Perşembe, Ağustos 31, 2006

'Heyecanlıyımmm, daha yolun başındayıım!

hep yanımda ol sanki rüyadayıımm...'
diye devam ederdi çocukluuğumun bebek yüzlü tatlı şarkıcı kişisi Bırak Kıt cıımm...

Şu an hissiyatım ancak böyle ifade edilebilir ..aynen başlıktaki gibi...
Ben zati mütemadiyen heyecanlı bi insanım,her gün yeni bişiler buluyorum heyecanlanacak,bazen boşa heyecanlanıyorum bazen de çok iyi oluyo bu helecan fırtınası halim...

Şimdi umarım boşa değildir heyecanım...
Umarım minicik de olsa hayallerimin yanına yaklaşmışımdır...
Ve umarım, becerip de devam edebilirim bu hayalini kurduğum ama şimdi gerçek olabilecek kadar yakın olan yola...

Blog insanın hayatını değiştirebilir mi?
Görücez:)

yarın herbişi daha açık ve net olduğunda...
çenesini tutamaz kıristıl tabii ki anlatır...

şimdi heyecanlıyım...
sadece heyecanlı
ve yolun başında:)

Çarşamba, Ağustos 30, 2006

Duvardaki Resim

 

Okulda tam tahtanın üstünde duran resmine hep gözüm takılırdı,o derin bakan gözlerine bakakalırdım.Sanki canlanırdı o resim her baktığımda, her an konuşacak gibi bakardı 'O' resimden bana. Hani okullarda 2-3 tane bilinen resmi vardır Ata'mın, işte o resimlerden biriydi benim de bakıp takılı kaldığım.
Her baktığımda içimi hüzün kaplardı,neden şimdi yok 'O' diye...Dedeme hep anlattırırdım 'O'nu gördüğü anın hikayesini...

Şimdi yine gördüğümde o resimleri,bakıp,daha da değişik düşüncelere dalıyorum.
Onun mezarında kemiklerini sızlatacak olaylar,kişiler çoğalırken, ben hiçbişey yapamadığımla kalıyorum...Ve bu bişeyin ne olduğunu kestirememek daha çok üzüyor beni...Çözümü bir bulsam, içim daha rahat bakacağım o resimlere...

30 Ağustos'ta bişey yazmak bir çözüm değil olanlara bitenlere karşı ama belki bireysel de olsa bir cevaptır diye düşündüm...

Onu anlamayanları, onu tanımayan, tanımak istemeyenleri, onu sevmeyenleri hiç anlamasam da keşke bu resime bakarken hissetiğim duyguları hissedebilse onlar da diye umdum bi an... Ne güzel bi his insanın ATA'sının olması, o ATA'nın ve atalarının yazdığı tarihte büyük bir zaferin olması, o zaferlerle ATA'nın bıraktığı bir vatanı olması...
Bir anlasa keşke onlar da...O zaman geleceğimiz çok daha berrak olacak belki de...

30 Ağustos Zafer Bayramı 'nı daha içten , daha coşkulu, aynı küçükken okulda kutladığımız gibi heyecanla kutlayacağımız günler olur umarım..Yoksa vicdan azabım beni yiyip bitirecek... Posted by Picasa

Salı, Ağustos 29, 2006

buyazbeyazbuyazbeyazbuyazbeyaz:)

İtiraf ediyorum...O kadar maceracı bi ruhum olmasına ,deliler gibi gezmeyi sevmeme ve dünyanın dört bi yanını gezmek için yanıp tutuşmama ve imkan dahilinde bunları yapmaya çalışmama,vakti zamanında cesaretimi kanıtlamak için 3000 küsür metreden atlayarak yapmış olduğum yamaç paraşütüne ve dahi epey bi sene havaalanında çalışarak uçaklarla her türlü yakın olmama,şahsen tanıdığım bi sürü hostes ve pilota rağmenn...ben uçaktan korkuyorum..Hem de bazen çok ama çok korkuyorum!Öyleki uzun uçuşlarda hadi neyse ilk 40 dakikayı motorun sesini dinleyerek ve bildiğim bütün duaları ederek geçirip sonra alışıyorum ve geriye en azından uçmanın keyfini çıkarabileceğim biraz zaman kalıyo ama istanbul-izmir veya istanbul-antalya gibi maksimum 50 dakika süren bi uçak yolculuğunda uçuş benim için bir kabus haline geliyor!Motorun sesini dinlemek ne demek,uçak mühendisimiyim ki ben motordan anlayayım di mi! Yok ama ben itinayla motordan gelen her sese bi anlam yüklüyor,hatta bazen sessizlik olursa hostesi çağırıp ''pardon uçak durdu mu ''gibi anlamsız sorular bile sorabiliyorum,karşılığında hostes gevrek gevrek gülüyo ve rezil olabiliyorum ama olsun,sebebim var kardeşim,ben bi türlü uçak olayına güvenemiyorum!
Geçen sene yaptığımız Amerika seyahati öncesi yaşadığım gerginliği,stresi anlatmam mümkün değil ama sabah uçak öncesi evde yaşanan sahneye bi değiniyim: koca; valizler elinde kapının önünde duruyo,ben önümde dua kitabı ,bilmem kaçıncı kez 'Yasin' suresini okuyorum ve dua okumaktan havaalanına neredeyse geç kalıyoruz!...Keşke her zaman böyle dualar okumaya zaman ayırsam ve keşke yukarılara yakın olucam diye sadece uçuş öncesi veya önemli gün ve haftalar dışında da dinimin gerektirdiklerini yerine getirsem...Neyse..ama işte uçuş öncesi hep böyle bi acayip ruh hali..son yolculuğuma çıkıyo dinginliği ve paranoyası, uçağa bindiğimde etrafıma bakıp gördüğüm insanlara kader arkadaşım olarak kabul etmek,yaşlı,başı bağlı teyzeleri görüp sevinmek(!) sanki teyzenin duaları sayesinde uçağa bişi olmayacak sanacak kadar sersemleşmek!...Bu halime,bu paranoyama ve hayal gücümün uçaktayken bana hazırlayıp zihnimde yaşattığı korku dolu sahnelere nası bir çözüm bulurum,bulur muyum hiç fikrim yok fakat genelde çoğu arkadaşım,hatta hemen hemen hepsi..her halimin çok bariz bilinmesine rağmen bu korkumu bilmez...Galiba çılgın benden beklenmeyecek bir korku olduğundan...ama durum bu..korkunun ecele faydası yok biliyorum,eceli bırak,bana zararı da çok ,bu kadar çok gezmeyi severken...

İşte bu haftasonu o kadar çok güzeldi ki, uçak korkum ve uçakta içimden geçirdiğim''bu defa son,hayırlısıyla bi iniyim bi daha herbiyere arabayla gidicem anasını satiim'' düşünceleri haricinde, herbişi rüya gibiydi...
 

Canım arkadaşım,Begocanım ile pek muhterem kocası Erkuş'un bizler daha genciz heyecanlıyız dönemindeyken gözleri aşk ile parlayarak atıldıkları ve 9 ay önce bir de dünya güzeli Berruhanım meyvesi veren evliliklerinin üzerinden 6 sene geçmiş olması sebebiyle...Erkuş Bey in Begocan'a süprizine biz de dahil olarak Antalya'ya gittik bu haftasonu...

Kendimizi 2 gün boyunca bambaşka,gerçek hayattan çook uzak tam bir tatlı hayatın içinde bularak kimilerinin aslında hep öyle yaşayıp da kıymetini bilemedikleri ya da kanıksadıkları pek muhteşem ,şaşaalı bir yaşamın ortasında çok eğlenceli,bol kahkahalı 2 günü dolu dolu yaşadık,evlerimizden bereket,huzur ve sağlık eksik olmasın diye de dileyerek hep...

Süprizi hazırlayan Erkuş Bey, süpriz mekanı olarak Antalya'nın içinde yer alan o çok meşhur Bembeyaz otel'i seçmiş,kendisini bir kez daha takdir eder,sevgilerimi gönderirim.
Otel hakikaten beyaz...bembeyaz..Hatta aslında o kadar beyaz ki içine girince ,hele ki resepsiyona doğru ilerleyince kendini hastanede sanabiliyo insan..Çalışanların üzerleri de beyaz olunca böyle biraz bilim kurgu filminin içine de düşmüş gibi hissedebiliyo ilk etapta...Ama en zoru koca için oldu,otele adımımız attığımız an biz o beyazlık içinde gözlerimiz görüntülere alışmaya çalışırken, kocanın gözleri yaşlandı,ben aman bu duygusallık nerden çıktı kocacık diye takılacakken,aklıma geldi,benim canım koca,beyaza bakamazdı ki! Yani şöyle ki, bu bembeyaz ortamlarda oluşan bişi, bu açıdan biz dağa kayağa falan gidemeyiz,bırakın kayağı ,kar yağdığında bile kara çok çıkamayız çünkü kocacığın gözler hassaslaşır,akmaya başlar hemen...İşte otel öyle beyaz ki kocanın gözler yine etkileniverdi,aman dedik kalamayacağız galiba bu güzide otelde! Neyseki sonra odamızda çıktığımızda beyazlığı kıran aynalar,efendime sööliim harika bi deniz manzarasıyla bezeli balkon falan olunca, e dışarıda havuz veya deniz kenarında yine beyaz hakim olsa da yeşillik ve mavilerin de bol olması kocanın gözlerini rahatlattı da biz de otelin tüm özelliklerini görmüş ve tecrübe edebilmiş olduk:)


 
Sabah erkenden otele vardığımızdan koca bi Cumartesi günü bizi bekliyordu,biz de çok bekletmeden, kendimizi bu güzide otelin daha da güzide biiçine atıverdik.İsmi ve işletmesi İstanbul'daki çok ünlü bir restaurant ve gece klübü ile aynı olan bu biiç gerçekten pek havalı ve kokoş bünyelere iyi gelecek cinsteydi..Tüm otel ve odalarda uygulanan herbi köşeye beyaz havlu çarşaflı döşek atma geleneği bu havalı biiçte de mevcuttu ve evimizde de en sevdiği köşeler döşek ve koltuklar olan kocacığım ve bittabi arkadaşı Erkuş Bey'e de bu bembeyaz yatak döşekler çok iyi geldi..Hemen yaydık kendimizi bu döşekleree, ve başladık müzikler eşliğinde etrafı kesmeye...Bu arada servis gerçekten çok muazzamdı,Begocan ile kendimizi magazin dergilerindeki sosyete mensupları gibi hissetmediysek nolalım:)Hani şööle söyliim, en son yine 1 kere kazara geçen sene Bodrum'da yolumuzun düştüğü başka bi sosyetik biiçte içtiğim Mojito isimli içki,burada benim diet colam gibi oldu aman da pek havalı anlatamam:)
İşte böyle pek sosyetik saatler geçirirken biz,bi yandan da etrafta bulunan muhtelif insan manzaralarıyla eğlencemize eğlence kattık..Mesela ben poponun bi tarafından başlayıp diğer yarısına devam eden yazılarla bezeli dövmeyi gayet canlı hemen önümde ilk defa burada gördüm...Ya da göğüslerini özgür bırakmış ablaların hoppidi hoppidi o özgür göğüsleri bi o yana bi bu yana sallamalarına canlı şahit oldum ve akşamüstüne doğru gördüm ki biz 2 karı koca, tam bi erkek muhabbetinin içinde bulmuşuz kendimizi..''amanın şunu gördün mü,yok yok sen şuna bak nasııııı'' şeklinde işaret cümleleri ile biiçte incelemediğimiz bağyan kalmadı sayın arkadaşlarım!Ama inanın çok eğlenceliydi,vallahi billahi zerre kıskançlık,ufacık çemkirme yaşamadık böyle modern bi yapıda kocalarımızla kız muhabbeti yaparken:)
Tabi, biiçte denize girmek günümüzde ayıp bişi olsa da, biz bol bol mavi bayraklı bu sahilde denizin keyfini de sürdük..He, mayokinili ve fönlü saçlı ablalar kınamıştır muhakkak ama yaptık bööle bi hata be işte:)
Cumartesi gecesi olduğunda denizden,güneşten yorulmuş olsak da bembeyaz odalarımızda çok vakit geçiremeden ,zaman eğlence ve kutlama zamanı olduğundan yemeğe indik hızlı bi duş ve hazırlanma faslının ardından.Otelin beyazdan tek kurtarılmış ama bu sefer de alabildiğine kırmızıya boyanmış ve adı da kırmızı olan bol klimalı restaurantında oturmayı reddederek çok sıcağa rağmen dışarıda,açık havada,mum ışığında yemeğimizi yemeyi tercih ettik.Çok bilinçli ve ''açık büfenin oyununa gelmicem'' gayesindeki insanlar olarak tatlı bölümünü malesef pas geçemedik ve biraz bilinçsiz tüketimle tatlıları midemize indiriverdik.!Amanın ne ettik biz diye yediklerimizi farkettiğimizde apar topar restauranttan ayrılarak accık sahile yürüyüşle kendimize gelmeye çalıştıkk..Fekat yediklerimizin etkisinden midir,sıcaktan mıdır,sahildeki biiçin gece klübü olmuş halinde çalan grubun fena halde slow parçalarından mıdır nedirrr, şezlonglarda mayışıp kaldık gecenin geri kalanında..Ama o da güzeldi,keyifti,güzel bi Akdeniz gecesinde sakin bir müzik dinletisiydi...
Ve gece yarısı olup da odalarımıza çıktığımızdaaa,çok muhterem Erkuş Bey'in kendi hanımcığına yaptığı süprizin devamında odaların da süpriz bi romantik hal almış olduğunu görüverdik... Kırmızı mum ve gül yapraklarının yıldönümlerini kutlayan canım arkadaşlarımın odasının dışında bizim odamızda da yer alması kocanın da bana süprizi oldu,önce pek bi sevindik..Ama sonra kocaya hafif kızdık,bu mumlu süprizi sadece Begocan arkadaşım yaşamalıydı,o heyecanı tekil kalmalıydı,bu onun gecesi diye...Sonra kocaya sarıldık,saçma bi kızgınlık olduğuna karar verdik ve bu haftasonu için,aslında herşey için,benim canım kocam olduğu için kendisine teşkür ettik ve huzur dolduk:)

Pazar günü de erkenden uyanarak kendimizi önce pek leziz bir kahvaltı ve sonra deniz& güneş ve mayokinili biiç ortamına attık...Günün benim için en eğlenceli dakikaları Begocan ile jet-ski olayında yaşandı...Ben böyle bi gülme krizi ve akabinde yaşadığım komediyi epeydir yaşamamıştım,iyi geldi..Nitekim suları yararaktan bi havalı sürüş tekniği geliştirdim o jet-ski tecrübesinin sonunda tü tü tü Maşallah diyim ben burdan,Gökhan Özen bi daha kaybolsa jet-skiyle, engin denizlere açılır bulurum kendisini,o derece:)

 

Sonra daaa,bence günün en paparazzi olayı yaşandı tarafımızca..Tam artık otelden ayrılma vaktimize yaklaşılmış,akşamüstü saatlerine girilmiş,biiçte mayokinili kızlar iyice süslenmiş olarak parti havasına girmişş ve tamtamcı abiler en bi hareketli parçalara canlı olarak tamtamlarıyla eşlik ederkennnnnnnnn, otelin o beyaz haline en uygun ünlü şahsiyet olan Beyaz abimiz göründü denizden çıkmış en ıslak haliyle!
 
''Aman'' dedim Begocan,''resim çekmek lazım resiimm!'' Ve fakat ben öyle resim çekicem diye gidip karizmamı bozacak diilim,ayıp biliyorum ama çaktırmadan çekiim ben bu Beyaz'ı!..İşte ben bi heyecanlan, ajantirik pozlarla takıl o parti ortamında,malesef o kadar çaktırmamaya çalışıp yamuk yumuk resimler çeksem de,kabak gibi Beyaz efendiye yakalanıverdim,aha da 2. resimin titremesi ve flu çıkması ondandır...O kadar kasmama rağmen,Beyaz efendinin sırıtıp,ah burda da buldu hayranlarım beni yüz idadesi de canımı ziyadesiyle sıkmıştır..Ki o dakkadan sonra kendisinin bulunduğu taraf yeryüzünde hiç varolmamış gibi yapmam da kariması çizilen Kıristıl'ın kendini kurtarma çabalarıdır:)

Heh,resim çektin de nooldu,paparazzilik bi durum varmıydı diyenlere de anlatcak gözlemlerim olmuştur elbet ama Beyaz abimiz kızmasın diye buradan da bişi anlatmıyorum görün bakın ne kadar seviyorum kendülerini:)

Velhasılll, 2 günü dopdolu ve bembeyazzz :) yaşayarak güzel anılarımıza anı kattık,ve uçakta da problem çıkmadan(!) evimize dönüverdik...Bu kadar uzun yazınca iyice masal gibi oldu bu yazı,efenim gökten de 3 elma düştü, biri begocan ile erkuş'a (nice güzel mutlu günleri beraber paylaşmak için:)), biri sayın okuyana(bunca zamandır çene düşüklüğümde kısa yazamadığım yazıları okuduğun için!) bir diğeri de bana, artık profiterolü falan bırakıp diyete başlamam için!!! Posted by Picasa

Perşembe, Ağustos 24, 2006

Dağ gibiyimmm,taş gibiyim vallahi kayış gibiyim!!! :)

 

Neredeyse tüm yazı gayet oricinaal,kendi doğal halimle hiç makyaj yapmadan geçirdim...
Zati marsık gibi yanmıştım,bi de bu sıcakta ne sürecektim yüzüme boya,püsür...
Ama insan işte,böyle süslü püslü olmaya alışıp bi süre ara verince boyanmaya,2 ayda bir azıcık bişiler sürünce yüzüne,kendini gayet iyi hissediyo..Kokoş olmaya görsün bünye..
İşte ben de geçtiğimiz cumartesi gecesi, pek güzel geçmiş bir kızlar toplantısı gecesi ertesi, kocaların da gayet eğlenceli geçen akıllara zarar geleneksel erkekler beyin ziporu akşamından (unutmadan bu beyin ziporunu da anlatiyim birazdan) sonra yanımıza dönmesi ile iyice şenlenerek,gideceğimiz yemek öncesi Müjdikcan'ın bronz makyajından heveslenip kendimi accıık boyuyip,pek bi güzel hissettim ve salınarak girip oturduğumuz masada,''hayat ne güzel,hava ne şahane,yaşamak ne güzel şey'' diye düşünürkennn..çok canım arkadaşım Müjdikcan'ın..Begocan ile benim yüzümüze bakıp..''gözlerimizin altında çizgiler var kızııaammmmm'' demesiyle irkildim!
Önce dediğini tam anlamadım,başka birine söylüyo falan sandım..Yok..gayet bize bakıp,bize söylüyo..E,ama ben aynaya bakmıştım ki ,çizgi falan görmemiştim ki,hem daha yaşım kaçtı ki..gözümün altında çizgi niye olsundu ki!!
Dönüp her zaman beni sakinleştiren diğer en bi canım Begocan'a sordum..''Yok diğ mi çizgi bendee..yok diğğ mii??'' Begocan gayet pozitif..''yoook '' dedi..Ben de dönüp çok bilmiş Müjdik Hanıma '' bak işte yok bende çizgi '' dedim..Müjdikhanım en sakin haliyle,''var işte var,bak Bego'ya'' diye ilgiyi Begocan'a çekti..E baktım,hakkatten var canım arkadaşımın göz kenarlarında biraz çizgi...''Hmm,evet Bego,sende çizgi var yahu'' diye satıverdim arkadaşımı o dakikada:)Ama vardı,napiim! E ben onu der demez,Begohanım da,''e kızım sende de var ki'' diye 2 dakika önceki beni sakinleştirdiği cevabını değiştiriverdi..Ondan sonra aldı mı bizi bi kaos..Dönüp,tüm bunları başımıza saran Müjdik hanıma..''Eh bak sende de varr,gülünce bisürrüüü'' dedimm..O da hemen cevabı yapıştırdı,''var tabii,ama bende gülünce,sende hep!!!!'':)
Allahım,ondan sonrası tam bir zırvalama! Tek tek enn yakından göz resimleri çekmeler,dünyanın en mühim işi gibi o resimleri incelemeler...
Bu arada bunu dile getiren Müjdikhanımın demek istediği şuymuş asıl...''Yaşımız 30 oluyo,gözlerimiz artık kırışmaya başladı,ne etçeksek yapalım,önlemi neyse alalım,aha da yaşlanıyoz ulen silkelenelim kendimize gelelim'' temasındaymış bizim hanım!

Eh be canım, ben o dakkaya kadar, hiiç ama hiiç farketmemiştim ki bizim de yüzümüzün bi gün kırışacağını,çizgilerin oluşup geçen yılları temsilen yüzümüzde izler bırakacağını...Benim içim hala kıpır kıpır,30 seneye yaklaşsam da bu dünyadaki yaşamımda, ruhum hala 20leri terketmiyo..Neetcem ulen ben bu bedenimi takip etmeyen ruh haliyle!Hele bi de görünmeye başlayan çizgilerle!
Tam bu kaotik düşüncelerle ve ortada dönen geyik muhabbetinin her anına yetişmeye çalışan en bi geveze kıristıl halimle takılırkenn,Begocan hanım bu sefer başka bi konu attı ortaya kii..''yaşlılık ne,30 olsalar ne olur 40 olsalar kime ne'' şeklinde gayet gamsız haldeki kocalar da konuya dahil oldu bi anda!
Efenimm,bu bizim Bego,kimin erken kimin geç pörsiyeceğini çözebilen bi uygulama biliyomuşş..Meğer ona ünlü bi cilt doktoru göstermiş..Şööle kii...elinizin baş,orta,işaret hiç farketmez bi parmaanı alıyooo ve geriye dooru yane avuç içinizden arkaya dooru çekiyosunuz,ahh, eğer parmaanızz gayet elastik bi şekilde,hiiç acımadan arkaya doğru baya bi gidebiliyo ve dahi neredeyse kolunuza değiyosa..acill botoks neyin fiyat araştırması yapınız, çook çabuk yaşlanacak cildiniz..Amaaa, eğer parmaanız çok az arkaya doğru gidiyo,hatta gidemiyo,ve bi de acı çekiyosanız bu hareket halinde, süpersiniz, hatta Kayış gibisiniz! Neden kayış gibi demeyin, o gece beni bu yaşlılık sendromuna sokan canım arkadaşım bir de masada parmağı geriye hiç gidemeyen 2 insan olan bana ve kocası Muratti beye aha da böyle bi iltifatta bulundu.:) Ben sensin be kayış diyip yanlış anlasam da bu çok esaslı kelimeyi,meğer kayış gibi olmak güzel bişiymiş..Herkesler kayış olmak istermiş:)
Velhasıll, benim parmaam gayet sıkı,hiiç biyerlere oynayamadı kendisi,sahibini de pek mesut etti geç yaşlanıcam diye havalara girdi!..

 
Bu test ne kadar doğru bilemem ancak biz o gece masadaki 30 yaşa yakın ve bi kısım 30 üstü insan olarak pek ilgilendik,parmak jimnastiğine epey bi süre takılıp kaldık!

Konu yaştan açılınca tabii, kocaların zeka yaşı ve beden yaşının hiç ama hiç tutmadığını da buradan söyliyim istedim..
Cuma gecesi,geçen aylarda da bi kere yapılmış ve artık gelenekselleşmeye başlamış kocalar beyin ziporu gecesi nedeniyle biz de kız kıza gecesi yapmak durumunda kaldık..Hayır öyle bi enteresan ki, ayda 1 gece bizim 3 koca buluşuyo,yemek yiyo,sonra bi ev kararlaştırılıyo, o evin sahibi ve diğer 2 hanım gidiyo başka bi evde kalıyo, 3 koca evde o gece kalıp,sabahlayıp evet sabaahhaa kadar play station oynuyo..Yanlış duyulmadı..30 yaş üstü kocaman kocalar, nası bi enerji,nası bi hastalık şeklinde maç yapmacalar! Cumartesi akşamüstüne kadar abartılarak oynanan bu play station isimli kocalara göre beyin sporu bize göre tamamen beyin gerilemesi olan bu oyun bu kadar esir alır insanı...Biz yaşlanmaktı,gençleşmekti,çizgiydi,masada birbirimizi yiye duralım,bizim adamlar hala ''ben seni yendim,sen nası o golü atamadın,ahaha ben turnuvada 1.yim,hayır oolum asıl ben 1.yim'' diye didişiyolardı!


 


Erkekler mi daha saf,kadınlar daha mı hin anlayamıyorum ama...koca kazık olmamıza rağmen hala çocuk kalmak bazen güzel galiba:)

hemmm ne harikuladeeee, benim parmaam geriye de gitmiyo zaten ki:) Posted by Picasa

Salı, Ağustos 15, 2006

Kurtar bizi Kenan Evren Paşa!

Geçen hafta bastıran ve fenalık getiren sıcaklar nedeniyle haftasonu yine yazlığa gittim,deniz iyi gelir bunalmış bünye ve ficuda diye..Öyle bunalmıştım ki kocanın ''ben gelemem,işim var,bık bık bık ''tarzı söylemlerine pek aldırmadan,''peki tamam gelmiyo musun ,o zaman ben de annemlerle giderim'' dedim ve de öyle yaptım.. anne ve baba sevgi yoğunluğu içinde 3 gün geçirdim,fazlası da sıcaklar gibi bi etki yapar diye dönüverdim yurduma,kocanın yanına...

Hoş dönüp gelmemde,tam anneyle yazlığa gitmiş olmanın verdiği rahatlık,poponu yayıp yatma ve otel konforunda bi yazlık keyfi çıkarma esnasında kocanın arayıpp,özlediğini söyleme şekli olan '' hadii gelmiyo musun artık,geeel,bulaşıklar biriktii,çamaşırlar dağ oldu,masa örtüsünün kenarını yaktıımmm'' tarzı bildirilerinin etkisi olmadı değil!Mazallah, evi börtü,böcek basabilir,yangın çıkabiliiidii!

Ne diyceedim...Heh, yazlıkta tamamen kendimi daha fazla ne kadar arap kadriye formuna sokarım düşüncesi ile dünyadan uzak sadece güneş,ben ve kakao yağlarım şeklinde bir yaşam şekli kurmuş olsam da...bu dünyadan ve dünyanın çıkan çivilerinden yine de kopamadım...
Çıkan çivi derken..o kadar çok fena sorun yaşanıyor ki dünyamızda,adaletsiz bi düzen almış başını gidiyo,korkunç ölümler,ihtiraslar sonucu çıkan ve geleceği bir sis perdesi şekline sokan savaşlar,açlık,sefalet,vicdansızlık,hırsızlık,parasızlık,cinnet,cinayet...Haberleri açıp baktığımda her gün gözlerim doluyo,içim kararıyo,kendi yaşadığım hayata hem şükrediyor hem de tarifi mümkün olmayan vicdan azabı,kalp sızlaması yaşıyorum...

Ama şimdi yazacaklarım bu ciddi boyutta gelecek kaygısı yaşatan konular ile ilgili değil...

Aslında yine gelecek kaygısı içinde yazıyorum bu satırları...Savaş,terör,ve tüm acı haberlerin haricinde..magazin haberleri beni bunalıma itti,nereye gidiyo ulen bu dünya,bu insanlar dedirtiyo magazin dünyası bile,o derece!

Annem bazen haminnelik yapar,büyüklerden duyduğu ''bu dünyada zina ve bina arttıkça kıyamete daha çok yaklaşıyoruz'' der!Binalar arttıkça artıyo,zina konusunu takdire bırakıyor..ve uçankuş ekibine bağlanıyorum!

Yazlıkta; dalga sesleri, mehtabın güzelliği , hafifçe esen rüzgarın sükunetini bozan tek düşman,her gece ama her gece tv'de farklı isimlerle yayınlanan ama aynı içerikte olan magazin programları oldu..Diyeceksin izleme..Ama,anne ve baba ile 3 gün sevgi çemberinde yaşarken,arada bi canın sıkılabiliyo,tv can simidin olabiliyo..İşte o ara ve derelerde açılan tv karşısında...Sonra her sabah eve giren gazetelerin yazdıklarına baktıkça...Ben bi düşman kesildim bi kaç kadına,adama...Öyle böyle değil, sokakta görsem yemin ederim suratlarına tükürücem...
Aha da buradan kendilerini ifşa etmeye karar verdiğimdendir bu yazının amacı...Hani tanıdıkları falan belki okur şansa,aman diyim, uzak dursun bu isimler benden,öyle şiddet doluyum,korrkarım kendimden!

TELEVOLE KIRİSTIL BİLDİRİYOR..
YÜZÜNE TÜKÜRÜLECEKLER TOP 10 LİSTESİ:

1-Bu ilk numaraya oturtacağım zata bi türlü karar veremedim,eşit derecede tüküresim gelen 2 kadın var galiba..yok,yok en birinci,tiksinci buldummm..Aha açıklıyorum:
Kendisini 2 kere ya da 3 kere aralıklarla tv de görme şansım oldu, 2sinde sokakta gayet umuma açık yerlerde sevgilisi hamile olan ve aynı anda karısından yeni boşanan adamla ve evli ve çocuğu olan başka bi adamla aleni insanı sevdiği insana sarılmaktan tiksindiren görüntüler içindeydi,sanırım kapalı yerde kalma fobisi var,dışarlarda öpüşüyor ya da kavga edip dayak yiyor...Sinem Er..bişi tam anlamadım soyadını...Iyy..fena şekilde ıyyyyy yaaa...ya sev ya terket sinem,yo yo kesinlikle bu ülkeyi terket be sinem..yatacak yerin yok bence..

2-Zaten oldum olası sahte bulurdum kendisini..ama pes..bu derece hastalık halinde aldatma bağımlısı olduğunu hatta böyle insanların bu dünyada olduğuna inanmazdım..varmış..Pınar Altuğ..tedavi olsa geçer mi ?

3-Daha önce de böyle bi dönem geçirmişti,sahnede yürürken eteğini yukarı sıyıra sıyıra yürümüştü..bi teşhir merakı var arada ortaya çıkan bi hafif karakter hali..Zaman zaman bastırıp hanımefendi rolüne giriyo ama kumaş bozuk ,o yüzden kumaş arada illa ki pot yapıyo...Önce poposu gündemi meşgul etti,sonra sahnede dönerken bacaklarını yne bi gösteresi geldi,sonra yine yemiş ve dillere pelesenk olmuş kilo mevzusu başına dert olmuş haliyle Tarkan ile sahnede hoppidi hoppidi göbek attı,göbeği,poposu bi o yana bi bu yana sallanırken..Selülitleri sorulduğunda en sahte hammfendi ses tonuylaaa, hiiç ööle bi sorunum yokk,kaymak gibiyim gibi zavvallı bi beyanda bulundu..Sibel Can,yazık be ablacım sana...

4-Hüsnü Şenlendirici ile yukarıda 1 numarada yazdığım Sinem adlı kadın ile yarışır karakterde olan Manken kişisi Ece gürsel...Ünlü olup şöhret olunca erkek kendinden bekleneni yapıp sapıtıyo tabii de hamile bi karısı olan adamla ne işin olur,hadi bi işin var,sokaklarda salınma lüksüne sahip olduğu kanısına nerden kapılırsın...rezalet yakalanma görüntüleriyle klarneti çalarkenki saygın halini tamamen yitiren Hüsnü..vah sana vahlar sana...

5-Koca burnuyla karizmatik insan ama kime nerde nasıl zamparalık yapacağını şaşırmış kart zampara Kaya Çilingir kişisi...Tam bir andropoz örneği!

höyf...geriye bi dolu zavallı magazin karakteri var...ama içim kaçtı bak yine o Sinem kişisinin görüntüleri aklıma gelince...

Nereye gidiyo bu insanlar...ilişkiler böyle mi artık...ben mi çok geri kaldım...
Yok yok ,ben çok fazla magazin programları etkisinde kaldım:)

Diyerekk..postumuzu konuyla alakasız ama fıkra tadında yaşanmış bi olayla bitireyim istiyorum...
Hani şu alttaki, bekar yaşıtlarımızın kolay sevgili bulamayacağı konulu yazdığım posttan sonra geçen hafta çok sevdiğim canım Esrucan ve ablası ablacımm ve 15 senedir görmediğim ablacığın 2 lise arkadaşı ile buluştum..Süper güzel bi akşam yemeğinde bu 2 bekar(boşanmış)ve 2 evli canım cağızlarımla konuşurken,konu yine bi yerden sonra kadın-erkek ilişkilerine geldi..Ve, hakikaten şu anda bekar ve yaşı 30 civarı olan hemcinslerimin kafasına göre bir erkek arkadaş bulmasının ne kadar zor olduğuna bir kez daha emin olduk..Mesela bu bekar tatlı ablalardan biri bi örnek verdi ki..güldük üzülesi bu hale..
Şöyleki; ''ben artık sevgili adaylarının otururken ayakları yere basıyo mu kriterinin dışında bir de Kenan Evren sorusuna verdiği cevap ile bir kriter oluşturuyorum'' dedi bu tatlı abla..Nasıl yani??? dedik tabi biz..E dedi, ''artık yaşı 20 olan adam bile gayet koca adam gibi gözükebiliyo,ama onun yaşını tam anlamak için bi teste tabi tutmak gerekiyo''..bu test fikri de bi gün kuaförde, kuaför çırakları ile olan bir şaşa kalması durumunda gelmiş aklına bu ablacığın..Fönü çekilirken, 2 tane gayet iri kıyım delikanlı kardeşlerimiz hararetli hararetli futbol tartışması yapıyolarmış,Mustafa Denizli,Fatih Terim gibi teknik direktörlerden bahsedip,en iyi kim sorusuna cevap arıyorlarmış..O arada bizim abla heyecanlanıp konuya dahil olmak adına,''aa bence Türkiye'ye gelmiş geçmiş en başarılı en baba teknik direktör Jupp Derwall dir'' demiş...Çocuklar şöyle bi bakmış,bizim abla duymadı sanmış arkadaşlar, bi daha söylemiş ''derwall derwaall ''demiş..Yok.. çocukların suratta ifade yokk...Ablacık korkuyla sormuş,''siz Derwall'i hatırlamıyo musunuz yoksa???'' Çocuklar ''yooo,kim ki o??'' diye cevap vermiş! Abla bunun üzerinee, nerden geldiyse aklına hemen soruvermiş ''e siz Kenan Evren 'i de tanımazsınız o zaman'' ...Bu iri kıyım delikanlılardan biri hemen atılmış,'' yoo tanırızz..Ressam diil mi ki!!'' :))

Sonuç olarak,ablacığın bundan sonra sevgili adayına yaş testi yapmak için ilk sorduğu soru Kenan Evren kimdir olmaya başlamış! Ressam cevabını veren adaylarr, top oynayıp acıksınlar diye kendi hallerinde bırakılmış tabi ki:)

Son noktadaaa diyeceğim şudur ki..
Kenan Evren resim sanatını icra etmez ve Türkiye'nin siyasi tarihindeki dönüm noktalarından olan bi dönemin başkahramanlarından olurken..eskiden..çok eskiden...Bu kadar çok Sinem..bu kadar çok Kaya ortalıkta galiba yoktu...Varsa bile, ''ayıp'' kesinlikle bilinen bi kavramdı...
taş yaaağcakk başımıza taaaş!:)şemsiyeler de korumaz ki bizi!

Salı, Ağustos 08, 2006

haydi güzelim,şeker ezelimm bu senee de bekar gezelim!

Sevmeyi çok sevmemden midir, öyle olması gerektiğinden midir bilinmez..çocukken,gençken,büyürken ..yani genelde her dönem, sevgilim vardı benim.
Sevgilim yoksa resmi olarak, o zamanlar da mesela okula ya da işe gitmek için bahane ve heyecan olacak insanlar oldu...

Çok sevdim,sevildim,mutlu oldum genelde , yapay acılar çektirdim kendime bazen,akranlarım gerçekten acı çekerken aşk yüzünden..Hee, gerçekten üzen olmadı mı,oldu tabi, melankolik takılmama sebep o dönemler..

Ama diyeceğim şu ki, süper güzel bi kız değildim,hatta bazı dönemler resimlere bakıyorum,o ergenlik döneminde nasıl yaşayabilmişim o tipimle diye, o derece vahim bi görüntüm olmuş bi dönem(amerikan kesim kısacık ama yine de şekilsiz saçlar,sivilcelerin savaş açtığı bir cilt,kırmızı yuvarlak miyop gözlüklerim vs vs)..Fakat en heyecanlı ve aşık oldum sandığım zamanlar o dönemlerde gerçekleşmiş...O en ergen dönemimdeki tipimle bile aşk mektupları almamı şeytan tüyü olma ihtimaline bağlayarak asıl konuma geçiyorum...

Geçen hafta evlilik kurumunu sorguladığım günler geçirdim..Gerek benim gerek çok sevdiğim arkadaşlarımın yaşadıkları ile ilgili düşünerek...Erkeklerin hepsinin, evet hepsinin çok basit bi mantık ve düz bi hayat felsefesiyle yaşadıklarına, kadınların ise erkeklerin ne kadar ortalama bi zeka düzeyi olduğunu bilmelerine rağmen, hayatı kendi kendilerine zor hale getirdikleri kanaatine vardım sonra...Mesela ben biliyorum ki telefon çaldığında bizim evde, koca; telefonun dibinde olmasına rağmen,o telefonu kendisi açmayıp benim açmamı bekleyecek...Üşenmek de,alışkanlık de,ne dersen de..koca evde yapması gereken tek hareketin tv karşısında yatar pozisyon alıp,zahmet olmazsa kumandaya sağ elinin baş parmağı ile basmak suretiyle hakim olmak olduğunu düşünür...Bunu biliyosun di mi , telefon çalınca,adamın açmasını beklemek,açmayıp kendin açınca sinir olmak,telefonu kapatınca adama çemkirmek niye mesela!Biz kadınlar o kadar akıllı olmamıza rağmen,çoğumuz konu sevgili ya da kocalarımız olunca tamamen aklı rafa kaldırıp,adamları değiştireceğimize inanmışız,bu; ilişki 6 aylıkken de 30 yıllıkken de böyle..Hep bi umut var içimizde,belki bu sefer farklı tepki verir adam diye:)

Neyse işte, biz böyle adamların değişeceğine inana duralım...Onlar değişmek ,seneler geçtikçe olgunlaşmak,olumlu bir hal almak şöyle dursun, yeni yetme ergen hallerine doğru yol alırlar...Bir nevi,yaş büyürken,zekanın küçülmesi diyelim...Acı gerçek de böyle ortaya çıkar, bi bakarsın 40lı yaşlara gelmiş bi abi en ergen gençle aşık atacak kadar yeni maceralara girme hevesindedir...Yazık diyip geçmeliyiz tabi bu erkek denen cins için..Malesef ne kadar ortalama zekaya sahip olsalar da, en akıllı kadınların da bağlanacağı bir erkek vardır ve hayat kadınlar için hep bu basit zekalı erkekleri anlamaya çalışmakla geçer...Erkekler ise anlamaya bile çalışmaz kadınlarını,sorun da buradan çıkar belki!

Evli barklı bi insan olarak,geçen hafta böyle evlilik ve ne acayip bu erkekler isimli konu başlığına takılmışken..bekar bi arkadaşımla buluştum...Ve günümüzde,bekar insanın işinin çok daha zor olduğuna inandım..
Hani benim hiç sevgili problemim olmadı ya,hep bi sevgilim vardı ya..Evlendim sonra en bi sevgiliyle ya..Kolaysa şu yaşımda,şu dönemde bekar ol ve sevgilin de olmasın ..gör bakalım eskiden olduğu gibi kolay mı aşk hayatı!

Oysa,itiraf etmem gerekirse..bazen özeniyodum,eski günleri düşünüp,bekar olmanın züper eğlenceli ve başına buyruk hallerini hatırlayıp gülüyodum...Ama,şöyle bi gerçeği göz ardı ediyomuşum...

O eski günlerde ben bekarken,herkes bekardı..İstisnalar hariç..yaşıtlarım kızlar,yaşıtlarım ve yaşıtıma yakın erkekler...Kolaydı tabi,gönlüne göre birini bulup,hoşlaşmak,sevmek..Bi arkadaş ortamında,okulda,iş ortamında,yeni başladığın bi kursta falan tanışırdın kendin gibi di dolu bekar insanla...
Ama şimdi öyle mi ya..o kendin gibi bekarlar,kendin gibi evli oldu işte sırayla...Şimdi moda, evlenmeyi de geçtim,çocuk sahibi olmak artık akranlarımız arasında...
İşte böyle bi modaya sahipken yaşıtların bu dönemde..bekar olmak,gerçekten zormuş arkadaş..Doğru düzgün adamla tanışma şansı zaten düşükken,hele böyle bi dönemde artık oran neredeyse sıfırın altına düşmüş..Eh, bu durumda ilişkiler cıvımış,o eski lale devri çocukları ve güzel anıları gerçekten sadece anı olmuş...Ya cibiliyetsiz bekar erkek yaşıtların kalmış geride ,ya daha küçük yaşta henüz cin olmamış,iyi niyetli,düzgün ama yeni yetme arkadaşlar ya da malesef evli erkekler çıkmış bu bekar akran kızların kısmetine...

İlişkiler şöyle bi hal almış..Mesela sen bu kadar düşük bi hedef kitle içinden şansa, bekar ve düzgün olduğuna inandığın yaşıtın ya da yaşına yakın biri ile tanıştın,tanıştırıldın..Buluştunuz da teke tek olarak...Bi yemek yendi,bi yakınlaşma oldu o yemekte..Sonra erkek arkadaş, seni bıraktı eve o gece..Ama ertesi gün kazara bişi oldu,adamın tatile gitmesi gerekti,ya da kızın iş seyahati..Hani normalde eskiden olsaydı,hoşlandığın adamla o gece heyecanla yemeğe gidip döndükten sonra,sabah sabah eder,ya adam seni arar,ya sen telefon açarsın falan ya,ve ilişki yüksek ihtimal başlar ya..İşte malesef şimdi, o yemekten sonra kimse kimseyi aramayabiliyo,15 gün öyle o yemek hiç olmamış gibi geçebiliyo,sonra hasbel kader bi şekilde 15 gün sonra yine görüşürsen arada hiç iletişim kurmasan da, eğer yine bi elektrik varsa hala o arkadaşla,kaldığın yerden el ele tutuşma,göz göze bakışma devam ediyo,belki sonra şansın varsa eski zamanların seviyeli ilişkisine yakın bişiler başlayabiliyo, yok eğer o 15 gün önceki elektriği yakalayamadıysanız,sanki hiiiiç bişi olmamış gibi arkadaşça bi durum oluşup,gayet soğuk hayat devam ediyo...

Böyle karışık,cins bi hal almış günümüz sevgili olma öncesi ilişkileri..yani flört etmenin bile heyecanı,keyfi kalmamış profesyonel iş hayatında olan günümüz abi ve ablaları arasında...

Eh böyle bir durumda, şaşırmamalı bazı bekar,genç kızların,evli adamlara aşık olmasına...Ortalıkta düzgün adam olsa,kalır mı ki bu kızceğizler senin,benim,onun kocasına!

Bekarlığın sultanlık olup olmadığı tartışıla dursun,dışı seni içi beni yaksa da, evli olmak yine de güzel diyerek,kalbi aşk diye çarpan tüm bekar güzel insanlar için hayırlı kısmetler dileyerek çikolata renkli şarkıcımızdan bekar gezelim şarkısını çalmayı reddediyor,havanız nası olursa olsun sizin havanız güzel olsun diyorum:)

geçen haftanın şarkısı olarak ismail y.k nın güzide eserini ilan etmeyi de unutmuyorum...
Eser: Allah Belanı versin
hedef kitle: tüm can sıkan nefes alıp veren organizmalar..

Salı, Ağustos 01, 2006

fil hırsızı!



kapımın önüne süs olsun diye koyduğum kurbağa zamazingosunu yürüten şahıs, o kurbağa zamazingosunun yerine yeni aldığım fil biblomsusunu da yürüten şahıs ile aynı mıdır??
aynı ise eğer..bugün yine yeni bi fil şeysi aldım..onu da götürürse evinde bi koleksiyona sahip olur sanırsam..
şahsen bu hırsızı çok merak etmekte olup,yeni aldığım file elektrünk vermeyi düşünüyorum,ya da file dokunduğu anda ötecek bi alarm bağlamayı..
tamam çok değerli bişi diil o çaldıkları pahaca..ama bu bi hastalık olmalı yaa..o çalmaktan usanmadı,ben de yenisini almaktan..bakalım ne kadar sürecek bu hırsızın sabrı:)