Perşembe, Nisan 27, 2006

alışveriş listesinde bir Kırmızı Pisiklet:)

Sabah kalktım,bi ağrı,bir sızı benim ficutta,nasıl hamlamışım anlatamam..
Efenim, bi kaç gündür çok sevgili blogum ve blog arkadaşlarıma pek yetişemez oldum.Bir yoğunluk,bir hareket var ki hayatımda kendi kendine bi insan ancak bu kadar iş çıkarabilir başına:)
Salı günü temizlik günüdür bizim evde,atom karınca Fatma Ablamın günüdür yani..Kendisi 38 kglık bir dev olup tüm evi pire gibi cillop yapması ve fakat bunun yanından yemek yemiip sadece Nutellayla beslenmesiyle ünlüdür bizim aile ve arkadaş çevresi arasında..
İşte bu salı günü,yine olağan bi temizlik durumu sözkonusu iken,evde Nutella da kalmamış ve Fatıma Abla sabah kahvaltısını benim zorlamamla peynir,ekmek,domates tarzı klasik bi şekilde yapmışken, öğleden sonra ilginç bi ricada bulundu benden..Normalde hiç yemek istemeyen atom karıncacım,o gün canının pizza çektiğini bildirdi.Bende bir sevinç,nutella harici bi ricası oldu yılların Fatimasının,hadi dedim Migros'a gidiim,oradan hazır donmuş pizzalardan aliim, hem yürüyerek giderim,hareket olur,pedometremle ölçerim kaç adım,kaç km bizim ev ile Migros arası..
Neyse, çıktım evden,tepede bir güneş aşmış,bahar içini ısıtıyo insanın..Trallalaa trallalaa diyerek bir iri Heidi kız edasıyla Migros'a vardım,pedometreme bir baktım ki 1.8 km mesafeyi güneşin altında katedmiş, bi de yokuş olan yollardan çıkmaktan epey yorulmuşum..Pizza ve bi kaç ıvır zıvırı aldıktan sonra kasalara doğru yönelmişken bir de ne göriiimm! Yürümekten yorulmuş ayacıklarımı dönüş yolunda bi de elimde torbalarla nası kullanacağımı düşünürken, kurtarıcım karşımda beni bekliyo..Kırmızı 18 fitess pisiklet, kasaların yakınında peşin fiyatına 6 taksit satılan haliyle bana bakıyor...Koca daha yeni demiş,''Kıristıl, spontane yaşamak iyi güzel de bizi hem yoruyo bu durum, hem cüzdanımızı da etkiliyo, azıcık durulsan ne güzel olur''...(son spontane olayımda dişçinin kapısından giriverip dolarların havada uçtuğu bir tel taktırma hadisesine girmiştim hatırlarsınız sayın arkadaşlarım:)) Koca ööle demiş amaa, bu kırmızı pisiklet de hem 6 taksit ve 100 ytl, hem de beni eve taşicek torbalarla..Üstelik diyette diil miyim ben, sağlıklı yaşam için bisiklet önermiyo mu çok bilmiş uzmanlarr?? E evett, dedim ki kasadaki bağyanaa, ben bu pisikleti de almak istiyorum pizzalarla beraber..Bağyan dedi hay hayy..

10 dakika sonra,pisikletimin üzerinden bir kuş misali ,torbalarım da pisikletin tutacaklarına asılı bi şekilde uçarak eve doğru yolalıyodum:)

Bu arada,bisikleti almaya karar verdikten sonra, Migrostan hemencecik kendisini hırsızlara karşı koruyacak pek güvenli asma kilitli zincir de aldım ben, bi işe giriyosan, tam teşekküllü olmak lazım ama di mi...
Eve uçarak vardım kırmızı olsun Çin işi olsun pisikletimle(biraz çingenelik var tabi bende Trakya göçmeni olunca, kırmızıyı severizz efenim:)) ..Kapı girişine kendisini kilitleyip, Fatıma Ablaya gururla gösterdim pisikletimi:) O pizzasını yiyip,benim ne değişik bi insan olduğumu düşünedursun, ben garanti belgesinde bakım yaptıracak yerler listesinden eve yakın bi pisikletçi abiyi arayıp adres tarifini aldıım..Ve akşam saat 8 sularında, yıllar sonra tekrar bi pisiklet tamircisinde buldum kendimi..Etraf bisiklet parçası,kask,tekerlek, zincir,sele dolu..Abi ve çırak kardeşler hemen beni kırmızı Mustang'imi (evet markası Valla da billa da Mustang,resmini çekicem görüceksiniz:)) bakıma alıp,türlü kontrolleri yaptıktan sonraa, ben yine yeni giriştiği bu işin hevesiyle, aksesuar bile aldım pisikletime:) Önüne sepet taktı pisikletçi abi ki Migros'a falan gittiğimde torbalarıma bagaj olsun diye:) ohh dedim yarın sabaha apartmanın gazete servisine ben çıkarım artık:p

Bi heyecanla eve geldim ben o akşam, koca da gelmişti o sıra, ona bi kaç şov mahiyetli sürüşler gösterdim, güldü bana azıcık kızdı da..Nasıl bi hanımı vardı, yine şaşırdı:)Kaç kişi pizza almaya gidip yanıda bisiklet alıp dönerdi ki ,işte böyle süprizli bi bela olaraktan bizim kocayı dumura uğratmayı başardım ben yine:)

Dün sabah, erkenden uyandım, pisikletim var ya benim, 23 Nisan çocuğu ruh haliyle, sevinçle evi topladım,çiçeklerimi suladım..Saat 10 da da dişçiyle randevum var..Yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik bu diş olayının, hafta sonu ya da pazartesi tellerim takılacak artık benim..Ağzımdan 4 adet 20lik dişim çekildi,bilimum dolgu,kanal tedavileri başarıldı, bugün ve cumartesi de o tellerin takılması için gerekli olacak diş çekimleri yapılacak.Malesef böyle pabuç gibi bi dile sahip insanın küçük bi ağzı olması sebebiyle 4 tane sağlam diş daha çekilecek ağzımdan!..
Ne diyodum, hmm, saat 10daki dişçi randevuma gitmek için 9.30 da eşortmanımı giymiş,şapkamı takmış olarak coşkuyla pisikletime atladııııım..Dişçi de bizim eve çok uzak değil, yürüyerek 20 dakika falan..Ancak dişçiye gitmek için 3 tane falan eşek bayıltan yokuşu var,ben onu unutmuşum pisikleti alırken:) Neysee, ben sabahın ve güneşin verdiği enerjiyle attım kendimi yollara, pedallara asıldıkça neşeleniyor ve fakat ne kadar hamladıımı farkediyorum bu pisiklet konusunda...Derkeen, ilk yokuş başladıııı, hani bu benim pisiklet vitesli yaa, ben de ilk kez kullanıorum vitesli bişi, dedim tam zamanı, atiim vitese, bi işe yarasın,rahat çıkiim yokuşu, ilk bi attım pek fayda etmedi,azıcık daha arttırdım--ya da küçülttüm , hala anlamıyorum tam olarak ne yaptıımı o fitesle:)-- biraz daha rahat etmeliyim,dilim dışarda kaldı bu yokuşta diyip, vitesi biraz daha ittirdiiimde, bi anda pedallar ultra rahatladıı..aman diyim nası böölee boşa dönüyolar..Bi baktım ki,ardımdan sürüklenen bi zincir..pisiklet artık bi yere gidecek durumda diil...Daha dakika 5, gol 5 yahu.. Zinciri attı benim canım Mustangimin...E kaldım mı ben yarı yolda öölecene..Ağlamak istedim o an , yine beni mi bulmuştu kahpe felek! Ağlamadım tabi gülünecek halime,güldüm ööle kıs kıs..Yürümeye başladım eve doğru gerisin geriye tırıs tırıs..Elimde de sürüklediim, zinciri daha sonra yolda düşecek olan pisikletim..Bu arada dişçiyi aradım, ben gelemiyorum dedim..yolda kaldım..Kadın şaşırdı ,hayırdı dedi..Hayır hayır dedim,hayır olamaz dedim..zincirim çıktı..Kadıncağız, daha pazartesi günü muayenaneye bi telaş giren ve Perşembe günü ameliyatla alınan 2 tane 20lik dişin kanamasını durdurmak için takılan tamponu ağzında bulamayıp telaşa düşen ve fakat 4 gün sonra aklı başına gelip tamponun akıbetinden şüphelenip kendini sorgulayan ,sonra da tamponu yuttuğu anlaşılan bendenizin bu yeni macerasına pek bişi diyemeyip,peki demekle yetindi ve randevumu akşam 6 ya aldı sadece:)

Efenime söliim, benim üzüntülü halim,dişçi randevusunu ertelettikten sonra pisikleti tekrar eski hakline döndürme sevdasına çevrilince, önünde koca sepeti,caanım Mustangimi kıvırıp,döndürüp arabanın arka koltuğuna sokuşturduum gibi aradan 24 saat geçmeden tekrar pisikletçi abinin muayene ay tamirhanesine gidiverdim..Adamcaız şaşırdı beni yine görünce,muhtemelen çattık da demiş olabilir:) Dedim abi, sen bunun fitese naaptın, daha ilk yokuşta pörtledi..Adam , kardeşim 100 ytl ye 18 vitesl bisiklet alırsan olacağı bu demedi, kibarlık yaptı, gayet yağlı müşteri bulmanın farkındalığıyla..Hallederiz hemen diyip, takıverdi zincirimi, soonracııma, selvi boyuma (!) alçak gelen seleyi de yine ayarladı..Ve 24 saat içinde 2.kere gördüğü benden daha da para kazanmak için, bana çamurluk, arkaya bagaj, ondan sonracııma, arabanın arkasına bisiklet taşıma zamazingosu satmaya çalıştı bi de:) Ben de kendisini kibarca reddederek,profesyonel pisiklet hayatıma adım attığımda tüm bu aksesuarların hayatımda vazgeçemeyeceğim parçalar olacağını ancak ilk etapta şu yokuşları bi kere de olsa çıkma tecrübesini yaşamam gerektiğini kendisine bildirdim vee kurtardım kendimi pazarlama ustası pisikletçi abiden..

İşte tam 2 gündür pisikletimle meşgulüm ben..Ficudumun sızlaması da bundandır..Mustangim yüzünden:)
Dün akşamüstü saat 5.30 da..Tamam dedim Kıristıl..Vakit geldi..Artık yolların fatihi sen olmalısın ..Çık çıkabildiiin tüm yokuşlardan...Diyerekk, attım yine kendimi bizim semtin sokaklarına..Bu sefer kararlıydım dişçiye tam vaktinde hem de pisikletimle gitmeye..
İlk yokuşta korka korka fitesi kullandım, gayet yolunda gitti herşey..Ancak 2. ve 3. yokuşlarda değil 18 , 118 fites olsa benim dilimin dışardalığına çözüm olmayacaktı,anladım..ve makus talihime kızmadan, 2 yokuşu pisikleti elimde gezdirerek ama yine de gayet enerjik bi kişi olarak hızlı tempo yürüyerek atlattım..Sonrasında ise bir keyifle pedalları çevirerek ulaştım dişçime..
Fekat o kadar kızarmış ki suratım, dişçideki asistan kızlar triatlondan gelmiş bir sporcu nefessizliğinde olan beni görüp endişe ettiler tabi halimden..Neyse gördüler bisikletimi,beni..tebrik ettiler, gülüştük tabi durumuma..Dişçide yapılan son dolgumda, yorgunluktan rüya bile görmüşüm dün,o derece yordu beni bu pisiklet sevdam:)
Eve dönüş yolunda, dişçi koltuğunda dinlenmiş olmanın veaa yokuşların aşaa istikamete doğru olmasının mutluluğuyla bıraktım kendimi rüzgaraa..
Ne var ki rüzgar itmiş olsa da arkamdan, bacaklarım da çok tembellik yapmamış olacaklar ki kendilerini pek hissetmiyodum sabah kalktıımda:)

Bu arada,salı sabahı ibocuum kaaveye geldi, dün de pisiklet zinciri tamiri sonrası tozbezim ve sugibicimle koyubeyaz ve bebeğini görmeye gittik..Hayat pek güzel şey, blog ise bence hayatın en bi tatlı nimeti:) Seviyorum hepiiciinizi..

Şimdilik yeni bir diş çekimi için dişçiye doğru pisikletimle yol almak üzere aranızdan ayrılırken ben, diş çekildikten sonra bisiklete binmek ne derece doğru onu tecrübe edeceğimi bildirir, ayrıntıları kendime geldikten sonra paylaşıcağımı ekler,huzurlarınızdan ayrılırım efem:)
hoşça kalın..esen kalın..aman böyle gubidik maceralardan uzak kalın:)

Pazartesi, Nisan 24, 2006

give me 5:)

Aslı sormuştu taa geçen hafta,yakın zamanda yapmak istediğim 5 şeyi, ben biraz tembel teneke bir kişilik haline geldiğimden evde otura otura,ancak şimdi cevaplıyorum..Kendisinden gecikme için özür dileyip, yakın zaman isteklerime geçiyorum:)


1- En yakın zamanda yeniden bir iş sahibi olmayı istiyorum..Sabahları mutlu mesut uyanıp, bir telaş içerisinde hazırlanıp evden koşarak çıkıp gideceğim, severek çalışacağım bir iş istiyorum..Tam bana göre bir iş olmalı bu,enerjimi ve beynimi tam kapasite vereceğim bir iş..Tam bana göre iş tanımı çok uzun olup anlatamasam da şu an, bu tanımı beni tanıyınca anlayıp, beni işe alacak ve aynı zamanda maaşta da bonkör davranacak güpgüzide bi şirketle en kısa zamanda yollarımın kesişmesini diliyorum:)

2- En yakın zamanda hatta mümkünse bu gün 10 kilo vermek istiyorum:)

3- Kendi kendime kaşınıp başıma iş açtığım dental mesele konusunda , en kısa zamanda diş çekimi,tel takımı hususlarının sonlanması ve dişlerim düzelene kadar takılacak tellerin müthiş bir aksesuarmış gibi gözükmesini istiyorum:)

4-Yanda resimleri de gözüken salonum ve kapalı balkonun baktığı bahçe manzarısını daha efektif kullanmak için kapalı balkonun ön kısmını yıkıp yeniden bu sefer yere kadar cam yapmak ,sürgülü cam kapıyla bahçeye kesintisiz ulaşmak istiyorum..Hatta sitede kimsenin kullanmadığı bu güzel bahçenin ,sırf yeşilliklere daha yakın olayım diye giriş katı aldığımız evin bonusu olarak bizzat keyfini sürmek istiyorum..Bir masa takımı da bahçeye koymak ve yazın bu bahçede yaşamak istiyorum..Balkonun camını yere kadar indirmeme şu an izin vermeyen site yönetimi bu dar görüşlülüğüne devam ederse, o zaman da en kısa zamanda kendine ait bahçesi olan bir eve sahip olmak istiyorum..Bu bağlamda, yakın zaman içinde çocuğum olursa,kendisini bahçeli bir evde büyütmek istiyorum:)
5- En yakın zamanda leyleği havada görmek ve hatta tüm zamanlar boyunca leyleklere hep eşlik etmek istiyorum:) Temmuz ayında, ki 3. günü pek özel bi gündür çekirdek ailem için, işte bu 3. günü de içine alan 10 -15 günlük zaman diliminde bir geminin içinde olmak ve Akdeniz ülkelerini gezmek istiyorum..Her sabah yeni bir limanda uyanmak, sonra ayaklarım sızlayana kadar o yeni limanın şehrini deli gibi keşfetmek istiyorum:)

İşte ben yakın zaman ne kadar yakını tanımlar tam kestiremesem de şu an bu istediklerimi gerçekleştirmek istiyorum..Tüm bunların gerçeğe dönmesi için en yakın zamanda da, önce sağlık sonra şans ve paranın hep yanımızda olmasını diliyorum:)İsteyenin bir yüzü kara diyorumm:)

Eğer sobelenmedilerseee dee, bizlerle yakın zaman istirhamlarını paylaşmaları için Suspi ve Deniz Hanımları göreve davet ediyorum, müsaitlerse tabii:) Posted by Picasa

Perşembe, Nisan 20, 2006

Kabin azabı..

Dün gece yine epey uzun eğlencelik bi post yazmıştım..Ama blogger tadilata girince postum da internetin derinliklerine gömülmüş,kendisini malesef kaybettik..Bundan sonra yazdıklarımı önce kopyaliip sonra yayınliciim,yine bir ders aldık ufak da olsa bu hayatta:)

Blog ortamında hayatım çok hareketli ve şaşırtıcı geçse de son bir kaç gündür,günlük hayatta yani gerçek hayat kişisi Kıristıl olarak çok durgun günler yaşamaktayım...
Dişlerim çekiliyor bir bir..Bu kadar konuşan bir çenenin sahibi bi insanın bu kadar küçük ağız ve ona ters orantılı koccaman dişlere sahip olmasının acısını çekiyorum..Salı günü mesela sağ üstten çekilen 20 yaş dişim bir fil dişi ebatlarına sahipti..O dişi alıp,çok büyük bir şirketin damına atmayı düşündüm,belki işe alırlar oradan beni diye..Ama sonra kanlı kocamış 20lik bir dişin bana iş bulma konusuna pek faydası olmiicaına inandırdım kendimi..

Dün, uzun zamandır uzak kaldığım alışveriş hadisesini ucundan da olsa yakalamak için yeni bebeği olmuş,5 aydır bebesiyle yeni hayatına adapte olmaya çalışan Begocan hanımla dışarlarda dolandık biraz..Kendisi pazartesi işe tekrar başlicak olmanın stresi, hamilelik sonrası kalan bi kaç kiloyu verememiş olduğuna inanıp buna üzülmesi ve acil yeni bişiler giymem lazım düşüncesiyle bana geldi..

Ben de onu, daha önce de bahsettiğim Görkem isimli benim gizli tükkanıma götürdüm..Görkem öyle güzel bi yer ki, içinde renk renk sezonun tüm moda ürünlerinin bulunduğu ama sezondaki fiyatların yarısına bu malları alabileceğin insanı mutlu eden bi tükkan..Daha doğrusu fabrikanın satış mağazası..Almanya'dan İsviçre'ye,İngiltere'den Amerika'ya uzanan bayaa ünlü markalara üretim yaptığından, tükkanda her bedene göre güzel bişiler bulmak mümkün..

İşte biz de Begocan hanımla koşa koşa girdik tükkandan içeri, nasıl diyim, hani bi insanı aç bırakırsınız 10 gün, sonra önünce envai çeşit yiyecekten oluşan açık büfe koyarsınız,işte biz o açık büfeyi görüp saldıran insan misali, önümüze çıkan tüm cıvıl cıvıl kılıklara atladık bi anda..

Ben, kendime söz vermiştim, hiçbişi almicaam diye..En azından bi 5 kilo verene kadar almicem üstüme başıma bişi..Ama bu benim gibi ucuz fiyatları görüp,her bu tükkana gittiinde, evinde küçük bi Görkem açacak kadar alışveriş yapann bi insan için çok zor bi sınavdı..Başardım ama,heheheh:)
Tüm alma hevesimi,Begocuuma, bir moda editörü edasıyla kılık kıyafet giydirirken attım üzerimden..Aylarca hamile kıyafetleri giymiş,sonra da doğurunca eşortmanlı yaşama geçmiş canım arkadaşım, öyle güzel oldu ki her yeni denediği takımla,bir panayır havası yaşadık orada..Moraller yükseldi,eğlendik bolca..

Tam Begocan kabinde bişiler denerken, kendime verdiim sözle cebelleşiyodum ben..Ama bi tane yeşil elbise görünce askıda, dayanamadım..Asker yeşili,yarım kollu,kol kısmı oturan göğüsten aşağı kısmı bol inen etekleri pileli, v yakalı çok tatlı bi elbise..Bi tane elbise denemekten bişicik olmaz diyip attım kendimi kabine..Elbiseyi üzerime geçirdim,boynumdan aşağı doğru indirirkennn,kol kısmında takıldı elbise!! Evet kola oturan bi model, ama benim kollar zati Hamza Yerlikaya tadında olduğu için oturmakla kalmadı,yapıştı koluma..Kangren olucam çıkmıo kolumda elbise!Anında kızardı kollarım,uğraşıyorum çekiştiriyorum yok!
Yeni bi ceket takım giymiş ve kabinin dışında bana göstermek için beni arayan Begocan'ı çağırdım hemen, dedim ''gel kurtar beni bu cendereden!'' İçeri girdi o da, kahkaha kriziyle bi hışım çekti elbiseyi üzerimden, neyse benim kollar kavuştu özgürlüğe!
O kadar diyet yapıp,kollarımın hala elbiseye sıkışmasına çok üzüldüğümü gören tükkan sahibesi hanımlar suçu elbisenin kollarının fazla dar olmasına atıp,beni de çok sevdiklerinden( yılların müşterisi olunca severler tabi:)) elbisenin kollarını genişletmeye tadilata yolladılar..Dün alamadım elbiseyi,sözümü de tuttum kendime verdiğim ama haftaya giyicem kendisini:)

Bu kabinde sıkışma olayını yaşayınca dün,tükkandaki görevli kızlar hemen bana onlarla ilk tanıştığım gün yaşadığımız anıyı hatırlattılar..Benzer sıkışma ama daha olaylı bi hadiseyle başlamıştı benim Görkem maceralarım:)

3 sene önceydi, ben o zamanlar gayet normal ölçülerde, 38 beden, henüz genç bi işbağyanı, koca henüz sevgili iken, gitmiştim ilk defa Görkem'e..Çalıştığım şirketin,daha doğrusu fabrikanın yakınlarında yer alıyor bu tükkan da..Ofisten yakın bi arkadaşım keşfetmiş, bizim de faydalanmamız için bir cuma akşamı, iş çıkışı toplaşıp gittik kızlarla..Fakat tükkan 6yı 10 geçe kapanıp, 6.30 da da çalışanların servisi gittiğinden bizim gidişimiz de 6yı bulduğundan çok telaştaydı çalışanlar..Kapatıcaz 10 dakika sonra dediler bize, biz de yeni bi yer bulmanın sevinciyle heyecanla koşturmaya başladık içerlerde..Ben acelemiz olduğundan en beğendiğim bişiyi elime aldım ki onu deniim kabinde,olursa üstüme hemen aliiim..Sonra nası olsa gelecektim bu tükkana defalarca..

O çok beğendiiim, lacivert üzeri beyaz puanlı,askılı,büzgülü pek şık bi elbiseydi..Etiketine baktım, hem süper ucuz hem benim bedenime göreydi..En azından ööle yazıodu..Hoplaya zıplaya kabine girdim,paldır küldür üstümdekileri çıkarıp,elbiseyi giymeye koyuldum..Giydim de..Fakat nefes alma aktivitem durmak üzereydi giydikten sonra..Elbise üzerime ikinci bi beden gibi oturuvermişti..Hani tam üstüme göre derler ya,yok bu tam iç organlarıma göreydi..ÖÖle dar,ööle dar, yürüyemiyorum,bırak yürümeyi kolumu kaldıramıyorum..Bi yandan söyleniorum, ''ulen Kıristıl , sen ye daha, aha bak 38 beden bile bööle yapışır üstüne''..Bi yandan elbiseden kurtulmaya çalışıyorum..Nafile..Bizim kızlar, kabinlerden çıkmışlar üzerine denediklerini birbirlerine göstermişler, ben çıkamıyorum..çıkamadım da..
Neyse,herkes gitti alacaklarını aldı,ödemelerini yaptı..Çalışanlar bağırıoo'' kasa kapandıı, kasa kapandı''...Bizim kızlar da merakta,bana sesleniyolar, ben kan ter içinde sessiz sedasız elbiseden ayrılmaya çalışıyorum, ama o beni bırakmıyo..Bi yandan da madara olucam , haber vermeden işi bitirmeye çalışıyorum..En sonunda kabinden, yani benden ses duydular...''Makas var mı acaba?'' eheheheh:) Herkes toplaştı kabinin dışına, bi yandan gülme krizleri, bi yandan yardım çabaları..En sonunda bi arkadaşımı aldım kabine, beni görünce ööle çaresiz gülemedi tabi kız ilk başta, zorluo zorluo elbiseyi, yok, benim parçam oldu elbise..Servisini kaçırmak üzere olan çalışan kız koşa koşa geldi, makas uzattı içeri, biz parça pinçik yaparak, attık üzerimden o laci elbiseyi, ben yaklaşık 2 kilo vererek o terleme ve stresle, ezik bi şekilde çıktım kabinden..Ama çıkar çıkmaz gülme krizine girdik tabi kızlarla..
Sonra gördük ki, üzüntüm boşunaymış, o kadar kilo almamışım henüz, etikette 38 beden yazsa da, ömrü hayatımda ilk defa 34 bedene sığdırmışım kendimi:)) Sığmışım ama ayrılmamacasına:)
Benim ilerde potansiyel ve eğlenceli bi müşteri olacağımı anlayan çalışanlar, o gün benden o parça pinçik olan elbisenin parasını almadılar, ben de elbisenin üzerime göre olanını aldım ve çıktım tükkandan mutluluk ama çok fazla yorgunlukla:) 2 yaz da giydim o pek maceralı elbiseyi, 3. yaz malesef kabin azabı yaşatan 34 beden elbisenin havasına girmişti 38 beden elbise de, ben yiyip yiyip irileştikçe:)

İşte bööle bi anı tazeledikten sonra Görkemde, morali düzelmiş ve kendini artık pazartesi başlayacağı işe hazır hisseden yeni anne ,tekrar iş kadını canım arkadaşıma 3 takım ve 3 köynek alarak ayrıldık olay mahalinden..

Sonra İkea'ya gittik, ben yine irade savaşı yaparak, alışveriş zaafiyetimi yenme çalışmasına devam ettim..
Oradan sonra Begocan hanımı evine gönderip, niyeyse kendimi sınamaya devam etmek üzere önce Bauhaus ve sonra Carrefour olmak üzere evin yakınlarındaki tüm çarşı pazar yoklamasını sürdürdüm..

Sonuç, eve elimde torbalarla dönüş, alınan malzeme ve bana faydaları konusunda bahaneler buluş ve banka taksitli yaşama devam ediş!

Sabah başlayan ve üstüme başıma bir zırnık almadıım irade savaşının öğleden sonra hafif zarar görmesi sonucu, kıyafet diil ki bu eve alıyorum diye kendimi ikna edip aldıklarımın listesi:

1- 4 saksı çiçek(cam güzeli,sardunya ve 2 tane morlu beyazlı adını bilmediim başka bi bitki, her sene öldürüp yine de vazgeçmeden alıyorum bahar gelince bu çiçekleri:))
2- 13 tane saksı süsü( 4 adet saksım olduğu düşünülürse, dönüşümlü olarak süsliicem sanırım saksıları,zira çiçeklerden büyük saksı süsleri almışım mesela tahtadan laleler almışım sallanan, çiçek yerine onlar bile yetermiş!)
3- Pille çalışan ve ışık veren yusufçuk böcee şeklinde süslü bi lamba..(koyacak yer bulamadım ama çok cici, isteyen olursa hediye olarak verebilirim, salona olmadı, yatak odasında da yer yok...ı ıh, kutudan bakıo bana ööle yusufçuum:))
4- Yine pille çalışan duvara yapıştırılan küçük yuvarlak dokunmatik yanan pembe bi ışık daha..(sadece pembe ve dokunmatik diye aldım,bi de ucuzdu..yatak odasının girişine koydum, bir pavyon havası yarattı,pek hoş!)
5- Elif Şafak..Baba ve Piç romanı.(en faydalı hatta tek faydalı şey)
6- Nestlenin yeni çıkan 1 litrelik pembe kapaklı ve pembe kalp şeklinde kağıt asılı şişe suyu..Üzerine diyetin kaynağıdır gibi bişiler yazmışlar, ben de farklı bişi sanıp aldım, halbuki bildiin su, evde bi damacana vardı aynıısıı!
7-Buzdolabı..Evet mini buzdolabı! Koca, ofise istiyodu içeceklerini koymak için, sevimli bişiydi bu da,aldım..İçinde hem soğuturken içeceğini falan,üst rafında ısıtıcı özelliği de varmış, beni etkileyen bu oldu..Nası olabilir hala anlamış diilim o minnacık şey,koca denesin bi bakalım!

Şimdi ben gidiim bu çiçekleri yerleştiriim yerlerine, üzerlerini süsliim, bahar iyice gelsin evimize..Hem koca bana dün papatyalar getirmiş kucağına sığmayacak kadar çok, onların verdiği mutluluk zaten bir hafta yeter bile:)
Taksitleri gelince bu alınanların,o zaman üzülürüm artık neettim ben diye:)

Alışveriş bağımlısı ,taksit insanı Kıristıl ,yusufçuk böcee hala bi yer bulamadığından, kucağında, selam gönderir herkese:)

Pazartesi, Nisan 17, 2006

ANNE BEN MEŞHUR OLDUM!! AH BİR DE MAĞDUR!

''mehaba adresınızı gazeteden aldım nasılsınız ben ayhan ankarada yasıyorum ve kıloluyum bır resmınız falan varsa bana maılle yollarmısınız ayahn06@hotmail.com 'a tesekkur ederım ''

Rica ederiz, biz burada blog yazarken hep sizler için yazdık aslında, siz ve sizin gibi anonimler için..Gelin,bizi bulun da böyle ucube yorumlar yazın diye..

Bu yorum bana değil, Xtra denen ve yaşadığı olayı ve sevdiğim onlarca arkadaşıma yaşattığı sıkıntıyı benim başıma gelen olayla bir tutan ve benim olayımdan kendine pay çıkaran fakat yazdığı yorumlar ve yazısıyla ne kadar bencil bir insan olduğunu gösteren Elif Doğan isimli şahıs yüzünden nickleri,yaşadıkları yer ,hatta aile durumları ,yaşları ama en kötüsü linklerine kadar HABER BİLE VERİLMEDEN gazeteye AFİŞE edilen diyet kardeşliği oluşumunda yer alan isimlerden alone girl nickli arkadaşın son yazısına gelmiş bi yorum bu...

Dün akşam bu yorumu görene kadar olayın vahametini içimde sorgulayıp duruyodum..Ne kadar kötü olabilir, daha ne kadar kötü olabilir bu olayın sonucu..İşte bu kadar kötü olur, işte bi sürü ipsiz sapsız insana böyle malzeme olunabilir, bu kadar can sıkılabilir..

Benim başıma gelen, her ne kadar artık iyiniyetimi gazeteyi gördükten sonra tamamen o 2 insan(SABANUR KIRAÇ ve KÜRŞAT soyadı yakında öğrenilecek BEY) için rafa kaldırsam da, benim kendi kendimi afişe etmemle alakalı bi problem..Ben burada yazdıklarımın gazetede gözükmesinin başıma neler açacağını bilmeden,gidip konuştum o insanla..Sonradan söylemediğim sözlerin o gazeteye çıkması, mağdur olan ben olmadığım halde kapak kızı gibi gazetenin kapağında eşeek kadar büyük resmimin o söylemediğim sözlerin altına basılması sıkıntı yarattı tabi bende..Ama ben utanılacak bir şey yapmadım..Hiç birimiz yapmadık..Bloglarda yazdıklarımız, paylaştıklarımız inanılmaz gerçek, sanal dünya olsa bile burası ,en gerçek dünyadan bile daha gerçek insanlar ve hayatları var burada, her ne kadar kimse tanınmadan genelde nickleriyle yer alsa da burada, yalan yok bence bu blog dünyasında..Herkes gerçek..herkes..

Ama bazısı var ki bu gerçeklikte fazlaca yerini alıyor, gerçek dünyada olan bencil insanlar tabi ki bloglarda da yazar olarak yer alabiliyor..Malesef benim blog dünyasında gördüğüm tek bencil insan blog yazmanın dışında, insanların biraraya gelip bir grup oluşturmasına ön ayak olup, sonra ortadan kayboluyor ve fakat ortaya çıktığı gün o oluşumun sorumluluğunu hiçe sayarak sadece kendini değil, o gruptaki onlarca kişiyi deşifre edebilme saygısızlığına sahip olabiliyor.Başına gelen bir aldatmaca bile olsa, insan bir durup düşünmeli, ben bu sitenin hakkında konuşursam, o site açıldığı anda gözüken onlarca linkin sahibi insanların herhangi birine bir zarar gelir mi diye...O site bir grubun sitesi, sadece 1 kişi yok o sitede..O siteyi açıp,insanları gruba dahil edip orada linkleri sergileyen insan,bir sorumluluğu olduğunu bilmeli.Madem bir halt yedin, onu üstlen o zaman..Öyle ortalarda suçlayacak birilerini arama.

Ben kendim ettim,kendim buldum..Ha,benim olayımdan kimseye zarar gelir mi, gelirse günahı boynuma..Ama ilk etapta, daha gazeteyi bile görmeden, linkleri kaldırmakla başladım işe..Olur da yine de birileri etkilenebilir benim başıma gelen saçma hadiseden diye.

Benim blogta yazdığım konulardan,tanınmaktan bi çekincem yok..Eşim biliyor,ailem biliyor,çalıştığım ve sorumlu olduğum bir işim yok şu an..Ama o kadar çok arkadaşım var ki blog yazıp,paylaşan,rahatlayan,birbirimize destek olduğumuz, onların hepsi benim gibi olmak zorunda değil..Kimisi gizli yapar, kimisi bilinmek istemez..Herkesin kendi isteği, tercihi..İnternet denen bu uçsuz bucaksız ortamda,bu kadar kuralsız, adaletsiz olmamalı kimse, nasıl olsa herkes okur zihniyetiyle kimse kimsenin haklarına tecavüz etmemeli..Dedim ya burası da bir dünya,nasıl ki gerçek dünyada hak hukuk varsa, burada da olmalı bir takım haklar.

Şimdi ne oldu,herkesin huzuru kaçtı..Burada yaşadığımız ayrılması zor bir paylaşım darmaduman oldu...Kimin hakkı vardı yazarken, içini dökerken, kendini anlatırken bir an olsun günlük sıkıntılardan uzaklaşırken ,insanların tadını kaçırmaya kimin hakkı vardı?

Ne SABANUR'un, ne KÜRŞAT'ın, ne SİBEL ARNA'nın ne XTRA kod adlı kişinin ne de ben de bişilere sebep olduysam BENİM..hiçbirimizin hakkı yok bu şekilde haberlerle rahatsızlık vermeye..

İnanın,bana gelen yorumları okudukça, ne kadar doğru bir yerde olduğumu, ne kadar güzel insanlarla aynı platformda buluşabildiğimi, bırakmanın imkansız olduğu bir paylaşıma dahil olduğumu daha da iyi anladım..Blog yaz,hayatın kararsın başlığı atan AKŞAM gazetesinde traji komik de olsa yer aldım, halbuki biz o güne ve hatta düne kadar, blog yazıp,hayatımıza renk katıyoduk...Bu kadar aniden bu başlık gerçekleşebilir miydi...Çok zor ama gerçekleşti.

Okumadan edemeyeceğim, blog yazmaya başlamama sebep çoğu canım arkadaşım, ya tüm yazılarını sildi ki orada dönüp bakmak isteyeceği,ayların yılların birikimi yazı ve yorumlar var, ya da hepten bloglarını kapattı..

Bu başımıza gelmesi en gereksiz, en anlamsız vaziyetti..Malesef bir haftasonu bittiğinde, bir çok anı, bir çok kahkaha tarihe karıştı.

Ben, tüm gelen yorumlarıyla benim gözümden yaş akıtan canım arkadaşlarıma burada kalmalıyız demek istiyorum...Dün yaşanan ve asıl dün benim dışımda bir çok insanın mağdur olmasına sebep haber ve olayların gidişatını görünce, yazmak istedim..Dayanamıyor ki insan ,alışınca sizlere, haksızlıklar olunca yazmadan edemiyor ki..Nasıl ki hep beraber güldük başıma, başımıza gelen komik anılara, hep beraber kavgasını da vermeliyiz bu düşüncesiz, bencil insanlara...

Adres değiştirsin isteyen, isteyen bir süre yazmasın, linkleri gazeteye çıkanlara gelen yorum ya da abuk sabuk mailler olursa bloglarından yayınlasın..Ama gitmeyelim..Görsünler nasıl kirletmeye kalktılar burayı da ve ama nasıl beceremediler..
Onlar yazarsa biz niye yazmayalım? Madem blog bu kadar konu yapılası bir mecra, biz de burayı kullanalım..
Tüm bizi kullanmaya çalışanlara inat...

Cuma, Nisan 14, 2006

mağdur...mağdure...???

Üzgünüm..Hem de bir cuma akşamı,hem de çok özlediğim çocukluğumun,gençliğimin geçtiği yerde,arkadaşlarıma 5 dk uzaklıkta,babaevinde keyifli bi haftasonunu hayal ederken,evde ne annem,ne babam varken, koca bir iş yemeğindeyken ve ben şu saatlerde gerçekleşecek bizim kızlar toplandı toplantısına gidecekken...Evdeyim,babaevinde,ve üzüntümden bu yazıyı yazıyorum.

Bu asla, birilerini suçlama, kendini temize çıkarma yazısı olmamalı..Bu yazı, kendime kızma,eşekliğime doyamama yazısı olmalı..Eşeklik mi dedim? Saflık,salaklık,ne hissedersem onu yaşama inadım,hayattan keyif almanın her aklına eseni , eğlenceli olduğuna inandığını yapmaya çalışmak olduğunu zanneden saçma mantığım,hayal dünyasından gerçek dünyaya inme zorunluluğum üzerine bir yazı olmalı.Ayaklarım yere basmalı, olayları tartmayı artık öğrenmeli ve koşulsuz,şartsız insanlara tüm açıklığımla kendimi yansıtmamayı bilmeliyim ben...28 yaşındayım ve aslında hala çocuğum ben..Bu yaşta büyümeyeceksem ne zaman büyürüm ? Pratik zekalıyım ben, hızlı düşünürüm çoğu zaman..Ama biraz da, çok çalıştığına inandığım aklım zamanında çalışsa..Hızlı düşünmeyi bi olay yaşandıktan sonra değil,tam zamanında becerebilsem..Ne süper biri olurum belki de, enginlere sığmam taşardım bile..

Bu yazı,sabah çok farklı yazılacaktı,çok şen,çok gırgır,hayata yine pembe gözlükle bakan ama kendimle dalga geçmeyi de ihmal etmeyen bir yazı olacaktı aynı konu hakkında..Fakat akşamdan beri,ben naaptım ki,çok mu lazımdı acaba fikri,öğlen saatlerinde aldığım mesajla aferin Kıristıl iyi halt ettin'e döndü.

Yine uzun yazacağım, hatta belki de son kez yazacağım...O açıdan sıkılan varsa şimdiden müsade..

Blog benim işsiz olduğum şu dönemde, sürekli çarşı pazar gezmemi,doğru düzgün kek bile yapamadığımdan ötürü çok uygun bir ev hanımı konseptinde olamamam yüzünden ev hanımı olan arkadaşlarımın ev toplantılarına giderek iş mi ev mi diye kendimi sürekli sorgulamamı,işsizim diye sürekli kocaya bulaşıp onunla didişmemi inanılmaz güzel önlediği gibi hayata farklı gözlerle bakabilmeyi, zaten tek çocuk olmamdan dolayı insanı,kalabalığı,arkadaşı çok sevdiğimden, hayatıma yeni ve renkli çok güzel arkadaşlar daha ekleyen, ve yıllarca içimde kalan yazma özlemini gideren bence çok faydalı, kimi zaman çok kaptırınca ,eşime göre de çok vaktimi alan bir uğraş oldu..

Evet ilk zamanlar kaptırmıştım fazlasıyla, ama kendi hayatım ve blog ile olan dengeyi kurmaya başladığım şu günlerde,iyi ki tesadüfen buldum bu blog olayını ve gün be gün daha çok bağlandığım blogcu olmadan kimsenin anlayamacağı hislerle değer verdiğim blogger arkadaşlarımı diyordum..Hala diyorum..

İşte tam yazmanın keyfine çokça ulaştığım son günlerde, neden yıllar önce bu yazma isteğime yönelik bir eğitime kendimi vermediğim ve neden bu yola girmediğimi çok düşünür olmuştum..Haa,sırf ben mi yazıyorum,ya da yazdıklarım çok mu kayda değer..Yoo, sadece yazarken aldığım keyif,diğer arkadaşlarımın tepkileri,çok eğleniyorum buradan paylaşırken..Çok da güzel yazan bi sürü arkadaşım var, bazen diyorum, bu bloggerlardan ne bomba bir ekip çıkar, dergi çıkartmaya mı kalksak acaba diye hayal bile kuruyorum,hatta çok sevdiğim bir blogger arkadaşım daha bunu dile getirmişti zamanında...Hayal işte,hayal kurmak çok da fena bişi değil aslında...

Ben böyle arada hayallere daladuriyimm, Salı günü bi mail düştü posta kutuma..Başlık blog yazan çoğu arkadaşım için eminim ilgi çekicidir, benim için de öyle oldu..''Blogunuzla ilgili röportaj talebi'' ..Bir merak, ulen acaba kim geyik yapıyo diye açtığımda,adıyla soyadıyla ve mail adresiyle gayet bilinen bir gazetenin henüz çok tanınmayan ama bence gerçekten ilerde adını çok duyuracak habercisinden gelen bir mail olduğunu gördüm.Blog ve blogcularla ilgili bir haber yapmak istediğini ve araştırma yaparken benim blogumu tesadüfen keşfedip,etkilendiğini ve röportaj yapmak istediğini bildiren bir mail..Ben şaşkın, fakat yine tesadüfün beni bulması sonucu keyifli, hemen cevap attım kendisine...Aslında yazar olarak o gazetede yer almanın daha süper olacağını ama röportajla da gazeteye ilk girişimin güzel olacağını belirttim ve sonra iletişimimiz başladı güzel gözlü güzel kız Sabanur'la.Ertesi gün,ikinci mailini aldığımda, konunun aslında blog mağduriyeti olduğunu , bazı bloggerların isimlerini blogunda yayınladıkları için sorun yaşadıklarını, ama benim böyle bi durum yaşayıp yaşamadığımı bilmese de, yazılarımın çok akıcı,sürükleyici olduğunu bildiren bi mail..Ben uzun uzun anlatmak yerine, telefon açtım gazeteye ve süper güzel elektrik alarak karşılıklı, anlattım ona, benim mağdur olmadığımı,bilakis severek bloguma keyifle devam ettiğimi ama tabi ismini verenlerin mağdur olabileceğini, ya da bazı problemli insanların kötü,hakarete varan yorumlarla kimi blogger arkadaşlarımı zaman zaman rahatsız ettiklerini vs. vs...Fakat ben öyle ısındım ki Sabanur'a , e röportaj diyo, ilginç bi deneyim benim için, ben mağdur değilim, mağdurları yazar,benim de görüşlerimi alır, hani bi de böyle bi bakış açısı var diye benim dediklerimi yazar herhalde diye, dün için buluşma sözü verdim...Sonra, bi kaç arkadaşıma anlattım,güldük, ne alemsin Kıristıl dedi biri, ne işin var röportajla,normal insan ne röportajı yapar ki dedi biri, ben de dedim, kızım ben zaten çok normal değilim ki!

Koca,tüm bu röportaj hikayesini başından beri biliyor, gülüp geçiyor,bana bişi demiyor..Ben farklı bi insanla tanışıcam, hayal ettiğim dünyada,gazetede canlı haberler peşinde olan biri diye, en azından tanımış olurum,o günüm bi anı olur diye heyecanla buluşmaya gittim dün...Buluştuk güzel gözlü kızla, çok da güzel sohbet ettik,röportaj bitti çok da uzun sürmedi zaten, ama keyifle konuştuk biz her konudan,hayatlarımızdan..Hayallerinin peşinden gitmesine, ve büyük hayaller kurmasına bayıldım bu kızın..Benim 10 sene önce yapmam gerekeni yapmış olan candan bi kızı tanıdım..Fakat tabi burda garip olan, ya da gereksiz belki de,fotoğraf çekimiydi! Fotoğrafçı arkadaş ile gelince Sabanur,bi durakladım,ama sonra ondan aldığım o sıcak elektrikle, amaan noolcak zaten kendi blogumda resim koymuyo muyum, bu da böyle günün anısı işte, diyip, eğlene güle, çeşitli maymun halli pozlarla fotoğraf da çekildim!! Hep bu amaan noolcak ki mantığı yakıyo zaten beni..
Neyse, biz sohbetimizi yaptık, ben blogun hayatımdaki yeri,kattıkları,güzellikleri,blogcuların aslında farklı aktivitelerle de uğraştığını, Bloglar Elele Kampanyasını anlattığım gibi, işte o dediğim ,yorumlarıyla rahatsız eden kişi ya da kişileri ve eşinden gizli yazan arkadaşların yakalanırlarsa mağdur olabilecekleri gibi aslında bence o an çok masum fakat belki de bir arkadaşımın hem de çok sevdiğim bir arkadaşımın zaten sıkılan canını daha çok sıkabileceği bi yorum yaptım..Ve ben bu arkadaşım rica ettiği için bu konu hakkında yazan arkadaşları uyarmış,konu hakkında konuşulmamasını ,bloglarda adının geçmemesini istedğini belirtmiş,kendim de çok üzülmeme rağmen blogumda hiçbişi yazmamıştım..Heh sen kalk gazeteye mi adını ver?yok adını falan hiçbşi tabiki vermedim,o kadar şuursuz değilim,ama konu hakkında biraz konuşmuş olmam bile sonradan beni rahatsız etti, ufacık bir üzüntü yaratır mıyım acaba onda diye..Halbuki asıl benim de mağdur olabilme durumum varmış,dün bunu tam idrak edememişim!

Dün,güzel ,çocuklar gibi şen bi gün geçirdikten sonra,heyecanlı bi şekilde eve geldim, kocaya anlattıım..Koca,bana eğer kendisiyle ilgili en ufak bi kelime geçerse o gazeteye çıkacak yazıda ,sorun olacağını söyledi..Ben de kendisiyle ilgili pek bişi söylemediğimden gülüp geçtim..
Benim için güzel bi tecrübeydi,eğlenmiştim..Daha ne!Tamam ,gazeteye yazar olarak çıkmak hayal ama en azından bi röportajla yer alıcam diye safca sevineduriyiim..Akşam niyeyse durmuş olan beynim çalışmaya başladı!Eh bu röportajın senle ne alakası var salo Kıristıl dedim..Sen mağdur diilsin bişi diilsin,konu başlığı blog mağdurları olarak atarlarsa,seniin nee işin var orda resminle cisminlee??Neyse dedim,ben bişi demedim ki,blog öyle güzel,böyle keyifli,mağduriyet bazen olabilir ama genelde paylaşmanın keyfinin yaşanıldığı bişi blog diye anlattım ki ben..

Sabah yine de kafamda soru işaretleri vardı ama bu konu hakkında güzeel,komik bi yazacakken bağlantı koptu,yazı uçtu gitti..Neyse dedim,akşam yazarım..
Ama içimde bir huzursuzluk var bu arada..Öğlen vakti,araba kullanırken çok lazım g5 masajına doğru yolalırken bi arkadaşımla, telefonuma gelen mesajla,arabayı toslamamak için bi yerlere durmak zorunda kaldım..Sabanur'dandı mesaj, ve adımı C.D olarak yazdığını(ben ismimi yazma,kabak gibi resmim çıkacak,o haltı yedim bari ismim çıkmasın nicki falan yaz demiştim!) , söylediklerimi aynen aktardığını ancak yazı işleri müdürünün sanırım olayı biraz daha etkileyici hale koymak için resmimin altına''eşiyle büyük tartışmalar yaşadı'' diye yazdıklarını,ama resimlern güzel çıktığını söyleyen bir mesaj...Ben işte o an, mağduriyetin ne olduğunu ,mağdur diilken nası mağdur hale kendi kendimi soktuğumu anladım...Sabanur'un hiç bi suçu yoktu, o bana blog mağdurluğu konusu olduğunu söylemişti..Ama benim yazdıklarımı beğendiğini söylemiş,ben de gazeteci kimlikli birinin yazdıklarımı beğendiini söylemesi üzerine, hem de aldığım sıcak elektrik sonucu kendisiyle tanışmak, çok sevdiğim ve 4 aydır içinde olduğum,hayatımı çok olumlu etkileyen blog konusunda fikir söylememin bana zararı olacağını hiç düşünmemiştim...

Fakat,asla ağzımdan çıkmamış olan,eşimle de zaten gerçek hayatta da öyle büyük tartışma falan yaşamadığım için zaten böyle bir konudan bahsetmeyeceğim cümleyi nasıl olur da, C.D. kısaltmasıyla, sanki Barbie operasyonunda gözaltına alınmış mağdur gibi kullanırlardıı..
C.D(28) EŞİYLE BÜYÜK TARTIŞMALAR YAŞADI. BÖÖÖÖ...üstte de kabak gibi resmim!!!
E hani ünlü oluyorum ya,mağdur Kıristıl olarak oluyorum işte ünlü!

Ben o beynimden geçen onlarca düşünceyle,hemen bu mesajı bana geçerek aslında gerçekten iyiniyetli olan Sabanur'u aradım..Cep kapalı..ulaşamıyorum..Ne yapabilirdim,kocayı aradım anlattım,adam benimle ilgili bişi olmicek demiş, gayet onunla ilgili olduğu gibi koca bir suçlama ve yalanın kurbanı vaziyetinde! Koca,yine de çok olgun karşıladı,ben utancımdan gazeteyi falan basmayı düşündüm..Ve yazı işleri müdürünü aradım..Kürşat Bey, kim olduğumu sorduğunda, isim söylemeden ben C.D dedim, kendisi hemen tanıdı tabi!Ve direk konuya girerek,eşimle büyük tartışmayı asıl o haber o şekliyle çıkarsa yaşayacağımı,blog mağduru değil bu haberin mağduru olacağımı anlattım..Ancak kendisi gazetenin artık basıldığını ve düzeltmenin mümkün olmadığnı söyledi..Ve beni sakinleştirmek içn başka bisürü şey...O kadar da güzel konuşuyor ki karşısında bağırıp çağırmanın imkanı kalmıyor,sanırım tecrübeyle alakalı bişi...Ve ben,gayet kendi eden kendi bulan bi şekilde , resmin altı böyle yazıyosa yazı nası çıkacak diye kendimi yiyerekten günümü kendimi suçlayarak,kızarak,bu olanın tamamen kendi salaklığım olması nedeniyle kendime nası zarar vereceğimi bilmeyerek geçirdim..Sigara sayısının çoğalması ,yeterince bi zarar olmalı herhalde..Yine de hala insafım var kendime, pastaya çikolataya saldırmadım enteresan şekilde...

Ve, bitkin,moralsiz,kendi kendimi saçma bi şekilde afişe etmenin siniriyle eve geldim 3 saat kadar önce..Maillerime bakmak için bilgisayarımı açtım, Sabanur'dan gelen maili görünce, en azından bu güzel yeşil gözlü kızı neden sevdiğimi anladım..İşini severek ve çok güzel yapıyor,hayat hikayesi bence çok etkileyici,ve aslında gazetecilik çok zor bi meslek bunu gördüm...Bu benim başıma gelen tamamen benim anlık hislerimle hareket ettiğimden,hala bazen hatta çoğu zaman 18 yaşında gibi davranmamdan kaynaklanıyo olabilir..Sabanur işini yaptı..bense o an içimden geçenlere göre gittim onun işine...Onu tanıdığım için seviniyorum..Ama gazeteciliğin özellikle haber gazeteciliğinin ne kadar yıpratabilecek,zor bi iş olduğunu görüp onun için üzülüyorum..Çok güzel ve başarılı haberler yapacak,çok da büyük yerlere gelecek,inanıyorum.Ona da dediğim gibi, benim bu başıma gelen çok mühim değil, ama ilerde daha acı, ya da daha farklı bi hayatın,konunun hikayesinde çok da başarılı haberini yapıp,yetkili kişiler etkileyici olsun,dramatik olsun diye eklemeler yaparsa,bunun insanın içinde bıraktığı sıkıntı kolay atlatılır bişi değil..Ben Sabanur'un profesyonel hayatında sağlam adımlarla gittiği bu yolda, içindeki o beni yine de kollamak isteyen amatörlüğünün hiç kaybolmamasını dilerim...
Kürşat Bey 'e ise benim gibi tekzip yaparız diyince ne tekzibi yaa(sanki sanatçıyım da tırnaam kadar tekzip işe yarayacak) gözümü bari siyah bantla kapatın o resimlerde diyen ''mağdur''lar dilerim...

Kendime de Allahtan bir adet daha vaktinde çalışan beyin, evli barklı bir insan olduğumu ve daha oturaklı olmamı kavramamı sağlayacak bi idrak dilerim..
Haberin tam halini görünce de , gülüp geçebileceğim ilerde torunlarıma anlatacağım bir anı olmasını özellikle dilerim..
Sanatçıların ben öyle bişi demedim ki demeçlerinin yalan olmadığını ,ünlü olmanın da zor zenaat olduğunu an itibariyle anlamış bulunup,tüm ünlü ünsüz,haber olacak kişilere de her dem sabır dilerim!
dilerim kimse kırılmaz,dilerim istediklerimi tam anlatabildim..dilerim herkes hep mutlu olur..
Bu 4 aylık blog hayatım boyunca hatam,yanlışım,kırdığım kişi,yanlış bilgi verdğim kurum varsa,affola..
Hepinize mağdur kelimesinden uzak günler diler,giderim!
Sevgiler..

Çarşamba, Nisan 12, 2006

ays ays beybii - bir nostalci kraliçesi olarak kıristıl:)

oh beaa:)Neşem yerine geldi,diyet doktoruma da gidip gördüm ki 2 hafta diyet yapıp aç kaldığımı ve 5 kilo falan verdiğimi sansam da sadece 1.9 kg vermişim..Ama olsun ben kendimi süper zayıf hissetmeye şimdiden başladım bile! Üstelik geçen hafta tıp dilinde yuh durumunda olduğumu söyleyen doktorum bile çok iyi buldu beni ve hatta 1.9 kg vermeme rağmen 3.2 kg yağ verdiimi belirtip bravo bile dedi..Şimdi ben nası oluyo da 1.9 kg ficuttan gitmiş ve fakat aynı anda 3.2 kg yağ kaybetmiş oluyo sorunsalına girmicem sadece her gördüüme gururla bu 2 rakamı söylemekle yetinicem:) Bu arada yanaamın şişliği morararak inmeye devam ediyo,bugün accık katı bişiler yemeyi başardım,mutluluğum bu olayla da doğru orantılı tabe:)Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin derim..
Vee, gayriyaanımın yeni blogcu olmuş arkadaşı filliboya hanımın seneler önceki sevfili macerasını okuyup daha da neşelenip ilham da aldıktan sonra bugünkü hikayeme geçmek isterim:)
Evet,Bonacığıma sözüm var ve 1 ay oldu; kocayla tanışma hikayemi yazıcam, biliyorum.Ama o hikayeye geçene kadar daha da evvellere bi göz atmak lazım ,accık nostalcinin zararı olmaz, günlerimiz uzun,Allah uzun ömür versin,ben ev hanımı olmaya devam ettikçe kocalı anılara da geçicem elbet:)

Efenim, bugün benim hayatımda pek önemli bir yeri olan ergenlik dönemimin ilk ciddi ilişkisini anlatmak istiyorum...Evlilikten dönmüşüm haberim yokmuş o derece ciddi Valla:)

Sene 92,aylardan haziran falan..Ben orta 3 ü bitirmiş, liseye başlicek olmanın heyecanında bir ergen genç kızım..Yaz tatilindeyiz ve sürekli bir gezme,dışarlarda sürtme,anneye babaya isyan etme ,melankolik olma dönemindeyim. O sıralar, nerde öyle gece barlara gitme, zabaa kadar tanss tanss tanss etme ..yok tabe, imkansız,zati yaş da pek yeterli diil,anneyle baba da kandırılacak gibi diil:) biz de napıyoruz, evet utanç verici malesef ama o zamanlar çok modaydı gerçekten, haftasonları bu barların diskoların matineleri oluyo,biz yaştaki zavallı ergenler için, cumartesileri falan gündüzleri diskolar kapıları bu ergenlere açıyo,böyle bi anda gece modu cumartesi öğlen 1de falan yaşanıyorr..Hah işte, bu disko matinesi moda o aralar, ben de hayatımda hiç gitmemişim , çok merak ediyorum, kız kıza toplaşıp, bizim eve bi minibüs uzaklıkta bi spor klübünün o dönem pek meşhur diskosuna gidioruuuuzzz...Allaam içerisi nası karanlık,insanlar nası deli gibi dans edioo, ışıklar dönüp,beyaz giyenler parlıo böööle,yanarlı dönerli bi durum sözkonusuu..Biz de gidioruz, gruptan bi kaç daha önceden gelmiş tecrübeli kızın arkadaşları falan da var orada,onların yanına oturuyoruz, ben öölee alık alık etrafı seyrederkene,aartık ne kadar zaman geçtiyse, bi sırığın beni dürtmesiyle kendime geliyorum..Bakıyorum 2 metre uzunlukta bi tip, hayırdır diye bakıyorum kendisine, bu elinde nüfus kaadı bana uzatmış sırıtıo...Alla Alla diyorum, bu nee? Arkadaşım diyorum beni gizli polis falan mı sandın,ne verion bana nüfus kaadını,çocuk gülüo,o sırada bizim kızlar ve bi kaçının arkadaşı ve hatta sooona yavuklusu olcek yeni yetme tipitipler de bize bakıp sırıtıo o sırada...Çocuk bişiler söölüo ama müzik ööle açık ki ben anlamıyorum, en sonunda kulaamaa barıoo ismime baak ismimee...Ben heyecanla ismine bakıorum(nie heyecanlandıysamm!) a aaa benim adım yazıo koca çeneli çocuun resminin yanında..Eh diyorum erkek ismi koyarsa bu annemler bana, al işte olcee bu, madara olduk daha ilk disko maceramda! Ama bozmuyorum, ee ne var diyorum..Çocuk diyo ki evlensek Kıristıl Kıristıl olursun ahahahahaha die anırıp gülmeye başlıo...Ben diyorum gerzek bu herhal, soora tekrar nüfus kaadına bakınca, çocuun adının diil soyadının benim adımla aynı olduunu farkediyorum, niyeyse seviniyorum! Adı meğer başkaymış:) Bu sevinçle bi anda kendimi dans pistinin ortasında bu zırzop çocukla dans ederken buluyorum, 1 şarkı,2 şarkı 10 şarkı çalıyo,biz hala dans ediyoruz,o sırada kendisi bana hayat hikayesini anlatmış,bitirmiş, Almanyadaki akrabalarına falan geçmiş konu..Fekat o kadar zor ki bu dans işi çocukla, ben 1.65 boyumla, 1.97lik arkadaşın uyumu epey zor oluyo,benim için ağaçla dans etmek gibi bişi yane o derece:)Neyse, şarkılar bitio,disko kapanıo,biz atıoruz kendimizi dışarı, tabi kapkaranlık diskodan çıkınca günnük güneşlik havanın yüzüne çarpması bi ilginç oluo ki saat akşamüstü 5 falan! Beraber yürüyoruz grupça,ama bu 2 metrelik koca çene ve ben en önde ayrı gidiyoruz,romantik olması açısından,telefonumu soruyo bana,ben nazlanıyorum ama sonra genciz ya,macera peşindeyiz,veriyorum ev telefonunu..o zamanlar cep telefonu icat edilmemişti tabe..Akşam eve gidiyorum pek heyecanlı,kalbim atıo küt küt,yemek yerken telefon çalıo,babam açıo,telefon çaaat diye yüzüne kapanıo,ben daha da heyecanlanıyorum..Allaam yavuklum arıo ,ne romantik ,babamın yüzüne kapadı die seviniorum:)

Neyse,sabah annemle babam işe gidince, telefonla konuşabilioruz kendisiyle çok şükür ve akşama bizim evlerin yakınındaki park-çay bahçesinde buluşmak için sözleşiyoruz..Akşam dediysem, bizim oturduğumuz semt yazları yazlık gibi olur, çay bahçesinde tüm mahallenin gençleri çekirdek çıtlar,daha da gençleri çay bahçesine de gitmez,oranın yanındaki çocuk parkında bööle gitar mitar eşliğinde eğlenir,çok eğlenceli yaz aktiviteleri olarak.Akşam kavramı da benim için o sene saat 8 ile 10 arası,10 u 10 geçe eve gitsem olay olur o derece zor bir ergenlik dönemi benim için:)
Akşam annemlerle bağırış çağırış yine atıyorum kendimi sokaa, karşı apartmandan çocukluk arkadaşım Yılmazla bıdı bıdı konuşa konuşa gidioruz çay bahçesine..O ara, Yılmaz ve bilimum erkek cinsine mensup çocukluk arkadaşlarım,beni evden almak ve bırakmakla görevliler,kendilerine burdan teşekkür etmek isterim,çok kahrımı çektiler çook..Neysee, çay bahçesinde bizim 20 kişilik falan grup buluşmuş oturuyoruz, benim çok yakın bi kız arkadaşım var,onu da ikna etmeye çalışıyorum, benim koca çene gelince,benim yanımda gelsin diye..Tam o sırada koca çene yanında bi arkadaşıyla geliyor,bööle afili giyinmiş,saçlar jöleli falan..Çok maanaalı bakışlarla merhabalaşıyoruz, ve yavuklum arabayla geldiini belli edecek şekilde araba anahtarlarını sallayarak, o sıra yayan takılan benim ergen erkek çocukluk arkadaşlarımı kıl edecek şekilde, accık dolaşalım mı dio pis pis sırıtarak..Ben, macera insanı, nası dolaşmaya can atıyorum, yalvaran gözlerle yakın kız arkadaşıma bakıyorum,noolur diye, fekat kız arkadaşım da nası evhamlı bi tip, korkak gözlerle bana bakıyo o sıra..Sonradan satış pazarlamada başarılı olmamı sağlayacak ikna yeteneğimi o yaşlarda bu tarz maceralara yalnız gitmemek için kullandığımdan sevgili kız arkadaşımı kolundan çeke çeke koca çeneli çocuk ve arkadaşının yanına sürüklüyorumm vee arabaya biniveriyoruz karga tulumba:)Bu arada geride kalan çocukluk arkadaşları , zaten bizim mahalleden olmayan ve haddini aşıp arabayla gelip bizi oradan uzaklaştıracak olan bu zırzop çocuklara uyuz olmuş, ardımızdan tasvip etmeyen gözlerle bakakalıyolaa..
Biz kalbimiz ağzımızda, arabanın arka koltuunda sinmiş olarak yola çıkıyoruz benim yavuklu ve sonradan kız arkadaşıma salça olcek arkadaşıyla..Hemen yakınlarda ki o zamanlar bize çook uzak gelen komşu semte dondurma yemeee gidiyoruz, çocuklar arabadan iniyo kibarlar ya, bizi yormuyolar, dondurmaları kağıt helvaya koydurup getiriolar arabaya..Ben hart diye ısırıp yemeye başlıyorum dondurmayı...Fekat kız arkadaşımın ellerinden dondurmalar akmaya başlasa da korkudan donmuş gözlerle bi ısırık bile almadan duruo ööle..Ben sessizce soruyorum,nie yemion len die..Kız dio ki,deli misin,bari ben yemiyim de sen bayıldıında,imdat çığlığını ben atiiim..Allam diyorum ne dio bu,meğer benim sevgili arkadaş eski Türk filmi senaristlerindenmiş, ilaçlı dondurmalı helvayı direk teşhis ediverio o dakka:) O sıra,biz bu ye,yemem tartışmasını yaparken, sahile gelmişiz,farketmiyoruz,Çocuklar hadi azıcık yürüyelim diyo, benim de canıma minnet, nitekim kız arkadaşımın yemedii dondurma şıp şıp ederekten benim de üzerime damlamaya başlicek! İniyoruz, ve 2şerli gruplar olarak yürüyüşümüzü yapıyoruz,koca çeneli arkadaş , üşüdün mü die soruo 27 derecelik haziran akşamında,yok diorum ben, o da pek sıkılıo üşümememe..Ben o an anlamıorum,safmıymışım nee, dondurmayı yemeye ısrarla devam ediorum! Soora, tam arkadan , kız arkadaşın kahkahaları gelio, a aa bi dönüyorum, dondurmayı reddeden canım arkadaşım, üşümüş:p ..Tam o sıra saate bakmak aklıma gelio ki,yürüyüştü,dondurmaydı derken saat 11 olmuş mu!!! Panik halde, külkedisi moduna geçiyorum,eve gitmem lazım..eve diye çıırıorum..Koca çene, pis pis gülüo ama henüz Nuri Alço olmamış, tamam canım gideriz dio, ve zıpkın şofer olarak bizi uçuruverio,çay bahçesine..Ben bi iniyorum ki tüm mahalle, ve dahi annem beni arıo bizim mahalle sokaklarında..Annem yedi cihana haber salmış, gruplara ayrılmış bizim çocuklar, adımı baara baara geziniolar!Zıçtıımın resmidir die içimden geçiriorum, bunu annemin örgütledii çocukluk arkadaşlarım da doğruluo..Ve koşarak eve gitmeye çalışırken, annem kesio önümü arabayla! İşte o gece, ben annemden hafif bi sümsük,tamam, 2 dene sümsük yiyiveriorum arabanın içinde:) nerede olduumu salak saçma yalanlarla ağlaya böüre anlatmaya çalışsam da kalbimde yine de bi heyecan,aşkım(!) için sümsük yemenin ve savaş vermenin duygusallığı içinde uykuya dalıyorum!
sonraki 5 gün evden çok dışarı çıkamıyorum, arkadaşlarım gelioo,cezalı beni görmek,dertleşmek açısından:) Ama yavuklumla telefonda saatlerce konuşuyoruz en duygu selinden:)

Haftasonu geldiğinde cezam bitiyo ve bizim aşkımızın doruk noktası olacak olan önemli bir kültürel aktiviteye gitmek için izin koparıyoruz annemlerden..Biletler alınıo,büyük olay için kuaföre falan gidiyoruzz!! Büyükk olay mı nee, efenim o sıralar bi adam var, ecnebi pek meşhur, yıkıo ortalıı,yeni akım o sıra,rap..Bizim evin oralarda,Marinada konser verecek..Vanilla Ice!!!
Evet, evet Ice Ice Babeeee:) İşte biz bu açıkhava konserimsisi için kızlarca toplaşıp kuaföre bilem gidioruz, saçımızı kuş yuvası şeklinde kabartıp krepe mi ne denir ondan yapıo kuaför çocuk,hepimiz bir örnek saç fekat değişik tipte çok iddialı kılıklarla(!) (hala aklımda o gece giydiim kıyafet,söliim de ölümsüz olsun, uaah uaah lee cooper kot,şeker pembesi benetton body ve aynı pembeden süet önü yuvarlak kapalı,üstü bööle delikli bilekten bantlı benetton ayakkabı)
annem tarafından bırakılıoruz konser alanına...Bir kalabalık ortam, Vanilla Ice göremicek die korkuyoruz saçlarımızı!Ve fakat yavuklularımız da gelio o sırada yanımıza:) en azından onlar pek şaheser saçlarımıza iltifat ediveriolar!
Neyse efenim, konser başlıo,ayaktayız hepimiz,çok yakın olmasak da görüş mesafemize girio Vanilla kardeş, ancak o anda benim koca çene, kolunu omuzuma atmasının sevinciyle, hadi gel yürüyelim accık diyo..Ya manyak mıdır nedir, konsere geldim, ne yürüyüşü salak diyorum içimden,ama o gün bizim ilişkimizin 1.haftası, onun hatırına, iyi diorum hadi yürüyelim,kalabalıktan sıkıldı herhal die düşünüyorum..Neyse,biz yürüyoruz,dere tepe düz gidioruzz, değil Vanilla Ice'ın görüntüsü,sahne falan, sesinin dahi duyulmadıı deniz kenarına iniverioruz bi anda..Issız,korkuuunç bi sahil...Anaam anaam diiyorum ben içimden..ama çaktırmıorum..Oturuoruz yürümekten yorulduumuz için bi taşın üstüne..Bu kocaçene, kolunu sarmış omzuma,bi anda koca kafasıyla yüzüme dooru eğilioo, ve beeen atiik bi hareketle başımı ters yöne çevirip,ahh midem bulanıo diyiveriorum...Evet midem bulanıo,midem,kalbim tüm iç organlarım ağzımda atıo gibi sanki..Heyecandan ve korkudan ayaklarım titrio...Çok bilmiş gözüksem de ben, koca çene bilmio ki hiç yüzümü bir sevgilinin yüzüne değdirmemişim ki ben ,öpüşmemişim ki daha kimseyle!!! Koca çene, salakça sırıtıo, ve koluyla daha sıkı sarıo beni kaçmiim die, bi daha yüzüme eğilmeye kalkıoo ve been,aaa çok fena kusucam gallbaa dierek,kendisini itmek , 2 metrelik koca adamı yere sermek suretiyle tepikleyerek silkinip ayaaa fırlıorumm..Hadi gidelim Ice Ice baby yi söliceem ben daha diorum umutsuz cılız sesimle! Koca çene,kızarmış salak suratıyla peki dio isteksizce..Elimi bile tutmadan,giderken farketmediim dönerken 2 km kadar bi mesafe kattetiimizi anladıım yolu ööle yabancı gibi yürüyüp beyaz rap kralı vannilacıımın konserini görme mesafesine erişioruzz..Zati son şarkıya yetişmişiz,2 sallanıyoruz yerimizde,soora bizim kızları görüorum gözlerinde aynı endişeyle, annemi bekletmeyelim çıkışta , gelmiştir şimdi bizi almayaaa diyip, kızları kollarından çekerek koşturarak uzaklaşıorum 1 haftalık sevgilimden...
ertesi gün,aramıyo sevkilim..bi hafta sonra da...yazın ortasında yine görüyorum bizim çay bahçesinde onu, yanında benden 3 yaş büyük bi kız var bizim mahalleden..Öpüyolar birbirlerini...Önce üzülüyorum,sonra bizim çocukların gitarlarından çıkan şarkılara kendimi kaptırıp unutuveriorum öpüşken sevgilimi, kısmet diilmiş, öpemedi..aşkımız bitti:)

Pazartesi, Nisan 10, 2006

elm sokaa yanaaa

Bilgisayarın ayarıyla falan oynamayınız,malesef resimde görülen korkunç yanak ve dudak kombini 20 yaş dişi gazisi Kıristıl'a aittir. Ha ayrıca bu korkunç görüntüyü hafızalardan belki siler diye,canım arkadaşım Begocan'ın zilli kızı Berru Hanım'ın hafif ekşimiş suratlı resmini de koydum, bir de nokia connecting people reklamına özenip Berrucuum ve benim parmak & el birleşimini ekledim...

Tüm haftasonum bu resimdeki Elm Sokağı tiplememle geçti malesef. Dün dişçiden çıktıktan sonra evde kendime gelmeye çalışırken aslında hiç ağrı sızım olmadan kendi kendine çıkmaya çalışan bu 20 yaş dişlerini neden çektirmeye başladığımı sorguladım, kendime bu eziyeti neden yapıyorum,deli miyim diye...Hani dayanılmaz ağrılar verir,duramam ağrılardan,gider çektiririm,sonra yanağım şişse de derim ki ohh ama kurtuldum o deli ağrılardan, ama hayır,benim 20 yaş dişlerim gayet sakin çıkmışlardı,tek sorun arada beze yapıyolardı boynumda, o..Fakat tel taktırıcam ya,taktım ya kafaya, işte bu yeni takıntım sebebiyle bu yanak daha çok şişecek , nitekim henüz sadece biri gitti 20 yaş dişlerimin...

Cumartesi sabahı dişçiye gitmeden bende bir panik, kocaya dedim işe gitme, beraber gidelim, acırsa elini falan tutarım,destek olursun bana, acıma çözüm olmassın ama psikolocik yardımın dokunur belki dedim..Sağolsun, kırmadı hanımını, ben 10 dakika geç olsa da hazırlanabildim ve gittik dişçiye...

10 dakika da muayenehane de beklettiler bizi, biraz daha bekletseler, ben kapıyla bakışmaya başlamıştım, her an kaçmak için senaryolar üretiyordum ama kısmet olmadı, ağzında maskeli doktor yardımcısı cani çocuk (ki kendisine cani dememin sebebi azzz soonnnaa:)) buyur etti bizi doktorun odasına..Ay nası bi titreme bende, ameliyat dediler ya, direk ameliyat havasına girdim ben! Neyse aslında herşey normal diş muayenesi gibi, aynı koltuk, aynı aletler, bi doktor farklı, çünkü 20 yaş dişleri ameliyatla alınacağı zaman, çene cerrahı ilgileniyor bu durumla..Doktorumuz renkli gözlü,hafif kel, ağzını burnunu da görsem tam olarak fikir yürütebiliciim bi kişiyidi , fekat içeri girdiimiz andan dışarı çıkana kadar maskesini indirmediinden,burnunun yamuk,dişlerinin de pörtlek olduundan şüpheleniyorumm..
Bu maskeli doktor, bi cool,ben paniğim ama yine espriler yapmaya çalışıyorum, kocayı getirmişim elimi tutsun diye, kendilerine bunu anlatmaya çalışıyorum gülerek, fekat adamın vakti yoktu sanırsam, oturtuverdi beni koltuğa, koca da uzakta bi sandalyeye tünedi garibim, eline ulaşmak ne kelime, gözünü göremedim kocanın tüm operasyon boyunca, o da duyduğu seslerden ve benim arada acı dolu nağmelerimden bir daha gelmemeye karar vermiş,madem elimi de tutamıyo,haklı tabe ne işi var orada dekor gibi oturacak..

Efendime söliim, bu diş çekme operasyonu , operasyon sırasında acı veren bişi diil tabe, ağzımın içine yaptıkları uyuşturan iğnelerle kafamda filler bağırıyo modunda olduumdan, hiiç bi his yoktu o kazıma sökme yaptıkları tarafta!Ne var ki eğer gözünüz açık olarak operasyonu izlemeye çalışırsanız, his duymasanız da o ağzınızın içine giren aletleri görüp, hayal dünyanızla kabustan kabusa koşabilirsiniz! Ben bi süre sonra gözümü kapama yoluna gittim,adam o ara ağzımın o uyuşan tarafından 5 tane diş çekse anlamicem, o derece uyuşmuş çenem,damaam,ağzım..fakat çıkan seslerle acı hissetmek yerine acının sesini canlı olarak yaşayabiliyounuz ki bence bu olayın en korkunç kısmı o çıkan sesler...Ağzınınızın içinde yol çalışması yapılıyo gibi gırr gırr gırrr zorrr zorr falan böölee sesler, bi de kulağa da yakın o çalıştıkları bölge, oradan beyine gidio direk, beynimin içi karıncalandı yeminle,ayhh içim fena oldu yine aklıma gelince..Ben de o sıra beynime hükmetmeye çalıştım ki pek komikti, beynime yok bişi diyerek telkinde bulunup sonuç almaya çalıştım , beyine hükmetmek bööle şişş yok bişi diyerek olmuyomuş anladım:)

Neyse, yaklaşık 1 saatlik operasyon sırasında, önce sağ alt çenemdeki 20lik dişin yanındaki dişin altında oluşan apse(kist) temizlendi,bi kanalı kesildi,sonra da 20lik dişim çekildii..Bu 1 saat boyunca zaten zor açılan ağzımı dışardan müdaheleyle ,metal bişiyle dudak kenarlarımdan çekiştirmek suretiyle açık tutan cani dişçi yardımcısı çocuk, bilmese de duyamasa da benden bol küfürü yedi..Zaten ne duyabilir ler ki aghh..gaa haaa gibii seslerden başkaaa...Doktor da sanki bilmiomuş gibi konuşamayacımı ağzımın içinde bin tane şey varken, sormuyo mu, evett acımıyor,iyi değil mi diye..Ben neler diicem aslında , çek ulen diicem o cani çocuaa , çek ulen bu metal şeyi, kestin kanattın dudak kenarlarımı , ama 2 hece olan i-yi kelimesini bile ghii ğhiii şeklinde gırtlak namesiyle ses olarak çıkarınca , vazgeçiyorum sesli olarak küfretmekten ve cümle kurmaktan!

Çekme işi bitip,tak tuuk sesleri sonucunda fil dişi gibi bi diş çıkınca , kökleri parmağım kadar,derin bi oh çekiyorum, bitti operasyon diye..Halbuki sonra bi de dikiş atma işi var,10 dakika da siyah iplikle çeke çeke dikişler atılıo o kesilen yerlere..En sıkıcı kısmı da bu, hani bitti, diş de çekildi,artık ağzımı kapatmak için can atıyorum, ama bi türlü dikiş atma faslı bitmiyo..

Geçmiş olsuun, diyen maskeli Zorro doktorun sesiyle kendime geliyorum, dikiş de bitmiş, hemen ayağa kalkıyorum fekatt, aynada yanaamın dudağımın şişme halini görünce bi irkiliyorum!Kocayla gözgöze gelip,sakinliyorum..İyi ki gelmiş koca,hemen bana buz torbası veriyolar ve donarak,yamularak, o çekilen 1 tek diş için ödediğimiz paranın şokuyla kendime gelerek çıkıyoruz muayenehaneden!..

Dünden beri evdeyim , antibiyotik kullanmaya başladım,dün akşam anestezinin etkisi geçince biraz ağrıdı , yanak da şişince o da rahatsızlık verio tabi, bir ağrı kesici aldım ben de..Fakat sabahtan beri hiç ağrımıyor , tek sıkıntı o yanak şişkinliği ve sadece sıvı şeyler tüketmem gerekiyo olmam...Sigara da içemiyorum yasak olması nedeniyle.
Tamam itiraf ediyorum, bugün içtim 5 tane falan, ama günde bi paket sigara içen biri olarak , bu da süper bi aşama..Yemek ise tamamen iptal oldu hayatımdan, haftaya cmtsi dikişlerim alınana kadar böyle yoğurttu, çorbaydı (çorba bile rondodan geçiyo,taneli bişi olmasın içerken diye) , bu tarz şeylerle beslenicem. En büyük abur cuburum, sabah kahvaltı niyetine yediğim 4-5 tane eti cici bebe kırıntılı süt oldu! Haftaya da dikişlerim alınıp diğer dişleri çekmeye sırayla devam ederlerse, ben bu 4 dişin çekimleri bittiğinde diyetisyene gitme ihtiyacı duymicağıma inanıyorum artık! Çünkü bu şekilde 3 hafta falan sıvı gıda beslenmesi beni ideal kiloma hızla ulaştırır sanırsam:)

Her işte bir hayır vardır diyerek, bugün bunalım şekilde evde hasta moduyla geçirdiğim günüme Berruyla gelerek renk katan Begocancııma, dün akşam hızlı çözüm olarak , en tanesiz hazır çorbalardan alsın diye Migrosa giden ancak içinde kıtır ekmekler olan domates çorba paketlerinden 10 tane falan alarak eve gelen ama yine de benim canım olan kocacıımaa, en besleyici tarhana çorbasını yapıp getiren canım anneme ve onu getiren canım babamaa teşkürüü bi borç bilirimm...

Yarın diyetisyenle randevum var, bu şiş yanak fazlalık yapmassa tartıda,kesin zayıfladım,eminim...Çok heyecanlıyım, mutlu haberle dönerim umarım!

Herkese bol kahkahalı, güneşli, sımsıcak, sıkıntıdan uzak , ağrısız,sızısız bir hafta dilerim! Posted by Picasa

Cuma, Nisan 07, 2006

Bahtı Bahçe

Günaydın herkesleree...Hoş İstanbul'da gün aymıyo,sabahları sanki yağmur yağacakmış gibi başlıyor günlerr,aydınlık olmuyo , güneş yüzünü hemen göstermiyo..Ama öğleden sonra güneş insafa gelip çıkıveriyo ortalığa...Ben de anca öğleden sonra kendime gelebiliyorum,güneş yüzümü ısıtınca..

Çok yoğunum bu ara, ne iş yapıyosun deseler verecek pek ciddi cevabım yok ama yoğunum, post yazmaya, arkadaşlarımla buluşmaya, annemleri görmeye bile vakit bulamıyorum.Dişçi günün yarısını alıyor, hergün dişçideyim bu ara, eh bi de yanlış program sonucu evden taa 50 km uzakta başladığım zayıflama masajı olayı için yollarda sefil oluyorum. Sabah 50 km yol yapıp masaja gidiyorum,sonra haldur huldur aynı mesafeyi panik halde,trafikte bazen çıldırmış durumda geri dönüp dişçiye yetişmeye çalışıyorum...Anlamsız bi yoğunluğa girdim,çıkamıyorum...

Dün,masajcıyı iptal edince, dişçi sonrası farklı bi program yapabildim Allaha şükür..Lise arkadaşlarımla buluştum,Tubican'ın evine gittik,Kemerburgaz'da...Bahçeli ev istediğime karar verdim bir kez daha..Çocuğu olunca insanın, en güzel bişi bahçeli ev sanırsam..Tubican'ın prensesi, çayırda çimende arkadaşlarıyla koştururken, biz rahatça sohbetimize devam edebildik, aman başına bişi gelecek derdi olmadan, çocukların çimde ,üstelik evinin önündeki çimde koşması ne büyük bir şans...

Fakat bahçeli ev fiyatları,ister dubleks olsun,villa tipi olsun, ister Tubican'ın gibi site içi bahçe katı olsun, almış başını gidiyor..Bu ev fiyatlarının geldiği duruma zaten aklım ermiyo..Ne yapmalı,nasıl etmeli bilemiyorum ama acilen bir bahçe edinmeli,strese birebir..çimlere basıcan çıplak ayaklarınla, bırakıcan tüm kötü enerjini...

Bu ara pek enerjik diilim anlicaanız, dişçi ağzımı oydukça, 2o yaş dişlerin çekimine yaklaştıkça(cumartesi 2 tanesi çekilecek) , rejim insanı olarak her türlü ev buluşmasında irademle savaştıkça (ama şaşılacak şekilde galip gelse de iradem) ve bu savaşla yorgun düştükçe..enerjim azalıyo sanırım benim...Bahçeli ev enerji verir mi acaba:)

ek not: Kocayla tanışmamı yazacağım post yine kaldı,tam dün gece yazacaktım,koca beni sinir ettiği için kendisiyle ilgili herhangi bi kelime yazasım kalmadı..Umarım tekrar başlarım pek şen yazılarıma..Bu enerji düşüklüğünden çok şen haller de gelmiyo başıma zati...

Salı, Nisan 04, 2006

sobeci geldi haanıııım:)

Efenim resimden de görülcee üzre , zamanında uçtuğum da görülmüştür semalarda..Hayır bu resmi niye koydum,2 dene sobe var günlerdir ödev zitresiyle üzerime üzerime gelen, biyocuumun sobesinde son soru çılgınlıkla ilgiliydi,benim de aklıma geldi,en büyük çılgınlığım,en azından en canımı tehlikeye attııım olay aha da bu paragliding nam ı diğer yamaç paraşütü heyecanıydı. Henüz evlenmemiştik kocacıkla, gittiğimiz bir tatil sırasında koca,yani o zamanki sevgülü,canı kıymetli olduundan uçmaya tenezzül etmemiş,aşağıda bizi beklemeyi tercih etmiş, fekat buna rağmen telsizden benim arkamda gözüken pilot görevindeki deli kişiye talimatlar vermeyi ihmal etmemiş,verdiği talimatların da bu pilot kişisini gaza getirici,''hade abi hareket görelim, şovunu yap koçuumm'tarzında söylemler olduğunu duyan deli kişi,benim tüm çığlıklarıma ve yalvarmalarıma rağmen ''üzgünüm kıristıl, halk beni istiyor'2 diyereeekk, o paraşütle 360 derece dönmeli hava hareketlerine başlamıştı..Ben kusmamak için kendimi zor tutarak çığlık çığlığa ölücem diye bağırırken, bir anda karaya yaklaştıımızı görmüş ve soora Fethiye tarihinde ilk kez görülen,yerden 500 metre yukardan sevdiceime ağzına gelen her türlü küfürü saydırmak suretiyle bağararak karaya inişi gerçekleştirmiştik..Tüm bunlar kameraya da çekilmiş,yamaç paraşütü yapan bu arkadaşlar için büyük bir eğlence unsuru olmuştu o zamanlar,benim havadan kocayla kavgam:) İşte uçan çılgın Kıristıl hikayesi de kısaca budur,o hikayeden bi kaç küçük hikaye de çıkar ama başka bi zaman İnşallah diyerekten önce Deacım ve sonra Biyoncuumun sobelerine geçiyorumm:

1. Sevgi nedir? İnsanı insan yapandır, içi ısıtandır, kapılar açandır, her eve,herkese lazım bir anahtardır,sahip olmayanı insanlıktan uzaklaştırandır..Çokça lazımdır.
2. Yeniden dogsam…? Kesinlikle yeteneklerim doğrultusunda bir hayat şekli seçerdim,akıntıya kapılmış bi yaprak olmak asla istemezdim.
3. Sizi en cok duygulandiran sarkilar…? Öyle çok ki..En ama en çok duygulandıranı söyliim o zaman,Sezenindir tabii ki, Eskidendi çok eskiden şarkısı..ya da Küçüğüm..
4. En cok etkilendigim sair? Özdemir Asaf ve Orhan Veli
5. Isminizin ne olmasini isterdiniz? İsim konusunda çok dertliyimdir ben,malesef genel olarak erkek ismi olarak bilinen ama benden başka 2 tane daha baağyanda da aynı isme rastladığım adımdan küçükken çok çekmişimdir..O yüzden küçükken ismimi hep Deniz olarak değiştirmek isterdim,Deniz ismi bana mavi gözlü güzel bi kızın ismi gibi gelirdi küçükken,hani ismim değişirse ben otomatikman mavi gözlü de olucam sanırdım,halbuki sonra büyüyünce gördüm ki Deniz ismi de hem kız hem erkeklere kullanılmış:)
6. Hic asik oldum mu? Olmamm mıı:) çok oldum,çok aşık olduuumu sandım,kalbim yerinden koptu,içim titredi sandım..Ama aşk bi kere yaşanırmış,ya da bence ben 1 kere hasını yaşadım:)onu da büyüyünce anladım:)
7. Hayatimi degistiren olay? En baba değişim evlenmem oldu tabe..Hayat komple değişti,evim,yatağım,hayattaki konumum,beklentilerim,benden beklentiler...Ama ondan önce de biçok yerde dönüm noktaları oldu hayatımda, girip okuduğum tüm okullar hayatımı adım adım değiştirdi benim , özellikle hiç istemeden girip bitirdiğim üniversite..çok başka yerlerde olacaktım be Atamm çooook:)

Eveatt, bu sobede, ebelik görevini devretmek istediim kişileri açıkliim efem : Banu veaa Cerise Hanım diyim ,buradan kendilerine selam ediim veea 2. sobe ya da uzuun anketimsiye geçiim,biyonik hanımın kulaklarını çınn çınn çınlataraktann:)

*En beğendiğiniz huyunuz : Her şartta,her durumda genel olarak pozitif olabilmem, sinirlensem de hemencecik negatif enerjimi olumlu bi şekle çevirmem ve insanlarla kolay iletişim kurabilmem
*Hiç beğenmediğiniz huyunuz :Fazla dışa dönük olmam,çarçabuk, insanlara güven duygusuna sahip olmam
*En beğendiğiniz yeriniz : Benim en güzeel yerim kahverengii gözlerrim,diye bi şarkı mı vardı,yok ya o senin en güzel yerindi di mi:)Neyse gözlerim ve kirpiklerim,sonra da doktoruma teşekkür ederek burnum:),e para verdik o kadar,adını geçirelim di mi:)
*Hiç beğenmediğiniz yeriniz : Sırtım ve kollarım..Sırtım biraz fazla geniştir,Hamza Yerlikaya gibi,kollar da aynı Hamza:)
*Çantanızda mutlaka bulunmalı : Dudak parlatıcım(son bi kaç aydır Sally Hansen dudak şişiricim:)) ve parfümüm ve malesef sigaram(e anket ya,ona da marka veriim,Marlboro Menthol)
*Çantanızda asla bulunmaz : tırnak törpüsü,bugün biri sordu hatta,ama yok ,kokoşum dediysem o kadar diilim,bulunmaz bööle şeyler çantamda:)
*Arabanızın markası : Peugeot 307
*Hayalinizde ki araba :Infiniti FX ..ama ona gelene kadar Kia Sportage de işimi görür:)Yakında,umarım..
*En sevdiğiniz yemek : Annemin yaptığı İzmir köfte
*Hiç sevmediğiniz yemek : Yok ki..gerçekten:) niye olsun ki:) yemek yemek en güzel bişi:)
*En sevdiğiniz hayvan :hemen hemen tüm hayvanlar fare,yılan,böcekgiller dışında kalan..
*En korktuğunuz hayvan : Tüm böcek familyası,ve fare ve yılan..
*Kullandığınız parfüm : Paco rabanne Ultraviolet,tek geçerim bu kokuyu..Ama arada değişiklik olsun diye kullandığım Elizabeth Arden 5th Avenue ,Gucci II ve Yves Rocher Evidence var bu ara..
*Kullandığınız cilt bakım ürünleri : Cildim çok allerjik,bu açıdan en katkısız ürünler tercihimdir,yıllarca parfümerilerden,free shoplardan çok bilinmiş isimlerin ürünlerini kullandım ama son 1 yıldır,eczanelerde satılan ürünleri kullanıyorum ve çok memnunum..Noviderm Lavantalı krem temizleyici,Bioderma Sebium H2O tonik ve nemlendirici kremi..Ama bunun dışında, son gittiğim güzellik merkezinde dee, bakım yaptırıp, bi nemlendirici bir de göz altı kremi aldım..Markası Etre Belle,yeni ve her yerde satılmayan bi marka, nemlendiricisi meyva özlü,güzel, göz altı kremi de altın tozlu falan ,hayatımda ilk defa göz altı kremi aldım,deniyorum,şimdilik güzel gözüküyor...
*Hergün mutlaka yaparsınız : Duş..Yapmayınca salak gibi oluyorum,uyanamıyorum gün boyu..
*Hergün yapmayı ihmal edersiniz :Su içmeyi çok ihmal ediyodum,düzeliyorum diyet modunda iyi gidiyorum bu ara..
*Karanlıktan korkar mısınız? Korkabilirim evet,hayal gücüm çok geniş,kendi kendimi korkuturum,tek başıma karanlıkta kaldıysam evde dışarı çıkarım,duramam evde..yaptım daha önce ondan söylüyorum,arabada oturdum,evden kaçıp,kocayı bekledim gecenin kör karanlıında elektrikler kesilince:)
*Korkutmayı sever misiniz? hiç sevmem,korkutanı da sevmem!
*Giyim tarzınız : bu ara çalışmadğım için spor..eşortman,kot,falan..ama yine de pul,payet,taş,iş olur bi yerlerimde..hiç bi yerimde yoksa,çantamda:)kokoşum..evet:)
*Asla giymeyeceğiniz :Çok mini etek ve çok kısa plaj tipi şort..malesef artık şartlar uygun deel:)
*Cep telefonunuzun markası: Nokia bişi..
*Bilgisayarınızın markası :HP
*Karşı cinste aradığınız özellikler :Esmer olsun çamurdan olsun:)yok o kadar diil tabe,esprili olsun ama arada ağır abi olsun,racon bilsin ama kıskanç olmasın,gezmeyi sevsin,gezdirmeyi sevsin,konuşabiliim saatlerce,leb demiim anlasın kuruyemiş dediimi ..akıllı olsun nitekim,benden zeki olsun,zararı yok:)..Koca esmer,yok çamurdan da diil caanım:)
*Karşı cinste hoşlandığınız tip :esmer dedik ya...
*En beğendiğiniz oyuncu :Birol Ünel ve Al Pacino
*Benzetildiğiniz bir oyuncu :Burnumu yaptırmadan önce,malesef..Barbara Streisand,alakası yoktu halbuki,sırf beni kızdırmak içindi,Vallaa yaa:)
*Film çevirmek istediğiniz bir ünlü :Film çevirmek istemiyorum ki benn???ulen biyon ne delisin yaw:)
*Başka birşey yapmak istediğiniz bir ünlü : hehehehe tamam çok salakça ama,Ata Demirer'in ve Cem Yılmaz'ın aynı apartmanda komşum olmasını isterdim,akşam kahveye falan bize gelmelerini,geyiğin dibini bulmayı...süper eğlenceli olurdu yaa:)
*Tuttuğunuz takım : Beşiktaş..ama kocayı desteklemek gerektiği için zaman zaman FB
*Hangi dalda bir sporcu olmak isterdiniz : Eskrim dalında:) anket uzadıkça ciddiyetim iyice yok oluyo nitekim:)
*En büyük hayaliniz : Şu ara en büyük hayalimm, temmuz ayında gemi seyahatine çıkmak,batı akdeniz turu..Çok hayal ediyorum umarım olur:) Diğer ,hayatla ilgili hayallerimi burada açıklamak istemiyorum, büyüsü kaçar endişesi taşıyorum..gerçekleştikçe açıklarım ,mazur görün olur mu:)
*Gerçekleştirdiğiniz bir hayaliniz : Öyle büyük hayallerim var ki benim,henüz o büyük olanlar gerçekleşmedi...Umudumu yitirmedim ama:) Fekat mesela gençken,ergenlik çağındayken, babam,annem tatile giderdik ...arabayla gittiğimiz tatillerde,hep sevgilim de yanımda olsun isterdim,fekat o kadar geniş bir babam olmadığı için hayal olurdu bu istek tabe, ama arabada arka koltukta tek başıma otururken,yanımda o zaman kimse erkek arkadaşım,onun da benim yanımda oturduğunu ,beraber tatile gittiğimizi falan hayal ederdim salak gibi:) Sonra evlendikten sonra, babam,annem ,ve ben ve koca aynı arabada tatile gidince,heh dedim o salak hayalim gerçek oldu,aman ne iyi oldu :) anca bu zırtapoz hayali gerçek hayatta gördüm yaşayarak:)darısı diğer henüz pek imkan dahilinde olmayanlara:)
*Asla yapmam dediğiniz bir çılgınlık : Asla bungee jumping yapmam..aslaaaa! beyin üstü çakılırım hissi korkunç yaa..yoookk!
*Yapabilirim dediğiniz bir çılgınlık : Yine paraşüte binebilirim, bungee jumpingten daha emniyetli gibi geliyo bana:)

evettt efem, sonunda bitti 40 dakikamı yiyen bu anket de.ah ulen biyon,ne diye böyle eziyet edion: sevdiinden di mi:)
ben de sevdiim bloggerlardaan,kurayla seçtiğim arkadişleri sobeliyorummm:
1-İncir çekirdeği
2-İbeking
3-Sugibi
4-Pinky
Bu sobeyi bizimle paylaşırlarsa berhudar olurumm:)
Şimdi uykusuz bırakan anketler silsilsesine veda edip,devrilip uyumaya gidiyorum...