu bırakın ben benim işte bariz belli, yoksa kızları da mı almaya başladılar askere, ben kaçırdım, kafamdan tonla soru geçiyor!
Fakat işte olabiliyor, konu bensem, başıma bu da geliyor, kütüğümün bağlı olduğu güzide bir Trakya ilinin bir belediyesindeki memur yine önyargısı ağır basıp ismi görüp cinsiyetime kendi kendine karar veriyor sanırım ve ben yoklamalara katılmamış bir kaçak oluyorum 25 yaşımda!

‘E baba naapıcam ben şimdi ‘ diye panik oluyorum,çünkü ofistekiler de duymuş, ardı ardına espiriler patlıyor..Tam o hafta da iş için yurtdışına çıkacağım , herkesin dilinde aynı kurgu…’Heh sen şimdi gidicen havaalanına, pasaport kontrolüne giricen, işte orada yakalayacaklar seni, diyecekler ki kaçaksınız efendim’..Ondan sonra alacaklar beni, alıkoyacaklar,gidemeyeceğim hiç biyere…Hatta abartıp kadın mı erkek mi bu diye kontrole sokacaklar seni diyen bile çıkıyor işyerimde…

Ben acilen duruma el koymak için arıyorum nüfusumun kayıtlı olduğu güzide Trakya ilinin belediyesini,birkaç doğru insanı bulmak için yapılan telefon görüşmesinden sonra ulaşıyorum doğru memura! Merhaba diyorum,ben Kıvanç…Asker kaçağı olan! Karşımdaki memur şaşkın, ‘Hanımefendi, ne kaçağı ne kaçağı??diyor…Ben de aynı şaşkınlıktayım ama ‘bu sorunu çözmemiz lazım’ diyerek 2 gün falan sürecek bir operasyona başlıyorum!

En nihayetinde, yazı gönderiliyor bizim evin bulunduğu semtteki karakola…Ben de gidiyorum oraya, elime yazıyı tutuşturuyorlar…’Aman’ diyorlar ‘bunu kaybetme,bu yazıyla gez!’ Bakıyorum kağıda.’ Kıvanç C.... askerlikten tecillidir..’’…Kalakalıyorum…Tecilli?? E muaf olmak daha iyi bir çözüm değil mi!


Bu aralar yine yurt dışına çıkabilirim, korkuyorum tecilim ya dolduysa , ya alırlarsa beni askere!!!


Demiştim ben değil mi! İsmimle başlıyor her şey, ve gerisi de kendine münhasır karakterimle birleşiyor! … Gülüyoruz sonra canım, iyi oluyor!

Gülün gülün siz de, gülmek herkese yakışıyor, bünyeye iyi geliyor!

Salı, Eylül 05, 2006

görmemişin köşesi olmuş,tutmuş bloguna koymuş:)

 
Herşeyden önce aşağıdaki postuma yorum yapan,yorum yapmayan ama arayan, aramayan,arayamayan ama içinden benim için güzel dileklerini geçiren herkese, bu pek acemi köşe kişisi nasıl,ne şekilde teşekkür edeceğini bilemez vaziyettedir, onu bildireyim istedim.

Her zaman yaptığım gibi yorumlara tek tek cevap yazacaktım ama köşe kişisine hiç yakışmayan bir şekilde tam da bu günlere denk gelen cılız bir internet bağlantısı söz konusu, yani sizin anlayacağınız bizim internet bağlantısı nanay,kaçak bir bağlantıyla bu postu bitirmeye çalışıyorum (Allah sizi inandırsın, tam 5 kere koptu şu satıra gelene kadar bu kaçak bağlantı!Böyle devam edersem zati anca kış köşesi sahibi olup,balkondan yağan karı seyredicem!)

Şimdi cumartesi sabahı gazetede yazısı çıkmış,hatta pazar günü de yazısı çıkacak bir insanın o ilk yazısı yayınladığı sabahki hissiyatını anlatmak istiyorum ben....

Cuma akşamı içine girdiği durumu hala tam olarak anlayamamış bu kişilik,kocanın 'hadi erken yatalım hemen sabah olsun' ana fikirli yoğun baskılarıyla,zar zor uyumaya çalışarak sabahı beklemeye başlar...
Cumartesi yağan yağmurla biraz karanlık bir sabah olsa da o sabah, Kıristıl kişisi için hayatının en ama enn aydınlık sabahından daha erken uyandığı bir sabahtır...
Saat 6.30 da ,hala görmeden inanmayacağı durum nedeniyle yollara düşer Kıristıl...Amanın bir de bakar ki evin yakınındaki 3 gazete bayii amca onun kadar meraklı değildir o saatte uyanmaya!Ama yılmaz bu kişi, devam eder umutla açık bir gazete büfesi aramaya...Bulur da...Gazeteler daha yeni gelmiş,henüz açılmaya başlamıştır paketleri o büfenin önünde...Sesinin kısık ve heyecanlı bir tonda çıkmasına engel olamayarak..'Tercüman' der,cümle bile kuramadan:)
Eline gazeteyi alıp,gazetenin yağan yağmurdan ıslanmaması için kendini siper ederek:) arabaya biner ve elleri titreyerek (gerçekten titredi yahu:)) gazetenin sayfalarını ışık hızıyla taraya taraya 'yok , galiba beğenmediler, çıkmadı yazım 'diye tam makus talihine küsecekken,13. sayfada...Kabak gibi resmi,ismi ve padişah fermanından hallice olan, içinin ne kadar dolu olabileceğinden pek emin olmadığım ama kendi çok uzunn o ilk yazısını görürr....Ağlamak,gülmek arası bir garip halet-i ruhiye ile o yazıya bakar, bakarr, bakaaar...(billur tuz da akar akarr akarrr,ıyy tamam pek salak bi reklam girdi araya!)

Editör bu ilk yazıda, artık beni pek sevdiğinden mi diyeyim,'pek üstüne düşmeyelim gider herhalde deli bu 'diye düşündüğünden mi diyeyim..Hiç ellememiştir yazımı..Daha doğrusu yazılarımı...Ben nasıl olsa keserler,dolduramam belki köşeyi endişesiyle 1 merhaba anafikirli , 2 de deli kıristılın anıları içerikli, toplam 3 yazı göndermiştim...Ama kesmeyi bırakın, '2 yazı birden,yanında da popcorn bizden' şeklinde , tüm kelimelerim,cümlelerim gerçek ve çok ciddi bir gazetenin içinden bana öyle bakmaktadır!

Ben ilk şoku atlattıktan sonra, normal yaşama dönmeye çalışsam da...Cumartesi de pazar da bambaşka bir boyutta kalmama engel olamam...Bir yandan herkesin okumasını isterim, bir yandan da kimse okumasaydı,kimseye söylemese miydim acaba diye kendi kendime çelişirim bu 2 gün...
Koca; arada dalga geçen cümleler beyan etse de, gözlerime bakıp sevindiğini belli eder, sevinmenin ötesinde bizim evde ve tüm arkadaş çevremizde yaşanan, koskoca bir şaşkınlık ve heyecandır aslında!
Sonra birden gazetede mail adresimin de çıktığını hatırlar,'amaan kim atacak daha ilk günden mail' diye yine de bir merak; kontrol için girdiğimde internete, daha ilk günden eş,dost,arkadaş,blogdaş larımın haricinde yeni,bambaşka insanlardan,beni henüz o gazetedeki ilk yazılarımdan tanımaya başlayan isimlerden mail geldiğini görürüm...Çığlık atasım vardır o an...Ne yapacağını, ne hissedeceğini bilememiş bir halde...Sadece çığlık! Korku,endişe,telaş,sevinç,şaşkınlık hepsi içiçedir...

Cumartesi akşamı biraz biraz anlarım...Neredeyim,ne yaptım,nereye adım attımm...
Peki emin miyim bu attığım adımın devamını getirebileceğimden...Üstesinden gelebileceğimden...Orası hala soru işareti bende...Hala yoğun bir endişe...Sevinç ve şaşkoloz halime endişe de eşlik ediyor bu günlerde...

Gelen çok sıcak,çok olumlu karşılama maillerinin yanında,öyle ciddi bir gazetede o kadar memleket meselelerinin konu edildiği köşelerin komşusu, benim gibi bir garip kızın ne işi olduğunu anlamamış 1-2 insanın maili de oldu...Beni de ürküten galiba bu...Kendimi bu kadar hızlı gelişen bir olaya tam hazır edememişim,neyim,nereye geldim,nasıl gideceğim...Tüm bunları tam bilememişim...Ondandı o ürkmem,farkettim...

Bir de, bu kadar aydır blogda yazmanın verdiği rahatlığın insanın dilinde biraz da olsa deformasyon yarattığını idrak ettim, o gelen 1-2 eleştiri maili ile beraber...
Şimdi tek endişem...Türkçe'yi en doğru şekliyle kullanmaya çalışırken, samimiyetimi ya kaybedersem!

Yapmayı dilediğim,hayal ettiğim bir sürü şey var bu yolda...Dedim ya, daha yolun çok ama çok başındayım,hem de bu mesleğe başlamak için hafif karta bile kaçtığım bir yaştayım!Hem arayı kapamak hem de en güzelini yapmak,ve yola devam etmek için çok çalışmam lazım!
Tüm endişem,tüm o garip duygularım ağır basması bundan...Yaparım,yapmalıyım.En çok istediğim şey bu değil mi hayatta?Yola koşarak ama sağlam basarak çıkmalıyım...

İşte tüm bu karışık halimde,blogum ve canım komşularım...İyi ki varsınız, iyi ki burada,yanımdasınız...bu kadar iç dökebilme lüksünü hiç bir yerde bulamam,bulamayız!

Beni izlemeye devam edin efenim, belki bişiler becerir bi işe yarayabilirim!Ya da hiçbişi olamazsam da anı olur güleriz!

ek not1: bu işten kazanacağım ilk parayla blogger partisi yapmazsam da noliim!
ek not2: Benim köşe sanırım adamdan sayılana :) dek internette yayınlanmayacağından,cumartesi ve pazarları ancak gazetenin kendisinde yer alcekktir!Bu çıkan resim pek gözükmese de, ben bizim bağlantı düzelir düzelmez,yazının daha görünür bi hali ya da direk kendini buraya koyucağımdırr..Ki herkes görsün di mi efenim neler zırvalamışım:)
 Posted by Picasa

Cuma, Eylül 01, 2006

Halka ve Olaylara Tercüman olarak Kıristıl kişisi!Nasıl yani?!

Kalbimin bu taşikardi kıvamındaki çarpıntısına engel olursam...iki kelimeyi bi araya getirip anlatıcam!

9 Ay olmuş burada yazmaya başlayalı...En yakın arkadaşlarımın bile bazen bilmedikleri duygularımı,yaşadıklarımı buradan paylaştım ,paylaştıkça daha çok keyif aldım, o keyfe devam ettikçe, muazzam güzel bir insan mozaiğinin içinde olmaya başladım.Ve ben her yazımı yazarken bir kez daha pişmandım, neden seneler önce şu işin eğitimini almadım ya da neden bir gazeteye gidip işin mutfağında ufacıkken pişmeye başlamadım diye...

Yazdıklarım dişe dokunur şeyler mi?Yooo,hatta tamamen benim hafif çatlak,başından olay eksik olmayan karakterimi yansıttığım zırtapoz yazılar bile diyebiliriz...Ama bazen sadece kafa boşaltmalık, ve hatta normal hayatta yaptığım gibi etrafa enerji verecek yazılar da olabilir bu hayatta...İsteyen okur,güler,geçer...beğenmeyen burun kıvırıp hayatına devam eder...Biraz olsun enerjimi geçirebilirsem yazdıklarımla okuyana şu stres dolu hayatta o da benim mutluluğum olsun istedim...

İşte böyle gayet geyik kıristıl modunda iken ben,hayallerimi hep devam ettirdim...Hatta bu hayalim yüzünden, gazeteye farklı bir şekilde yarım sayfa haber bile oldum,blog mağduru diye adım bile çıktı bir kaç ay önce...O dönem, deli misin, bırak bu işleri, kocaman kadın oldun artık sen dedim...Ama mümkün mü, burada kurulan enerjisi korkunç yüksek bağdan,en yakın arkadaşımdan bile bazen yakın olan blog arkadaşlarımdan ayrılmak , buradan paylaşmayı,yazmayı bırakmak mümkün mü? Değildi, olmadı da zaten...Fakat, ben hayallerimi kendi kendime kurmaya devam ettim,artık çok kimseye anlatmadan...

Ve belki de bir kapı açıldı işte şimdi bana...Lotoda büyük ikramiyenin çıkması gibi, senelerdir bekleyen karı-kocanın çocukları olacağı haberini alması gibi, ne biliyim işte benim yıllardır olmak istediğim kimliğe çok yakın olacağımı öğrenmem bunun gibi...

Gazeteci bir babanın kızıyım ama hiç bir zaman bu camiaya girmemi düşünmedi babam...Seneler sonra, belki hayatında ilk defa benim buraya yazdıklarımdan benim de çok sevdiğim senelerin gazetecisi arkadaşına bahsettiğini de bilmedim ben aslında...Ne zaman ki Behiç Amca arayıp blogumun adresini sordu o zaman öğrendim babamın aslında yapmak istediğim şeyin ne olduğunu anladığını...O telefon geldiğinde ben zaten heyecandan ne yapacağımı bilememiştim...Tamam yazıyodum buraya öyle ama,yılların gazetecisinin burayı okuma ihtimali hiç bir zaman aklımda değildi ki!
Sonra, geçen hafta daha da heyecanlandıran bir haber aldım,görüşmeye gidecektim yine başka bir usta olan Ufuk Büyükçelebi ile...O da okumuştu burayı,Aman Tanrım' dı durum benim için!

Ve, ben şu an kendimi çok ama çok şanslı bir konumda buldum...Talih kuşu buysa hepinizin başına konsun dilerim...

Türkiye'nin en eski,köklü gazetelerinden Tercüman Gazetesinde o kadar değerli ve usta ve de ciddi yazarlar , haberler içinde belki mahallenin delisi olacağım şimdi!
Ama hayallerim var benim ve bir yerden başlayacaksam, o hayallerimi en güzel gerçekleştirebileceğim bana,sana,hepimize aslında en hitap eden adreste olacağım şimdi!
Ülkemizin basın sektöründe çokça görülen yıkama yağlama gazeteciliğinin tam tersi bir konumda yer alan, Atatürk Milliyetçiliği'ne gerçekten sahip çıkan belki de tek gazete Tercüman...Yeni genel yayın yönetmeni Ufuk Büyükçelebi ise inanın beni bu çok ciddi gazeteye yazar adayı yapacak kadar gözü kara ve yeniliğe açık bir isim...Ben de yeni tanıdım ama bugün yaptıkları ve herkesleri atlattıkları haber ve resimler bile bunun kanıtı...

Dilerim, bu gözü kara yayın yönetmeninden ve tüm
Tercüman ailesinden, geç başladığım bu işte geç kalmadan arayı kapatacak şekilde gerekeni alır,öğrenir ve bu işin hakkını veririm...

Blog bana çok ama çok şey kazandırdı,en başta onlarca, yüzlerce güzel insan var artık her gün haber almassam merakta kaldığım.İşte şimdi, sesimizi blogun dışına da duyurma imkanımız çıktı...

Madem ki bu gazete halka ve olaylara Tercüman, o zaman savulun halkın düşmanları,savulun tüm canımızı sıkanlar, blogcular geliyor!
Belki de uzun zamandır kafamızı kurcalayan , ülkemizde yaşanan soru işaretlerine vereceğimiz tepkiyi duyurabileceğimiz fırsat bu olacak.Ne ise problemler, kıristıl söz veriyor, basında hepimizin sözcüsü olacak!

Blog hayatımızı değiştirir mi, hatta hayal ettiğim gibi kitlesel bir oluşum olarak tepkisini yüzler,binler değil, yüzbinlere,milyonlara gösterebilir mi, göreceğiz...

Dedim ya, gözü kara bir adam tanıdım, ailenizin çatlağı kıristıl'a kapı açtı, neden o kapıdan tüm aklımızdakiler,tüm tepkilerimiz geçmesin ki?

Bu kadar gaza gelip yazdığım yazının sonunu bağlamam gerekirse efenimm,eğer aman bu ne zırvalıyo dimezse insanlar, cumartesi ve pazar günleri Tercüman'da devam ediyo olucam başıma gelenleri anlatmaya! Merak ederseniz, gerçekten bekleris efenim,bekleris:) Hatta çok zırvalamayayım diye dua ederseniz daha da seviniris:)

Umarım yolum açık olur, umarım çok da beceremediğim ev kadınlığına sonsuz çözüm olur!
Yanımda olun nooluuuur:)